"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İsnat ve iddialara izahlı cevaplar-4

M. Latif SALİHOĞLU
25 Nisan 2024, Perşembe
Mehmed Âkif’in tâbiriyle “Şarkın en sevgili sultanı” olan Selahaddin-i Eyyübî, Kudüs fatihlerinden olup büyük bir İslâm kahramanıdır.

İşte, böyle bir İslâm kahramanına düşman bile hayran iken, Kadir Mısıroğlu, onun hakkında en ağır ifadeleri kullanıyor, en çirkin küfür ve hakaretleri savuruyor. Hem, öyle galiz tâbirler ki, onları burada zikretmekten dahi haya ediyoruz.

Evet, Sultan Selahaddin’in baş düşmanı olan Haçlıların dahi kullanmaktan imtina ettikleri hasmane ifadeleri Mısıroğlu’nun bizzat kendisi fütûrsuzca sarf ediyor. Üstelik, tarihî hakikatleri de büsbütün çarpıtarak…

Merak edenler delil-ispat isterlerse, onun kendi sesinden videosunu gönderebiliriz. 

Hatıra gelen bir husus: Acaba, Mısıroğlu, iftira ettiği Üstad Bediüzzaman ve hareket ettiği Sultan Selahaddin’den ne istiyor? Onlarla ne alıp veremediği var? Neden ehl-i küfürden ve harbî din düşmanlarından daha fazla onlara düşmanlık ediyor?

Bir husus daha: Burada ifade ettiğimiz hemen her şeyi, Mısıroğlu hayatta iken de yazdık, söyledik, kendisine gönderdik. Karşılık olarak, hiç cevap vermedi, sadece höt-zöt, hiddetli-tehevvürlü hakaretâmiz ifadelerde bulundu.

Bu hatırlatmalardan sonra, yine soru-cevap faslına dönüyoruz.

*

İddia-4:

Sultan Reşad zamanında bir daha padişahla görüşmek istiyor. Görüşüyor ve padişaha diyor ki: “Ben Şark’ta bir Darülfünûn-Medrese kurmak istiyorum. Bu medreseye yardım et.” Sultan Reşat ona 40 bin altın veriyor. Nursi, hayatı boyunca bu paralarla geçindi. Bütün bunları bana Hüsrev Efendi anlattı.

İzahlı cevap:

Yalancılıkta ayrı bir çığır açtığı anlaşılan Mısıroğlu, kendince şahit gösterdiği Hüsrev Efendi hayatta iken bu tür şeyleri hiç yazmadı, söylemedi, dillendirmedi. Nitekim, Said Nursi ile ilgili diğer meseleleri de her kimden duyduğunu söyledi ise, hep aynısını yaptı: O şahıslar vefat ettikten sonra, onları şahit gösteriyor. Tabiî, onların da hakkına girerek…

Gelelim 40 bin altın meselesine…

Bir kimse hiç Said Nursî’yi katmadan Mısıroğlu’na sorsa idi ki “Anadolu’nun herhangi bir yerinde yapılan mektep-medrese için Osmanlı’da ödenek nasıl yapılırdı? Sisten nasıl çalışırdı?”

Evet, böyle bir suâle karşı, Mısıroğlu, kesinlikle başka türlü cevap verecekti. Yani, hükümetin kabulünden sonra devletçe tahsis edilen miktar, peyderpey bir şekilde valilik emrine gönderildiğini kendisi de biliyor. Ve, bile bile Said Nursî hakkında kuyruklu bir yalanı kitaplarında yazıp konuşmasında da üzerine basa basa söylüyor. Madem ki Said Nursî’yi zan ve töhmet altında bırakmaya yarıyor, o halde düzmece de olsa yeğdir, yalan da mübahtır. Zihniyet bu, maalesef.

*

Değerli araştırmacı Müfid Yüksel, Osmanlı arşivlerinden bu meselenin belgesini çıkarıp yayınladı. Belgede, bin altın liranın Van Valisi’in emrine gönderildiği açıkça görülüyor, anlaşılıyor. Esasen, doğrusu da budur. Yani, bütün para birden göderilmez. Gönderilmediğini iddianın sahibi de biliyor ve bile bile bu meselede yalan söylemeyi tercih ediyor.

Zira, o bin lira ile Edremit’te Medresetüzzehra’nın temeli atılıyor. Ardından Dünya Savaşı başlıyor. İnşaat akim kalıyor. İlaveten ödenek de gönderilmiyor.

