Evet muzlim bir gece gibiydi o sabah.
Telefon çaldı, “buyrun” dedim. “Milli Eğitim’den arıyoruz, tebligatınız var, öğleye kadar gelip alın” dediler. Anlamıştım sebebini, korktuğum başıma gelmişti. Bir gün önce sendikadan istifa etmek için okula gitmiştim.Ve her zaman ilk gün heyecanı ve sevgisiyle gittiğim okulumda bir suçlu gibi davranmıştı bazı idareci arkadaşlar(!) Ki yıllarca beraber çalıştığımız insanlardı. Bir tanesi yüzüme bakmaya bile tenezzül etmedi. Hatta:
“Gördün mü bak hocam bak ne oldu, sen birkaç sene önce şöyle şöyle diyordun” dedi. Ben de “Herkes doğru bildiği şeyi söyler hocam, hayırlısı olsun” diye cevap verdim. Ama MEB’deki memurlar kibar davrandı doğrusu. Gerekli yerleri imzalatırken sanki bir idam mahkumunun son anları gibi nazik davranıyorlardı, belli ki acıyorlardı. Çay bile ikram ettiler. Sakince ama titreyen ellerimle gerekli yerleri imzaladım. Elime açığa alındığımı bildiren kağıt parçasını verdiler. Üzerinde sanki “İdam edilecektir!” yazıyordu. MEB’in bahçesine çıktım. Oradaki bir banka oturdum. Ağladım, ağladım... Bu sırada sürekli binaya giren ve az sonra elinde kağıt parçasıyla çıkan öğretmenler vardı, kader arkadaşlarım; onlar için de ağladım...
Bir hafta sonra bir gece yarısı Resmi gazetede isimlerimiz yayınlandı. Bir isimden ibarettik sadece. Kurbanlık koyun listesi gibi. Onca yıllık meslek hayatım, onurum, emeğim, göz nurum 672 sayılı KHK denilen bir listeyle son bulmuştu. Ne kadar da basitti atıvermek onbinlerce insanı alfabetik sıralı yüzlerce sayfa dolusu bir listeyle? Hayatında terör örgütü deyince PKK’yı bilen ben, binlerce masumu katleden bir örgüt üyesi gibi mesleğimden atıldım. Terör ne, silah ne, örgüt ne? Bilmem ki ben bunları. Ben sadece ders anlatmayı, öğrenci yetiştirmeyi bilirim.
Terörist bir öğretmen ülkesine canla başla hizmet eder mi?
Terörist bir öğretmen ay yıldızlı bayrağını gördüğünde heyecanlanır mı?
Terörist bir öğretmenin istiklal marşı okunurken gözleri dolar mı?
Terörist bir öğretmen vatanı için, milletinin birlik, beraberlik, kardeşliği için çalışır mı?
Bu kadar kolay mıydı insanların onuruyla, gururuyla, mesleğiyle, hayatıyla oynamak?
Bu kadar kolay mıydı insanlara en kara lekeyi sürmek?
Bu kadar kolay mıydı insanları vatan haini diye suçlamak?
“Hislerinize uyup da adaletten sapmayın” diyen Yüce Kitab’ımız’ın neresinde vardı bunlar?
“Mü’min kardeşine hakaret, kişiye günah olarak yeter” buyuran Peygamber Efendimiz’in (asm) sözü nerede kalmıştı? Vatan haini terörist sözlerinden daha büyük hakaret olabilir miydi?
Vatanıma, milletime zerre kadar ihanet etmedim. Rabbim şahit...
Şu yaşadığımız zorlu süreç elbette bir gün bitecek, hangi gecenin sabahı olmadı ki? Ama işte o zaman bizi kör kuyulara atanlara hissiyatımız zaten belli de, böyle sessizce seyreden dostları (!) ve ülkemin diğer güzide insanlarını asla unutmayacağız. Hani: “Bir haksızlık gördüğünüzde önce elinizle, gücünüz yetmiyorsa dilinizle engel olmaya çalışın, o da olmuyorsa kalbinizle (içinizden) buğzedin, bu imanın en zayıf noktasıdır” buyuruyordu Peygamber Efendimiz. (asm) Bizler haksızlığa maruz kalarak büyük imtihana tâbi olduk ama siz sevgili dostlar bizden daha büyük imtihana maruz kaldınız. Ve kaybettiniz. Asla sizlerin yerinde olmak istemezdim.
Evet gerçek şu ki ülke olarak birçok sınavdan geçiyoruz. Her fert, her kurum kendi sınavını veriyor. En büyük sınavı da adalet kurumu veriyor. Halbuki adalet mülkün temeli değil miydi? Cenab-ı Allah :”Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adalettensapmayın...” (Nisa-135) buyurmuyor muydu?
Aylar oldu onca sıkıntı çektik, belki daha uzun süre çekeceğiz. Rabbim dayanamayacağımız noktalara getirmesin. Dayanamayan kardeşlerimize dayanma gücü versin. Alnımızın akıyla bu zorlu sınavdan çıkabilmemizi nasip etsin..
Bütün dünyayı kuşatan sevgi dolu bir yüreğimiz vardı ama o yürek bütün dünyaya kırıldı artık. Çok şey kaybettik belki evet; meslek, gelir, gurur, huzur, mutluluk, güven, dost, arkadaş, komşu, akraba...
Ama ne çok şey kazandık, ne çok şey öğrendik... Secdelerde şerhâ şerhâ ağlamayı öğrendik.
Dua dua yalvarmayı öğrendik.
Bedenen alçaldıkça ruhen yükselmeyi öğrendik.
Zulmedilsek de zulmetmemeyi öğrendik. İftiraya uğramanın öldürücü bir zehir olduğunu öğrendik.
Efendimiz’in Taif’te taşlandığındaki acının bir zerresine bile uğramadık belki ama yine de onun gibi “Allah’ım Sen razıysan ben bütün sıkıntılara katlanırım” demeyi öğrendik.
Her şeyi, herkesi Allah’a havale etmeyi öğrendik.
Her şeye rağmen Allah’tan ümit kesmemeyi öğrendik.
Dünya denilen şeyin beş para etmediğini öğrendik.
Parasız pulsuz kaldık ama asıl servetin Allah katında olduğunu öğrendik.
Kendi diyarımızda gurbete düştük ama asıl diyarın dâr-ı bekâ olduğunu öğrendik.
Dünyayı kalbimizden atıp sadece Allah’a bağlanmayı öğrendik.
Velhasıl çok şey öğrendik.
Peki siz ne öğrendiniz?