En kalın ruh hallerinden, gabî kalp çarpışlarından, nâkıslıktan, kıskançlıktan, sûi ahlâk cilvelerinden sıyrılan, süzülen pırıl pırıl bir ahlâktır uhuvvet. Birbirine kardeş olarak bakmak, yekdiğerinin ayıbını, kusurunu araştırmamak, tecessüs etmemek, hoşgörüyle bakmak, hüsnü zanla nazar etmek Efendimiz’in (asm) tesis ettiği Kur’ân ahlâkındandır, İslâm seciyesindendir, Asr-ı Saadet halindendir. Efendimiz’den (asm) bize tevarüs ve mü’mini mü’mine emanet ettiği bir nezakettir. Uhuvvet öyle yüksek bir “beraber yaşama” şemsiyesidir ki, onun altında olmayan, onun haliyle hallenmeyen İslâm’ın özünden nasiplenmemiş olanlardır. Bunların adı Müslüman da olsa ahlâk ve yaşantıları Müslüman gibi değildir. Uhuvvet hasletinden hissesi olmayanın hakikatiyle İslâm ahlâkından da hissesi yoktur.
Ramazan, ferdîleşmiş, yalnızlaşmış, yabancılaşmış ruhları birbiriyle mezc ederek şifabahş bir macun haline getiriyor. Kalpleri birbirine rabt ediyor, gönülden gönüle bir menfez açıyor, köprüler kuruyor. Ferec yaşıyor, inşirah yudumluyoruz. Aynı Allah’a inanıyor olmanın, aynı Rabb’in emriyle oruç tutmanın, aynı dergâhta aynı Kudret’e boyun büküyor, emrine inkıyad ediyor olmanın sonsuz hazzını tadıyoruz.
Beraber yaşadığımız, birbirimize baktığımız insanlarla bir ubûdiyet hâlesinde birlikte olmak, bir gönül seferberliğine dönüşüyor, tarifi imkânsız hazlar yaşatıyor bize. Yalnızlaşan, garipleşen, kimseye güvenmeyen, emn ü emânını yitiren insanlığın eline verilen bir anahtar Ramazan. Kalplere kapı açması, gönülleri aralaması ve maddî manevî ittihadı temin etmesi için…
Uhuvvete, kardeşliğe merhaba!