Mevlânâ Hazretleri şöyle der, “İnsan suya düştüğü için değil, sudan çıkamadığı için boğulur“
Evet bir çok kimse farkında olarak veya olmayarak, düştükleri siyaset çukurundan çıkamadıkları için neredeyse boğulma durumuna gelmişlerdir. Bu hallerini gerek sosyal medyadaki paylaşımlarından gerekse dostlar arasındaki sohbetlerinden anlamak mümkün. Hazreti Üstad siyasî meselelere Risale-i Nur’un çeşitli bahislerinde Nur Talebelerini tefrikaya atacak hastalıklardan birisi de; doğruluğun öldüğü ve yalanın revaçta olduğu bugünkü siyasetin sebep olabileceğini ifade ederken, bu herşeyi bildiklerini zanneden, bilhassa içtimaî ve siyasî meselelerde devamlı yanlışa düşen aklıevvellere ne olmuş ki hâlâ bu sakat fikre rağbet etmektedirler?
“Saltanatı dünyevîye Âli Beyt’e yaramaz ve Risale-i Nurda Âli Beyt muhabbeti esastır” diyen bir Üstadın bu zamanda Âli Beyt’in yüklenmiş olduğu bu büyük vazifeyi yapmaya memur olan Nur Talebelerinin, “Yalana fazla revaç veren menfaatler üzerine dönen” siyasetten ve siyasilerden çok şey beklemelerini anlamak hakikaten çok zor.
Geçmişteki yanılgılarını (Bilhassa 12 Eylül’de İhtilâlden sonra anayasa oylamasında ihtilâl anayasasını destekleyip ve Kenan Evren’i Cumhurbaşkanı seçmeleri gibi) çeşitli hayâli tevil ve tabirlerle farkında olarak veya olmayarak, yine İslâmâ grupları büyük bir siyasî kaosun içine atmaya çalışmaktadırlar. Fakat maalesef kendi durumlarını tam kavrayamadıkları için Yeni Asya okurlarını siyasetçilik yapmakla itham ediyorlar.
Sokaktaki sıradan insanların bile kendilerine has siyasî görüşleri olurken, koca bir Yeni Asya okur kitlesinin siyasî görüşünün olmaması elbette düşünülemez. İşte biz haklı olarak bu siyasî görüşlerimizi açıklıyoruz. Bunun da bir noksanlık değil, birçok kimsenin yalakalık yaptığı bir zamanda cihad meydanında kahramanlık olarak düşünüyoruz.
Yazılarımız hatıralardan hakikatlere olduğuna göre yine bir hatıramızı üzülerek nakledelim.
Türkiye’nin büyük bir şehrinde eskidenberi beraberce hizmet ettiğimiz arkadaşlarımızla yine siyasî meselelerimizi görüşüyoruz. 1950’li yıllardan başlayarak siyasî ve içtimaî hastalıkları ve Risale-i Nurdan çarelerinin ne olduğunu uzun uzun anlattım. Zaman zaman itirazlar olsa da olumlu bir havada devam eden sohbetimizden dağılırken belirli bir makamda bulunan ve iyi maaş alan arkadaşımız, bizi çok üzen ve hayrette bırakan şu ifadelerde bulundu: “Ağabey bu bir geçim meselesidir” diyerek şaşkın bakışlarımız arasında ayrıldı. Cemiyet hayatımızın bilhassa Risale-i Nur okuduklarını söyleyen bazı kimselerin bu kadar dejenere olmasını düşünmek bile insanı ürkütüyor. Ve şimdi herkese soruyoruz: Otuz yıl siyasal İslâm ile mücadele ettikten sonra biz nasıl bu hale geldik?”