Kur’an ayetlerinden günlük hayatımız için çıkardığı dikkat çekici mesajlarla bilinen Nouman Ali Khan, “Dirilt Kalbini” adıyla Türkçeye çevrilen kitabının “Finansal tutumlarımız” başlıklı bölümündeki “Nasıl kazanıyoruz?” başlıklı yazısında Medine’ye hicretin ilk zamanlarında indirilen Nisa Suresi ayetlerinden biriyle, onu tamamlayıp teyid eden bir Bakara Suresi ayetini yorumlarken konunun çok ilginç ve güncel bir boyutuna işaret etmiş.
Çıkış noktası olan ayetlerin mealleri şöyle:
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaret olursa başka. Kendinizi helak etmeyin.” (Nisa Suresi: 29)
“Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları idarecilere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara Suresi: 188)
Khan bu ayetleri yorumlarken şunları yazıyor:
“İnsanları dolandırmayın, paralarını hortumlamayın. Paranızı kullanarak yöneticilerin ilgisini çekmeye çalışmayın. Sahip olduğunuz mal mülk ile devletin, devlet reisinin, bakanın ve meclis başkanının ilgisini çekerek, kendi küçük grubunuzla halkı soyup soğana çevirmeye çalışmayın. İşletmeler siyasete bulaşırsa yolsuzluklar ortaya çıkar.
“Zenginler ve üst düzey firmalar siyasîleri kolaylıkla ellerinde tutabiliyorlar. Siyasîler bir kez onların hakimiyeti altına girdi mi, bedelini orta sınıf halk ödüyor.
“İnsanlar uyuklarken büyük şirketler devletle ortaklaşa soygunculuk yapabiliyor bu şekilde.
“İlla ki evlerine zorla girip paralarını çalmalarına gerek yok. Nasıl hırsızlıklar insanlar uyurken yapılıyorsa, bunlar da işi yönetmeliğine uydurarak, yasalardaki boşluklardan yararlanarak yapıyorlar. İnsanların ruhu bile duymuyor.
“Güncel politikadan bahsediyormuşum gibi şimdi, ancak hayret vericidir ki bu mevzulardan Allah bir buçuk milenyum (yaklaşık on beş asır) kadar önce bahsetmişti.”
Nouman Ali Khan, bu ayetlerin indirildiği Medine’deki İslam topluluğunun o zamanki durumunu anlatırken şunları yazıyor:
“Resulullah (asm) Medine’ye hicret ettiği sırada şehirde küçük bir Müslüman topluluğu mevcuttu. Sayıları birkaç yüz kadar ya var, ya yok. Nihayetinde Allah, topluluklarını doğru bir zemin üzere tesis ettiklerine emin olsunlar diye emir ve yasaklarını bildiriyor.”
O aşamada gönderilen emir ve yasakların başında “Birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını idarecilere rüşvet olarak vermeyin” gibi hususların yer alması çok manidar değil mi?
Bu açıdan bakınca, günümüzde yaşananlara, hele bugünün Türkiye’sinde yapılanlara, tek adam rejiminde sıkıntı içindeki on milyonların vergileriyle özel olarak korunup kollanan ve desteklenen holdinglere ne demeli?