Bir devrin romanı... Hacı Hafız Mehmed - 61
Tarih yaprakları 14 Ocak 1947’yi gösteriyordu. Hoca artık konuşamıyor, namazlarını ima ile kılmaya çalışıyordu. Evladları ve torunları başından bir an bile ayrılmıyordu. Okunan yasinler, tebarekeler ve cevşenler…
Başı ucunda oturan Topalca’nın devamlı hafif bir sesle söylediği Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid. Ağzına verilmeye çalışılan ıslak bir bezle zemzem. Ve seher vakti. Duaların ve yakarışların kabul edildiği vakit. Gözler ve kalbler fecir vaktinde uyanık. Sıra ile teheccütlerini kıldılar ve çokça dua ettiler…
Bu arada cama gelen iki güvercin odadakilerin dikkatini çekti. Sanki içeriye girecekler. Hacı Hafız Mehmed’e dikkatlice bakıyorlar ve ürkmeden öylece duruyorlardı. Oğlu Hafız Mehmed bir an daldı.
“Acaba, acaba? Şehid Binbaşı Asımla, Şehid Hafız Ali’nin ruhları bu kuşlarla mı geldi? Babamı onlar mı karşılıyor?” diye düşünmeden edemedi. Kim bilir, daha başka kimler geliyor ve kimler karşılıyor ve kimlerle beraberdi…
Rüzgârın hışıltısıyla gelen yanık sabah ezanı. Ve ezanın son kelime-i Tevhidi. LA İLAHE İLLALLAH.
(Bu arada özellikle sabah ezanları zaman zaman Türkçe ezan diye okunan lakırtı şeklinde değil, aslına uygun olarak okunuyordu.)
Ve müezzinle birlikte dudaklardan dökülen, mübarek Kelime-i Tevhid ile, LA İLAHE İLLALLAH ile hitama eren çok kârlı bir hayat…
Hacı Hafız Mehmed’in gözleri güvercindeydi. Peki, güvercinler neredeydi? Bilmiyoruz yoksa o da onlarla beraber mi gitti?
Güvercinler mi Hacı Hafız Mehmed ile, Hacı Hafız Mehmed mi güvercinlerle uçtu?
Yüzünde belirlenen tatlı bir tebessümle, ruhunu Rahman’a, gerçek sahibi olan Allah’a teslim etti. Hacı Hafız Mehmed; gök kubbede, kaybolmayan, unutulmayan ve hiçbir zaman da unutulmayacak olan pek çok hafızları ve Kur’an hadimlerini hoş bir seda olarak bıraktı.
Tarih 15 Ocak 1947 Çarşamba...
Allah rahmet eylesin.
—SON—