"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dar daire, geniº daire ve ‘oda cemaati’

Halil KARTAL
28 Şubat 2011, Pazartesi
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risâle-i Nur’da herkesin bilfiil yapmakla mes’ul olduğu vazifeleri ifade ederken yaptığı teºbihlerden bir tanesi de “daire” teºbihidir. Üstad Hazretleri daire teºbihi yaparken “küçük daire” ve “geniº daire” olarak iki ifadeye dikkatimizi çekiyor. Biz bu yazımızda elimizden geldiğince bu iki ifadenin okyanus gibi mânâsından kendi bardağımıza düºen kadarını sizinle paylaºmaya çalıºacağız. Zira “Bir ºey bütün bütün elde edilmezse, bütün bütün de terk edilmez”.

Konumuzla alâkadar olan bir çok yerden ºimdilik bir kaç paragraf üzerinde mütalâamızı sürdüreceğiz:
“‘Küre-i arzı herc ü merce getiren ve İslâm mukadderâtıyla alâkadar olan bu dehºetli Harb-i Umumîden elli gündür hiç sormuyorsun ve merak etmiyorsun. Halbuki bir kısım mütedeyyin ve âlim insanlar, cemaati ve camiyi bırakıp radyo dinlemeye koºuyorlar. Acaba bundan daha büyük bir hadise mi var? Veya onunla meºgul olmanın zararı mı var?’ dediler.
“Cevaben dedim ki: Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu iºler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil dâireler gibi, her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve ºehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-i beºer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Herbir dairede, herbir insanın bir nevî vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat, ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyasla, küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir.” 1
Risâle-i Nur’da geçen bu mektup, her zaman tazeliğini korumakta. Özellikle İslâm mukadderatıyla alâkadar olan geniº dairedeki bir hadiseyle Bediüzzaman Hazretlerinin alâkadar olmaması durumu hayreti mucib. Cevaptaki noktaları beraber mütalâa edelim:
Üstad Hazretlerinin 12 daire sıraladığını görmekteyiz... “Her dairede her birimizin elbette vazifesi olmakta, ancak en büyük vazife nerededir?” diye suâl ettiğimizde Üstad Hazretlerinin en dar ve küçük dairede en önemli hizmet vardır dediğini görüyoruz. Bana çok ilginç gelen ise, kalb dairesindeki vazifenin mide dairesinden dahi önce gelmesi. Yani mideyi doyurmaktan daha evvel kalbi doyurmak vazifesi ile muvazzaf olmamız.
Burada nefislerimizi aldatmıº ya da aldatabilecek olan bir noktayı kendi nefsimde gördüğüm için ifade etmek istiyorum. Teknoloji çağı, bilgi çağı ve iletiºim çağı olan bu âhirzamanda tv, internet, telefon gibi vasıtalarla alâkamı gözden geçirdiğimde, kalb dairemdeki hizmetimden ziyade “kalb dairesine göre dördüncü, beºinci dairemde bulunan ºehir dairelerine kadar vazifemi geniºlettiğimi ve bu hizmetin çok büyük olduğunu kendi kendime ders veriyor ve böyle bir zanda bulunuyordum”. Tâ ki bu cümleler tekrar hatırıma gelene kadar...
Bu noktada hususî bir hatıramı arz etmek istiyorum: Yakın zamanda eºimi telefonla arayıp “Bazı sitelerde Risâle-i Nurları nazara verip neºretmeye çalıºıyorum” diye sevincimi arz ettiğimde, eºim bu mânâları bana ihsas etti: “Keºke önce evdeki anne babana okuyabilsen... Onların kulakları bu hakikatleri duymaya daha muhtaç. En önemli hizmet dar dairede ve diğer daireler buna nisbeten geniº daire hükmünde.”
Eºimden bu hatırlatmayı alınca bu kısımları tekrar mütalâa ettim zihnimde. Ancak bilirsiniz, çocuğun babasına ders verir mahiyette kitabı açıp ders vermesi kadar zor bir durum yoktur. Hocalık makamına geçmek belki babayı rahatsız edebilir. “Nasıl yaparım, ederim?” derken “Bizim vazifemiz anlatmak, netice Allah’tan. Vazife-i İlâhiyeye karıºmamak gerek” diye kendime ders vermeye çalıºıyordum iç âlemimde. Babama nasıl kitap okuyacaktım? Sahi, siz nasıl okurdunuz?