Yahu, Said Nursî, iddia edilen 40 bin altını hayatı boyunca yanında ve sırtında mı taşıdı? Harbe iştirak edecek, cephede-avcı hattında savaşacak, defalarca ölümle burun buruna gelecek, yaralanıp esir düşecek, iki-üç yıl Rusya’nın kutup bölgesinde esir kalacak, sonra firar edip tek başına uzun bir yol kat edecek, ardından İstanbul, Ankara, Van, Burdur, Isparta, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon, Emirdağ’da hapis ve sürgün hayatı yaşayacak, ve fakat, o binlerce altının bulunduğu çuvalı hep sırtında taşıyacak.

Acaba, dünyada hangi ahmak buna inanır, bunu kabul eder? Hem de, hayatında hiç kimsenin minneti altına girmeyen, hiç kimseden yardım (zekât-sadaka-hediye) kabul etmeyip, fakr û zarûret içinde azamî iktisatla yaşayan Üstad Bediüzzaman hakkında…

*

2007’de bu konuya dair ilk yazmaya başladığımız zaman, Hayrat Vakfı yetkililerini bizzat arayıp, onlardan Hüsrev Abiye dayandırılan 40 bin altın meselesi için bir açıklamada bulunmalarını talep ettik. Maalesef, herhangi bir açıklama göndermediler. Bu vesile ile gönderirlerse şayet, biz de inşallah o açıklamayı köşemizde yayınlarız.

(Devamı var)

Okunma Sayısı: 1343
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • HÇeşitcioğlu

    25.4.2024 17:57:53

    Kastamonu ve Tarihçe' de var: ayrılan ödenek 19 veya 20 bin Altın lira. Yani o zaman ki bir lira altın alaşımlı idi.

  • Elvan sağkol

    25.4.2024 13:30:17

    Allah Razı olsun Latif abim, Güzelce işlenmesi gereken konulara kaynaktan bizleri aydınlattığınız için Rabbim Hizmetlerde daim eylesin.

  • Abdullah Tunç

    25.4.2024 07:00:21

    Mısıroğlu'nun bu katmerli düşmanlığının sebebini cidden merak ediyorum. Neyin uğruna bu kadar za hir yalanları atıyor.Yalnız yalanların kuyrukları dışa rıda kalmış çuvala sığdıra mamış! Bu şahsın hissiya tı aklını esir almış.Muhake mesi normal çalışmıyor. Yoksa insan bu kadar fahiş hata yapar mı? Bu kadar açık verir mi? Bu ka dar kendisini rezil eder mi? Keçinin eceli gelince çobanın ekmeğini yermiş. Bunun da çok azap çek mesi gerekiyormuş ki; Bediüzzaman gibi mübarek bir zata bu şen'i, bu iftira, bu ithamları yapabilsin.O şimdi kabir de bunun hesabını veri yor.Hayatta iken kendi sine yapılan uyarıları naza ra alıp, akıl ve mantığın süzgecinden geçrip, fazi let gösterip,pişman olup, iftiralarını,ithamlarını geri alıp özür dileseydi yaptığı hataları tamir ederdi. O ağır,kara günah lekeleriyle ilahi huzura gitmezdi.Ve bugün onunla ilgili bu yazı lar yazılmazdı.Belki hayır la yad edilirdi.Neyse kim neye layıksa onu bulur...

  • S.topuz

    25.4.2024 05:37:14

    DECCALIZMIN ve Süfyanizmin devamı için her şey mübahtır ve meşrudur bu ahir-zaman muharebesi ve mücadelesi ve mücahedesinde! Herkes tarafına yardımcı olur, direk veya indirekt! Bilerek veya bilmeden, sehven veya çok bilmişlikten(!)! Ne demiş Atalarımız; " Kol daima içeri bükülür!" ..."Halbuki demiştik: Bu dünya tecrübe meydanıdır. Akla kapı açılır, fakat ihtiyarı elinden alınmaz. Öyle ise o eşhas, hattâ o müdhiş Deccal dahi çıktığı zaman çokları, hattâ kendisi de bidayeten Deccal olduğunu bilmez. Belki nur-u imanın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanılabilir."... Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı Sözler - 344. Meyveli ağaç her zaman taşlanır, kıyamete kadar da taşlamaya devam edileceği şüphesiz! Her şeyin en doğrusunu Allah c.c daha iyi bilir, vesselam!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı