Meşhûr Enver Paşa (1881-1922), kimine göre hain, kimine göre mâceraperest, kimine göre de büyük bir vatanperverdir.
Türkiye’deki tarihçi, araştırmacı, asker ve siyasetçilerin Enver Paşa’ya dair görüş ve kanaat ihtilâfının yüz yıldır devam ediyor olması, hem büyük bir tâlihsizlik, hem çok ayıp bir görüntü arz ediyor. Bu tuhaf ihtilâf ve dağınıklığın, muhakkak ki çok önemli bazı sebepleri vardır.
Şu hususu da tereddütsüz şekilde ifade edelim ki: Türkiye’deki çelişkili vaziyetin aksine, Azerbaycan halkı Enver Paşa hakkında hem daha net, hem çok daha müsbettir. Çünkü, onlar bu tarihî şahsiyete garazsız ve peşinhükümsüz bakıyorlar. Ayrıca, Enver Paşa ve amcası Nuri Paşa’nın 1918’de kurulmasına vesile olduğu Azerbaycan Cumhuriyeti için sarf ettikleri gayret ve emeklerini yakînen biliyorlar.
Bu sebepten dolayı, Enver Paşa’ya ayrıca bir hürmet ve muhabbet besliyorlar.
Türkiye halkının Enver Paşa’ya menfi bakışının öncülüğünü yapagelenlerin başında ise, şüphesiz jakoben Kemalistler geliyor.
Bu hatırlatmalardan sonra, şimdi de Enver Paşa’nın Başkumandanlığı döneminde yaşanan Sarıkamış Fâciası ile Çanakkale Zaferi’ne dair gelişmeleri mukayeseli şekilde dikkat nazarlarına sunmaya çalışalım.
* * *
Kafkas Cephesi’nin Sarıkamış ve çevresindeki yüksek dağlarda Rus kuvvetleriyle savaşa hazırlanan Osmanlı ordusunda bulunan 90 bin civarındaki askerin, açlık, salgın hastalık ve dondurucu soğuklar sebebiyle, çok büyük kayıplar verdiği ve düşman birlikleriyle savaşamayacak bir duruma düştüğünün net şekilde anlaşılması, 15 Ocak 1915’te mümkün olabildi.
Hiç muharebe dahi etmeden kırılan ve şehit düşen askerlerin mevcudu ve yekûnu hakkında, yüz yıldır birbirinden farklı rakamlar dillendiriliyor.
Yaşanan fâcia ile ilgili nakledilen muhtelif rivâyetlere bakıldığında, şehit sayısının 18 bin ile 100 bin arasında değiştiği görülüyor. Oysa, bu rakamlar arasında âdeta uçurum kadar bir fark var. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar neticesinde tesbit edilen en sahih rakam 36 bindir. Bu ise, abartılı rakamların üçte birini teşkil ediyor. Esasen, şehit sayısı ne olursa olsun, orada yaşanan acılar meselenin ehemmiyetini azaltmıyor.
Bu tarz bir değerlendirme, Çanakkale Muharebeleri için de aynen geçerli. Burada mühim olan, vakıayı olduğu gibi dosdoğru şekilde yansıtmaktır.
Bir hadise, şu veya bu gerekçeyle çarpıtıldığı takdirde, doğruluk gizleniyor ve yalan-yanlış şeyler meydan almaya başlıyor.
Tarihî bir hadisenin kasıtlı bir şekilde çarpıtılması ise, doğruyu, sadece doğruyu ifade edecek olan şahidin reddi, yahut bertaraf edilmesi anlamına gelir. Maalesef, hem Sarıkamış Fâciası, hem de Çanakkale Savaşı hakkında yayılan, yahut topluma yansıtılan bilgilerin çoğu sağlıksızdır. Bunun sebebi ise, kasıtlı yaklaşımlardır. Kasdî yaklaşımların başında ise, İttihatçılar ve özellikle Enver Paşa hakkındaki peşin hükümlü görüş ve kanaatlerdir. Kimisi kökten hain ilân etmiş onu, kimi de düşmana karşı merdane şekilde çarpışan bir kahraman olarak görmüş... Abartılı rakamların ve ifrat ile tefrit arasındaki yaklaşımların asıl sebebi budur.
Oysa, dahilde kötü ve tarafgir bir politika izleyen İttihatçılar'ın çoğu, hariçteki düşmana karşı canla, başla çalıştı. Dönme ve masonik kesimin dışında kalanların, herhangi bir ihaneti söz konusu değil. Kaldı ki, o hengâmede düşmana taraf olurcasına İttihat-Terakki hükümetine karşı takınılan yıpratıcı bir muhalef hareketi vardı ki, bunların yaptığı da yine saldırgan ve istilâcı kuvvetlerin hesabına geçiyordu. Üstad Bediüzzaman’ın tâbiriyle bunlar "sefil" takımından kimselerdi.
İşte bu sefiller, Said Halim’e saldıran Venizelos'un (Yunan) ile Enver Paşa’nın baş düşmanı Ant- ranik Paşa’nın (Ermeni çeteci) elini güçlendiriyordu.
* * *
Bu tarihi hadise hakkında yaşanan zihnî kargaşanın bir başka sebebi ise, Enver Paşa hakkındaki tutum ve telâkkiden kaynaklanıyor. Zira, gerek Sarıkamış ve gerekse Çanakkale hadiselerinin yaşandığı dönemde, fiilen Başkomutan mevkiinde olan kişi Enver Paşa’dır. Onunla aynı yaşta ve aynı meslekte olup, hayatları boyunca rekabet halinde bulunmuş olan M. Kemal ile araları hiç iyi olmamış; dahası, ikisi daima çekişegelmişlerdir.
Bu rekabetkârane çekişme haline, hemen bütün kaynaklarda rastlamak mümkün. İşte, bu rekabet ve çekişme sebebiyledir ki, Sarıkamış'ın bütün günahı, üstelik abartılarak Enver Paşa’ya yüklenmeye çalışılırken, aynı hadiseden bir ay kadar sonra kazanılan Çanakkale Zaferi’nde ise, Enver Paşa adeta yok sayılıyor.
Halbuki, Enver Paşa, her iki hadise esnasında da aynı kişidir; üstelik, aynı mevkide olup aynı derecedeki yetki ve sorumluluğun sahibidir.
***
@salihoglulatif:
Kizb (yalan), küfrün esası, nifakın alâmetidir. Kudret-i İlâhiyeye iftira, hikmet-i Rabbâniyeye zıttır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrip eder; âlem-i İslâmı zehirlendirir. Âlem-i beşerin ahvâlini fesada verir; nev-i beşeri kemâlâttan geri bıraktırır. (İşarâtül-İcâz )