Sözler kitabımı elime aldım ve Bismillah diyerek içimden duâ ettim. “Babacığım, hadi bana biraz kitap okur musun? Bana biraz hikâye oku” diye küçük çocuk gibi ºımardım diyebilirim—rol yaptım bu otuz yaºıma yaklaºırken... Babam tebessüm etti ve kitabı eline aldı. Rafta tozlanmıº kitabı... Farkında olmadığı... Ve oturduk... Dördüncü Söz’ü açtım... Okumaya baºladı... Hikâyecik bitti... Beraber sualler sorduk... “Anlamaz” diye korkmuºtum belki, ancak öyle güzel anlamıºtı ki babam, hikâyenin hakikatlerini anlamakta hiç zorluk çekmedi. Kendi buldu çoğunu... Yirmi dört altın... Çiftlik... Bilet... Sonrasında ne mi oldu? Ders bitti ve babam hemen abdest aldı, namaza koºtu... Annemle lâtifeleºti, birbirlerini namaza teºvik ettiler...
ªimdi düºünüyorum da, yarın öbür gün vadem dolsa, babamın ömür sermayesi tükense, acaba bana ya da babama “Türkiye ya da dünya siyasetinde neler olmuº, neler bitmiº takip ettin mi, taraf oldun mu, görüºün ne?” diye suâller mi sorulacak? Yoksa asıl vazifelerimizi yapıp yapmadığımız mı?
Geniº dairede iman hizmeti yaparken acaba dar dairede, öncelikle enfüsî âlemimizde olan kalbî okumalarımızı ve meºguliyetlerimizi, aile fertlerimizle olan alâkalarımızı Risâle-i Nur’la birleºtirebiliyor, bir ders halkası oluºturabiliyor muyuz? Bu noktada Hulusi Ağabeyin Barla Lâhikası’nda geçen ºu kısım hatırıma geliyor ve talebelikten ne kadar da uzak düºtüğümü görüyorum:
“Niyetim büyük, tevfîk Hüdâdan. Yalnız oda cemaatimize Yirmi Beºinci Söz’e kadar okudum. Ve İnºâallah devam edeceğim. Emrinize tebean ve duânıza binaen fütur getirmiyorum. Maddî vazifem oradakinden daha ağırdır. Fakat her umurumda Allah’a istinad ettiğim için, ümitsizliğe düºmüyorum. Oradan ayrıldıktan sonraki füyuzattan istifade etmeyi cân ü yürekten arzu ediyorum. Nâtamam kalan Otuz İki ve Otuz Üçüncü Sözler’in de itmâmına muvaffak olmanızı eltâf-ı İlâhiyeden niyaz eylerim.” 2
Bu satırları okuduğumda, bir “oda cemaati”min dahi olmaması beni derinden sarstı. Düºünsenize, yalnız oda cemaatine Yirmi Beºinci Söz’e kadar okuyabilmiº Hulusi Ağabey... Kendime baktığımda, sadece bir Dördüncü Söz’ü okumakla neredeyse kendine kahramanlık çıkaracak olan ben! Ne kadar da uç noktalar...
Devam edelim...
Geniº dairede olan bir siyasî meselede dahi saatlerimizi harcayıp tartıºtığımız ve bilip bilmeden, anlamadan belki taraf olup, tarafında olduğumuz cenahın zulmünü hoº gördüğümüz vakitlerimiz çok değil mi? Hane dairemizde bulunan aile fertlerimizden birisi yarın ölse, acaba ºunun acısını yüreğimizde hissedebilecek miyiz: “Namaz kılmıyordu, keºke namaza dair bahislerden bahsedebilseydim, tebliğ edebilseydim belki buna vesile olabilirdim...” Siyasî meselelerle vaktimizi zayi ettik...
Bunları arz ettikten sonra yanlıº anlaºılmaması için bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Elbette geniº dairede bir çeºit vazifelerimiz bulunabilir ve bulunacaktır. Ancak bu vazifemizin muvakkat olduğunu unuttuğumuz ne kadar da çok oluyor? Meselâ bir oy verilecek, ancak bu oyun mahiyetine dair bir sene tartıºmak, mütalâa etmek çok abes değil mi sizce? Kuvvetimizi yok yere harcamak değil mi? Kalb dairemiz yetim, hane dairemiz Risâle-i Nur’a öksüz ve aç iken, geniº daireye her daim çalıºmamızın ve kuvvet göndermemizin bize bir mes’uliyeti yok mu?
Bu meselemizin çok uzun olacağını yazımızın baºında söylemiºtik. Hatırımızda bulunan diğer noktaları İnºâallah sizlerin duâlarıyla yazıya dökmeye muvaffak olmayı niyaz ederken, yazımı Risâle-i Nur’dan ºu cümle ile bitirmek istiyorum:
“Hem Risâle-i Nur’un has talebeleri, bâkî elmaslar hükmünde olan hakaik-ı îmaniyenin vazifesi içinde iken zalimlerin satranç oyunlarına bakmakla vazife-i kudsiyelerine fütur vermemek ve fikirlerini onlar ile bulaºtırmamak gerektir. Cenâb-ı Hak, bize, nur ve nûranî vazife vermiº; onlara da, zulümlü zulümatlı oyunları vermiº. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müºteri olmadıkları halde, biz onların karanlıklı oyunlarına, vazifemizin zararına, bakmaya tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza dairemiz içindeki ezvâk-ı maneviye ve envar-ı îmaniye kâfî ve vâfîdir.” 3

Dipnotlar:
1- Asa-yı Musa, s. 20  (Meyve Risâlesi’nden).
2- Barla Lâhikası, s. 30.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 85.

Okunma Sayısı: 2144
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı