Risale-i Nur’un cazibesiyle nurlanıp, kat-ı meratib ederek yıldızlaşan şahsiyetlerden birisi de, unutulmaz doktor, merhum Sadullah Nutku Ağabeyimizdir.
Cennet-mekân şahsiyetini ve nuranî ruhaniyetini anlatmak takatimiz haricinde olup, mahdut sınırlarımızı aşar. 25 Ağustos’ta dar-ı beka’ya avdetinin hatırlanması ve rahmet deryalarına gark olan ruh-u pâk’inin, rahmet duâlarıyla şâd olması gayesi ile cesaret edebiliyoruz. Zira hem bedenlerin hem de kalb ve ruhların tabibi olarak, zül-cenâheyn bir tabib-i hazık olmasıyla, kalb ve ruhaniyât âleminden söz etmeyi, yakın çevresinde bulunma saadetini yaşayanlara bırakarak, örnek alınacak bir doktor olarak Dr. Sadullah Nutku’nun, tıp ilmine mirası olarak kalan ve mevcudu artık bir yerlerde bulunmayan, hacimli ve derin bilgileri ihtiva eden, iki kitabını nisyan arşivlerinden çıkarıp, tanıtmak mübarek ruhlarını mesrur edeceğine inanıyoruz. Bunu da tahdis-i nimet ve şükür niyetiyle yerine getiriyoruz.
Cenâb-ı Hakk’ın (cc), lütuf ve keremiyle, bir ihsân-ı İlâhî olarak elimize geçtiğine inandığımız, ilk kitabı olan ‘Dahiliye Hastalıkları ve Genel Teşhis- Dr. Sadullah Nutku’ birinci basım olup, 906 sahife, sağlam ciltli, kaliteli kâğıda, İstanbul Ahmed İhsan Basımevinde 1935 yılında basılmış, antika değerinde bulunmaz bir şaheserdir. Bu kitabın hayret edilecek başka bir tarafı da, basılıp yayınlandığı yılda Dr. Sadullah Nutku Ağabeyimiz henüz 27 yaşında, çok genç bir doktordur. O yaşta böyle bir eseri meydana getirmek, eşine rastlanamayacak bir harikadır. O zaman olduğu gibi bu gün de, aynı çalışmayı aynı yaştaki, yeni mezun bir doktordan beklemek, hayale uzak geliyor. Bu eseri de “Bana ve benim gibi daha birçoklarına yılmaz ve tükenmez bir çalışma gayreti veren ve çok büyük saygılar değen, Gülhane Dahiliye Profesörü Abdülkadir Lütfü Noyan’a armağan.” etmiştir. Kabiliyet ve zekâsının farkına varıp, takdir eden hocası Prof. Dr. Abdülkadir Noyan, bu zekâ ve ilim timsali genç doktoru yanına asistan alıp, dahiliyede uzman olarak yetişmesine rehberlik etmiştir.
Dr. Sadullah Nutku Ağabeyin bu kitabı incelendiğinde, o zamanın tıp fakültelerinde hakim olan ilim dilinin Osmanlıca olduğu ve henüz Latincenin pek kullanılmadığı bir dönemin eseri olarak telif edildiğinden, tıp terimleri Arapça ve Osmanlıca olarak ifade edilmiştir. Kitabın muhtevasından bu gün için zor olsa bile, tıp tarihi ile ilgilenenlerin ve o zamanın tedavi şartlarının, günümüz imkânlarıyla karşılaştırılması yönünden de fikir vermeye bir kaynak teşkil edebilir. Kitabın kapak bilgilerine dayanarak yaptığımız bu açıklamalar dışında, bir başka kaynak şu bilgileri vermektedir. “Başarılı bir tahsil hayatını müteakip tıbbiyeyi bitirdi ve kıta doktoru olarak askerî birliklerde vazife yapmaya başladı. Bu arada ihtisasını tamamlayarak, verem ve dahilî hastalıklar mütehassısı oldu. Asistan olarak ihtisas yaptığı yıllarda kendi çabasıyla Almanca’yı öğrendi ve Alman kralı Kayzer Wilhelm’in, ‘Dahilî Hastalıkların Genel Teşhisi’ isimli eserini Türkçe’ye tercüme etti. İki senelik hummalı bir çalışmanın neticesinde tamamladığı bu kalın kitabı, 1935 yılında, kendi imkânları ile bastırıp dağıtınca, bu hareketini takdir eden hocası Prof. Abdülkadir Noyan, yanında asistan olarak kalmasını istedi.
Bu cazip teklifi kabul etmeyen Sadullah Nutku, askeriyedeki vazifesine döndü. Uzun yıllar memleketin değişik yerlerinde vazife yaparak binbaşı rütbesine kadar yükseldi. 1950 yılında, yarbaylığa terfi etmesine bir sene kala kendi arzusuyla ordudan istifa etti.” (www.Saidnursi.de/dr-Sadullah-nutkuyu-anarken/ 24.8.2008) Bu bilgiler çerçevesinde, tercüme bile olsa çok genç bir doktorun, büyük hacimli ve derin bir ilmî muhtevası bulunan böyle bir eseri, o günün tıp dünyasına kazandırmak, benzeri olmayan değerli bir hizmettir.
Zamanımızda insanların büyük çoğunluğunun yaşadığı anemi (kansızlık) problemini, bu değerli eserin orijinalinden iktibas ederek, ilgilenenlerin nazarına takdim ediyoruz: “Anemilerde arazlar mülevven (kana renk veren) maddelerin azalması, bundan dolayı vücudun müvellidülhumuzadan (oksijen) iyi istifade edememesi neticesi görülmekle, bu aynı derecede aşikâr olmasa dahi, şüphesiz bütün anemi şekillerinde görülecek ve göze çarpar derecede uzun süren şekillerde, meselâ habis anemilerde kırmızı küreyve mikdarının çok azalmasına rağmen henüz daha nisbeten faaliyet kabiliyeti kalabilecektir. Anemi arazları bilhassa birdenbire ayağa kalkmakla baş ağrıları, baş dönmelerine meyil şeklinde olub, ayrıca kulaklarda uğultu, gözlerin önünde bir şeyler uçması gibi hallerdir.
Buna hafif yorgunluk, halsizlik hissi, uykuya meyil, sıcaklık ihtiyacı, titremeye meyil gibi umumî tezahürler ilâve olunacaktır. Bundan başka muhitte kan taksiminin iyi olmamasından nihayetlerin (el-ayak parmakları) soğuk olduğu dahi görülecektir.
Teneffüs ve kalb cihetinde pek az bir yorgunlukla nefes darlığı, kalp çarpıntıları, nabız sür’ati, izafî kalb nefhaları (anemiye bağlı kalp üfürümleri) ‘Bruit de diable’ bulunacaktır. Adalelerde ise gevşeklik, faaliyet kabiliyetinin çok azalması, adale ağrıları bilhassa çok kullanılan bacak adalelerinde ağrılar göze çarpar. Daha sonra birçok anemilerde, yağların ihtirak (yanma) etmemesiyle biraz ödemli bir şişlik husûlüne meyil vardır….” (Sahife: 831)
25 Ağustos 1972 tarihinde, hasretle beklediği mecma-ı ahbabına kavuşan Dr. İbrahim Sadullah Nutku Ağabeyimizin bu kitabından, yeri ve zamanı geldikçe tadımlık iktibaslar yapacağımızı beyan ederken, o güzel insanın, 45. Şeb-i arus vuslatında Rahmet-i Rahman deryalarına gark olmasına duâ ile temiz ruhuna Fatihalar hediyemiz olsun.
SAĞLICAKLA KALIN