"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müjdelenen Fetih

M. Latif SALİHOĞLU
01 Ocak 2016, Cuma

GÜNÜN TARİHİ / 1 Ocak 630

Miladî takvime göre, 1 Ocak 630’da mübarek ve mukaddes Mekke şehri fethedildi.

Hicretin 8. senesinde Mekke’yi fetheden, Resûl-i Ekrem (asm) ve onun muzaffer ordusuydu.

Bu kutlu fetih, aslında daha evvel Efendimize (asm) bildirilmiş ve tebşir edilmiş idi. 

Fetihten tâ sekiz sene evvel, yani Medine’ye hicreti esnasında, Feth-i Mekke haberi Cibrîl-i Emînle nüzûl eyledi.

Ayrıca, fethin vukuundan iki sene evvel inzâl olunan Fetih Sûresinin ilk âyetindeki “Lekad sadakallahu Rasûlehu’r-ru’yâ: And olsun ki, Allah, Resûlünün gördüğü rüyânın hak olduğunu tasdik etti” ifadesiyle de, bu mübarek fetih mû’cizevî bir sûrette haber verildi ve haber aynen tahakkuk etti.

* * *

Bugün, Miladî tarihe göre yılbaşı. Türkiye’de, 1926’dan sonra bu takvime geçildi. 

Daha evvel, resmiyette Rumî kullanılmakta, sosyal hayatta ise yaygın olarak Hicrî takvim esas alınmakta idi. 

Miladî takvime göre yılın başı olarak kabul edilen 1 Ocak gününe, herkes kendine göre bir değer atfediyor, bir kıymet biçiyor. 

Âyin yapan da var, eğlenceye dalan, kumar oynayan da var, 1 Ocak günü ve gecesinde...

Biz Müslümanlar için ise, Miladî olarak da bugünün en mühim hadisesi Mekke’nin Fethi’dir.

Bu sebeple, biz de bugünkü yazımızı aynı konuya ayırdık. 

Şimdi, biz de hayâlen olsun o zamana ve Arabistan Yarımadasına gidelim, Mekke’nin fethine hazırlanan Habib-i Ekrem’i (asm) ve onun mübarek ordusunu vazife başında görüp heyecanlı zaferlerini birlikte temâşâ edelim...

Öyle bir fetih ki...

Mekke’nin Fethi... 

İnsanlık tarihinin bu en güzel fethinde, kimseye zarar verilmemesi, kimsenin burnu dahi kanatılmaması temel hedef olarak belirlendi ve bunda da muvaffak olundu.

Oysa, Peygamber-i Zişân, bu tarihten sadece 8 sene kadar evvel doğum yeri olan Mekke’den çıkmak ve terk-i diyâr etmek durumunda kalmıştı.

Üstelik, sadece kendisi değil, başta Hz. Ebubekir (ra) olmak üzere, sahabilerinin de çoğu bu diyârı terk ile Medine'ye hicret etmeye mecburi kalmışlardı.

Aradan geçen bu 8 senelik zaman zarfı içinde ise, insanlık tarihinin en kayda değer mücadele örnekleri, diplomasi atakları ve savunma stratejisine dayalı savaş tabloları yaşanmıştı. Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye, vesaire...

Bunların yanı sıra, bir başka mücadele tarzı daha yürütülmüştü ki, bunlar günümüz insanları tarafından bilhassa örnek alınması gereken fikir ve mesaj yüklü mânâ tablolarını teşkil ediyor.

Meselâ, fetihten 8 sene evvel zorla ve hatta öldürülmek tehdidiyle terk etmek mecburiyetinde kalmış olduğu Mekke'ye dönen Fahr-i Âlem (asm), şehrin etrafını 10 bin kişilik İslâm ordusuyla kuşattıktan sonra, Mekke halkına şu fermânı gönderiyor:

BİR: Her kim ki, elinden silâhı bırakırsa;

İKİ: Her kim ki, Ebû Süfyan'ın evine sığınırsa;

ÜÇ: Ve her kim ki evine girip kapısını kapatırsa;

İşte, bu fermânı dinleyen, maddelerine riayet edenlerin hepsine emân veriliyor. Onlara dokunulmadığı gibi, can ve mallarına, ırz ve nâmuslarına da zarar verilmiyor.

Netice itibariyle, Mekke halkı bu fermânı dinliyor. Belirtilen hususlara riayet ediyor ve hemen hiç kan dökülmeden, Mekke'nin fethi müyesser oluyor.

İşte, İslâm tarihinin en güzel ve en kutlu fethi budur.

Kan dökmek ve zorla şehir halkını dize getirmek yerine, önce kalplerve ruhlar fethediliyor.

Yani, öncelik mânevî fütûhâtta...

Ardından, muhtemel mukavemet noktalarını kırmak ve silâhla, yani kan dökülerek karşı koyma riskini ortadan kaldırmak için, harikulâde tedbirler alınıyor, tesirli çarelere başvuruluyor.

Başvurulan bu tedbir, çare ve prensipler arasında, bilhassa şu hususlar son derece dikkat çekici ve herkes için ibret verici:

1) Kan dökülmeden yapılacak bir fetih hareketi için, mâkul bir zaman bekleniyor. Yani, fevkalâde bir zamanlama stratejisi uygulanıyor. Hani, belki Hicretin 6. yahut 7. senesinde bile ele geçirilebilecek bir şehrin kansız ve kinsiz şekilde fethedilebilmesi için, tam 8 sene sabır içinde bekleniliyor.

2) Fetihten önce, mükemmel bir diplomasi faaliyeti yürütülüyor. Müşriklerin hata yapması ve bilhassa Hudeybiye şartlarını ihlâl etmesi bekleniliyor. Yaptıkları hata, onlara (özellikle lider konumundaki Ebû Süfyan'a) en tesirli bir şekilde ihsas ediliyor.

3) İlle de savaş ve kan dökme yolu tercih edilmeyerek, sekiz sene müddetle halkın kalbi fethedilmeye, ayrıca tebliğ edilen kudsî mesajlarla halkın vicdanına seslenmeye çalışılmış. Bunda da, mükemmel bir başarı sağlanmış. Öyle ki, Mekke'nin etrafını saran Muhammedî (asm) Ordunun neferatına karşı, herhangi bir organize harekât teşebbüsünde dahi bulunma cesareti gösterilememiş. Yani, tepkiler lokal kalmanın, ferdî olmanın ötesine gidememiş.

Elhâsıl: İslâmî mânâdaki fetihler için, ister bir ferdi, ister bir aileyi, ister bir toplumu seçelim, bu hizmetlerde Mekke'nin Fethini örnek almalı ve bilhassa o 8 senelik zaman zarfında yaşanan gelişmelerden, sergilenen hâl ve hareketlerden büyük ibret dersleri çıkarmamız gerekir.

@salihoglulatif: "Nasihat istersen, ölüm yeter" denilmiş. Kimi meşhûrların peşpeşe gelen "şok ölümler" ise, o nasihati çok daha tesirli kılıyor..

Okunma Sayısı: 3685
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    1.1.2016 13:04:22

    Bu işi zamana bırakma ve ve diplomasinin işletilmesi meselesi fevkâlade önemli. ihtilat,içtimai münasebetler kansız,savaşsız meseleyi halletmiş.Bu iki strateji bugün için de geçerli.Yalnız önemli bir nokta var,o da şu: Müslümanlar o zaman islamin ahlakını ve imanın kemalatını fiilen yaşıyorlardı.Maddi kılıç kınına girmişti fakat manevi futuhat devrede idi.Gayrimüslimler, islamın adaletini,hakkaniyetini,yüksek ahlakını gözleriyle müslümanların hal ve hareketlerinde,tavır ve davranışlarında gördüklerinden islamın cazibesine kapılıp,hidayete gelip, müslüman oluyorlardı.Bugüne gelince izaha gerek yok.Vaziyet ortada.İslami ahlakın ve imani kemalatın hayata intikal edememesi sorunu var...Yine de bu son derece önemli noktaya nazarı dikkatları çektiği için yazarımızı tebrik ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı