"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tek parti cumhuriyeti

M. Latif SALİHOĞLU
17 Kasım 2016, Perşembe
GÜNÜN TARİHİ: 17 Kasım 1924-30

Yeni Türkiye’nin ilk çeyrek asrı, ne yazık ki “Tek parti cumhuriyeti” utancı ile tarihe geçti.

Lâfı eğip bükmeye veya zorlamalı tevillerle gerçeğin sûretini değiştirmeye hiç gerek yok. 

Gayet dobraca ifade ve açıkça da ilân etmeliyiz ki: 1950’den önceki dönem itibariyle, Türkiye’de dört dörtlük bir istibdat ve kaskatı bir diktatörlük rejimi hâkimdi.

“Tek parti”ci diktatörler, ikinci bir partinin kurulmasına, hele hele seçimlere katılmasına asla ve kat’a tahammül etmediler, izin vermediler, fırsat tanımadılar.

İşte, 17 Kasım’da (1924) kurulan Terakki Cumhuriyet Partisi ile 17 Kasım’da kapatılan Serbest Cumhuriyet Partisi, bu acı gerçeğin en çarpıcı birer örneğidir.

Kâğıt üstünde de olsa, kurulması güya serbest olan bu partiler, ne zaman ki harekete geçip tanıtım-propaganda faaliyetlerine başladılarsa, hakim durumdaki jakoben kafa tarafından, hemen anında hücûma uğramış, gaddarca bastırılmış ve en ağır cezalara çarptırılmışlardır. Bunlara karşı harekete geçirilen devletin elindeki kuvvetler, en acımasız şekilde kullanılarak, en kahredici bir mizansene resmen ve alenen alet edilmişlerdir.

Dolayısıyla, 1950’den önceki çeyrek yüz yıllık dönem, yakın tarihimiz açısından, gerçekten de utanç verici, hatta yüz kızartıcı bir dönemin tablolarını yansıtıyor. Öyle ki, yerden yere vurduğumuz on yıllık zorbacı İttihat-Terakki döneminde (1908-18) dahi, o derece bir istibdat rejimi uygulanmadı, uygulanamadı.

Bu genel ifadelerden sonra, şimdi yakın tarihimizin “17 Kasım” günü ile doğrudan irtibatlı olan söz konusu iki hadise hakkında kısa bazı bilgiler aktaralım.

Kuvâ-yı Milliye ruhu

17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), daha bir yılını bile tamamlayamadan, 5 Haziran 1925'te kapatıldı.

Tabiî, parti kapatılmakla da yetinilmedi; lider ve kurucu kadrosu başta olmak üzere, ülke genelindeki yönetici ve aktif üyelerinin hemen tamamı takibata uğrayarak en ağır şekilde cezalandırıldı.

Terakkiperver Fırkası’nın kuruluşu aşamasında, aynı zamanda Halk Partisi’nin Genel Başkanı olan M. Kemal, Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanlığı makamında bulunuyordu. 

Onunla birlikte "Amasya Tamimi"ne imza atan İstiklâl Harbinin diğer komutanları ise, tam kadro halinde Karabekir'in başkanlığında kurulan Terakkiperver C. Fırkasına girdiler: Rauf Bey, Adnan Bey, Ali Fuat, Refet Paşalar ve diğerleri...

Bu durumda, asıl Kuvâ-yı Milliye ruhunun, ağırlıklı şekilde Terakkiperver grubunda yaşandığını rahatlıkla söylemek mümkün.

CHF ise, bir ara Fethi Okyar'ın idaresine verildi; ancak onun kan dökme taraftarı olmaması üzerine, 1925'ten (Şeyh Said hadisesi) itibaren büyük ölçüde İsmet Paşa’nın insafına terk edildi.

İsmet Paşa, kendisinden umulanın da  üzerine çıktı ve Başbakanlık yaptığı dönemde (Mart 1925–Ekim 1937 tarihleri arasında) hem yüz binlerin kanını dökmekten, hem de muhaliflerini türlü entrikalarla ezip geçmekten geri durmadı.

Yıllar yılı dökülen onca kardeş kanı bir yana, bu elem verici hadisenin siyasî faturası da TCF lideri Karabekir Paşa ve dâvâ arkadaşlarına çıkarıldı. Partileri kapatıldığı gibi, ayrıca yargılandılar ve bir sene sonraki (1926) hayalî "İzmir Sûikastı" dâvâsında idamın eşiğinden döndüler.

Serbest Fırka serbest mi?

Terakkiperver Fırkası’nın kapatılması üzerinden henüz beş yıllık süre geçmişti ki, siyaset sahnesinde bu tam anlamıyla bir "danışıklı dövüş" denemesi yapıldı. 

Eski Başbakanlardan Ali Fethi Bey’e kurulacak yeni bir partinin başına geçmesi istendi.

Fethi Bey, oldum olası kendi iradesi ile değil, bir başkasının inisiyatif ve direktifi ile hareket ediyordu. Yine öyle yaptı.

"Acaba, başka muhalif kimse kaldı mı?" alâvere–dalâveresiyle kurulan yeni partinin ismi "Serbest Cumhuriyet Fırkası" oldu.

Fethi Bey’in başına geçtiği bu partinin mahallî seçimlerde kısmî başarı kazanması, iktidardaki İsmet Paşa’yı deliye döndürdü.

Paşa, hemen harekete geçti ve daha fazla büyümesine, ileri gitmesine fırsat tanımadan SCF'yi kapattırma cihetine gitti. Aldığı "kuvvetli destek" sayesinde de bu hedefine vardı.

Partiyi kapattırdığı gibi, bu partide samimî duygularla faaliyette bulunan kimseleri cezalandırmada da başarı kazandı. (17 Kasım 1930) Üstelik, aynı yılın sonlarında Menemen'de yaşanan menfur hadisenin (Kubilay olayı) siyasî faturasını da bu partinin sâfdîl mensuplarına fatura edildi.

Böylelikle, siyasî kumpas kurmada bir kez daha başarılı olundu ve demokrasinin ruhu bir kez daha hançerlenmiş oldu.

Demek anlaşılıyor ki, tâ 1950 yılına kadar yaşanan kısmî açılımlar, sadece bir  aldatmacadan ve bir "göstermelik demokrasi denemesi"nden ibaret imiş.

Okunma Sayısı: 3647
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ali R. Yardimoglu

    17.11.2016 13:10:43

    Politbureau modelidir, su andali populist,halka ait akim denilen, halklarin egemenligi -aslinda buyuk yalaniyla- halk partisi genel sekreteryasi turevi, istisareler ustu merkeziyetci centralist adeta balyozvari sonradan stalinist 1 seklede donusen, dehsetli vebasi halen devam eden, asla Hz. Peygamber usulune gore olmayan, 1uyduruk duzendi(r).

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı