Makalatta; “…Din-i İslâm müsaid-i istibdat ve atalet olduğuna dair bazıları için bir zann-ı batıl hâsıl olmuştur.” hakikatini ifade eden Bediüzzaman, bu yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak için “Siz de meşrûtiyeti “meşrûiyet” ünvanı ile tavsif ve telâkki ve telkin ediniz; ta ki o batılı tekzip edesiniz.” tavsiyesinde bulunmaktadır. İslâmiyet’in istibdada müsait bir din olmadığını göstermek ve bu yönde ki yanlış zanları gidermek ancak demokrasiyi doğru tavsif, telâkki ve telkin etmekle olacaktır. Demokrasi perde edilerek inşa edilmeye çalışan istibdat anlayışlarına nerede rastgelse demokrasi marifetiyle sille vurmak, demokrasi ismi altında arzulanan istibdatlara engel olmak din-i İslâm namına büyük bir vazifedir. “Meşrûtiyet, seyf-i elmas-ı şeriatı (şeriatın elmas kılıcı) elde tutmak zarurîdir…” Hakikatini ders veren Bediüzzaman, İslâmiyet’in esaslarından olan hürriyet, adalet ve müsavatın hayat-ı içtimaiyede hakkıyla tatbike konulabilmesi için demokrasinin bir vasıta olduğunu bizlere hatırlatmaktadır. Risale-i Nur’da ders verilen demokrasiyi elde tutmak zarureti anlaşılabilirse işte o zaman demokrasi istibdat uygulamalarına kurban edilmeyecektir.
Maalesef ki demokrasinin en büyük göstergelerinden olan adalet ve meşveret sözde kalmakta ve hakikî manalarıyla uygulanamamaktadır. “Bu zamanı meşrûtiyette hakim, şahs-ı mütehakkim değil, belki kanun-i mümeyyizdir (ayırt edici kanun).” Hakikati idrak edilemeyerek tahakküm eden şahıslar demokrasi düsturlarının ve kanunların üzerinde tutulmakta, demokrasi yolu yapılmak yerine tahrip edilmektedir. Demokrasinin devamı sloganlarla değil, İslâmiyet’in hakikatine dayanmakla olacaktır.