Yıllar önce Nur Külliyatında okuduğum siyasete dair bazı ifadeler, zihnimi ziyadesiyle meşgul etti. Meselâ, Emirdağ Lahikası’nın baş kısımlarında yer alan bir mektupta, bilhassa bu zamanda bir siyasetçinin tam ehl-i takva bir dindar olamayacağını, tam dindar bir kimsenin de siyasetçi olamayacağı anlatılıyordu. Ayrıca, siyasetin tam dindar kimseler için birinci mesele olmaması gerektiğine dair kesin ve net ifadeler kullanılıyordu.
Şimdi, o dikkat çekici bahislerden kısa bazı iktibaslar yaparak meselenin aktüel yönüne öyle devam edelim. İşte o dikkat çekici ifadelerden bir demet:
“Siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttaki olanlar siyasetçi olmazlar. Yani maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda, din ikinci derecede kalır, tebaî hükmüne geçer.”
“Hakikî dindar ise; ‘Bütün kâinatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir.’ diye siyasete aşk-ı merak ile değil; ikinci-üçüncü mertebede onu dine ve hakikata âlet etmeye—eğer mümkünse—çalışabilir. Yoksa bâki elmasları, kırılacak âdi şişelere âlet yapar.” (Emirdağ Lahikası-I)
“Sıdk ve kizb ortasındaki mesafe azala azala, omuz omuza geldi; bir dükkânda ikisi beraber satılmaya başladığı gibi, ahlâk-ı içtimâiye bozuldu. Propaganda-i siyaset, yalana fazla revaç verdi.
(…) Siyâset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytânât, içine girmiş ki, vesvese-i şeyâtîn hükmüne geçmiştir. (Sözler, 27. Söz)
*
Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; Şark ve Garp kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nar ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki, gaddar siyaset ve zâlim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış.
(Hutbe-i Şamiye)
*
Yukarıdaki hakikatli ifadeleri beğenerek ve doğruluğuna kanaat getirerek okuyanlardan da pek çok kimse, mevcut siyasî iktidarın gelmiş-geçmiş en dindar iktidarı olduğunu iddia ediyor. İddianın ötesinde, var kuvvetiyle bu “en dindar” iktidarın lehinde çalıştı ve çalışıyor.
Bu inanç ve gayretle lehinde çalıştığı siyasî yapıya, üstelik o dehşetli kizb-yalancılık günahını yüklemiyor; dahası, hemen her hatasına-yalanına kılıf uydurmak için üstün çaba gösteriyor.
Aciptir, geçen seçim kampanyası esnasında, eskiden beri hürmet ettiğimiz bir zât-ı muhterem, şahitlerin huzurunda, üstelik “kasem” ile yemin ederek aynen şu ifadeleri kullandı: “Bugün Türkiye’de ve hatta dünyada Reis gibi mükemmel bir adam yok. Kasem ederim ki yoktur.”
Biz hemen konuyu kapatma cihetine giderek, o muhterem şahsın daha fazla günaha girmesine mani olmaya çalıştık. İleride, Allah kısmet ederse, vermesi gereken kefareti kendisinin hatırlatmak arzu ve niyetindeyiz.
*
Sonuç itibariyle, yukarıdaki iktibaslar ve sarf edilen ifadeler ışığında aşağıdaki aktüel gelişmeleri değerlendirmenizi istirham ediyoruz.
Geçen Mayıs’ta yapılan seçim öncesinde iktidar cenahının vatandaşa vermiş olduğu sözleri, vaatleri çoğunuz hatırlıyor ve biliyorsunuz. Meselâ, faiz, döviz, ve enflasyonla ilgili, meselâ 5 milyon öğrenciye beslenme yardımı ve emeklilerin maaş zammı gibi konularda hiçbir vaat yerine getirilmediği gibi, tam tersine gelişme şahit olmaktayız.
Bir de, istilâdan farksız hale gelen şu sığınmacı akını ile ilgili baş döndürücü gel-gitleri düşünün: Yok ensarız, yok gelsinler, yok gitmeliler, yok göndeririz Avrupa’ya, yok ev sahipliği yapmaya devam edeceğiz şeklindeki med-cezirler de cabası.
Bakın, mahalli seçim tarihi yaklaştıkça, yine doğalgaz keşfedilecek, petrol bulunacak, uçak gemileri gösterişe çıkarılacak, tanzim satışların sayısı arttırılacak, döviz baskılanacak, vesaire… Seçimin ardından yine eski tas-eski hamam hayat yalanlarla devam edip gidecek.
Allah için söyleyin, sıdk ve doğruluk bu tarz-ı siyasetin neresinde?