"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve Sokrat’ı dinliyorum! (2)

M. Said ZEKİ
19 Şubat 2018, Pazartesi
Bu gün biri milattan önce yaşamış, diğeri ise 1960’ta vefat etmiş iki bilgeyi dinledim. İkisi de kendisi için değil, cemiyetin ahlâk ve iyiliği için yaşamış.

Önce nefislerine nasihat etmişler ve hakikati söylemekten çekinmemişler. Bu uğurda ölmeyi göze almışlar. Çünkü hakikat haktır; zamanın, mekânın, isimlerin ve resimlerin değişmesi ile hakikat değişmez. Olsa olsa o zamanın modasına uygun bir ‘elbise’ giyer. Bediüzzaman ve Sokrat’tan bahsediyorum. Bu iki bilgenin ilk bakışta ortak özellikleri var.

ORTAK ÖZELLİKLERİ

Her ikisi de bilgi ve hikmeti her şeyden üstün tutmuş, ilmin izzetini muhafaza etmişler.

İnsan ve kâinatın varoluş sırlarını araştırıp çözümler sunmuşlar.

Âlimlerle ve kendini âlim sayanlarla münâzara ve müzakere etmişler.

Kadın erkek, genç ihtiyar, cahil âlim demeden cemiyetin her kesimine hitap etmişler.

Halkı irşad, idarecileri ikaz etmişler.

Her ikisi de talebe yetiştirmiş, derslerinin karşılığında ücret almamışlar.

Dâvâları ve fikirleri için yaptıkları fedakârlıklar cinayet sayılmış, ikisi de idamla yargılanmışlar.

Yurt dışına kaçma tekliflerini kabul etmemişler. Sokrat, Atina dışına sürgünü ve kaçma teklifini reddetmiş, Bediüzzaman “Mekke’de olsam bile buraya gelirdim” demiştir.

İkisi de zehirlenmiş. Fark Bediüzzaman inayet-i İlâhî ile zehirlemelerden kurtulmuş.

Başka benzerlik ve farklar var; ancak uzatmamak için şimdi sözü ‘bilge’lere bırakıyorum; isteyen benimle beraber dinlesin!

VE BEDİÜZZAMAN KONUŞUYOR!

“Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor... Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. Îman kalesini küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız îman üzerine mesâimi teksif etmiş bulunuyorum.

“Risâle-i Nur’u anlamıyorlar, yahut anlamak istemiyorlar. Beni skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar. Ben, bütün müsbet ilimlerle, asr-ı hâzır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bâzı eserler telif eyledim. Fakat ben öyle mantık oyunları bilmiyorum, felsefe düzenbazlıklarına da kulak vermem. Ben, cemiyetin iç hayatını, mânevî varlığını, vicdan ve îmânını terennüm ediyorum, yalnız Kur’ân’ın tesis ettiği tevhid ve îman esâsı üzerinde işliyorum ki; İslâm cemiyetinin ana direği budur. Bu sarsıldığı gün, cemiyet yoktur.

“Bana, Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, îmânım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmânımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!” 

“Bana zulmedenlere hakkımı helâl ediyorum; onlara sadece hidayet temenni ediyorum… Konuşan yalnız hakikattır… Cemiyetin iman selâmeti yolunda bir Said değil, bin Said feda olsun…” (Tarihçe-i Hayat, s. 543)

BEDİÜZZAMAN’IN SON DERSİ

“Ben maddî manevî her şeyimi feda ettim, her musîbete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede hakikat-i imaniye her tarafa yayıldı. Bu sayede Nur mekteb-i irfanının yüzbinlerce, belki milyonlarca talebeleri yetişti. Artık bu yolda, hizmet-i imaniyede onlar devam edeceklerdir ve benim maddî ve manevî her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacaklardır. Yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışacaklardır…

Belki de bunlar son sözlerim olur. Medrese’tüz-Zehra’nın Risale-i Nur Talebeleri bu vasiyetimi unutmasınlar.” (Emirdağ Lâhikası-2)

SOKRAT DİYOR Kİ…

‘Bilgelik, hiçbir şey bilmediği halde bildiğini zannetmek değil; bilmediğini bilmektir. Ve sizin en bilgeniz Sokrates, kendi bildiğinin gerçekte bir hiç olduğunu bilendir. Tek şey biliyorum; oda hiçbir şey bilmediğim!’

UYUDUĞUNUZ YETER. UYANINIZ!

‘Ben Tanrı tarafından bu devlete gönderilmiş bir at sineğiyim. Ve bu devlet, koca cüssesi dolayısıyla yavaş hareket edebilen ve canlanması gereken bir attır. Ben de Tanrı’nın bu devlete musallat ettiği bir at sineği gibi bütün gün boyunca her yerde sizi uyandırıyorum, hareketlendiriyorum, azarlıyorum ve ikna ediyorum. Hayatınızı sorgulayınız. Ve eğer Tanrı sizi düşünerek bir at sineği daha göndermezse, hayatınızın geri kalanını uyuyarak geçirirsiniz.’

“SORGULANMAYAN HAYAT, YAŞAMAYA DEĞMEZ.”

‘Tanrının sözünü düşünerek yer yer dolaşıyor, yurttaş olsun, yabancı olsun, bilge sandığım kimi bulursam konuşup soruyorum. Bilge olmadıklarını anlayınca da, Tanrı sözüne hak vererek bilge olmadıklarını kendilerine gösteriyorum. Bu iş bütün vaktimi alıyor, bu yüzden devlet işleriyle de, kendi işlerimle de iyice uğraşacak vakit bulamıyorum. O kadar ki, Tanrıya hizmet edeyim diye yoksul kaldım.’

KENDİLERİNİ BİLGİN SANAN CAHİLLER

‘Dahası var: Birtakım gençler kendiliklerinden başıma toplanıyor; babaları zengin, vakitleri bol; ben önüme aldığım adama sorular sorarken durup dinliyorlar; üstelik bilgiçlerin sorguya çekilmesini dinlemekten hoşlanıyorlar. Çok defa bana benzeyerek kendileri de başkalarını denemeye kalkışıyorlar. Az bir bilgiyle hatta büsbütün bilgisiz, kendilerini bilgin sananlar sayısız. Bunu o delikanlılar da buluyorlar. Sıkıştırdıkları adamlar kendilerine kızacaklarına bana kızıyor, “Sokrat gençleri baştan çıkarıyor, onları zehirliyor!..” diyorlar.’

SOKRAT’IN SON SÖZLERİ

‘Sizden dileyeceğim bir şey daha kaldı: Çocuklarım büyüdükleri zaman; ey Atinalılar, erdemden çok zenginliğe yahut herhangi bir şeye düşkünlük gösterecek olurlarsa, ben sizinle nasıl uğraşmışsam, siz de onlarla uğraşınız, onları cezalandırınız.

Kendilerine, kendilerinde olmayan bir değeri verir; önem vermeleri gereken şeye önem vermez, bir hiç oldukları halde kendilerini bir şey sanırlarsa, ben sizi nasıl azarlamışsam, siz de onları öyle azarlayınız. Bunu yaparsanız, bana da, oğullarıma da doğruluk etmiş olursunuz…

Artık ayrılmak zamanı geldi, yolumuza gidelim: ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisi daha iyi? Bunu Tanrı’dan başka kimse bilemez.’ 

Bilgelerin sözleri daha çok uzun, ama zaman ve sütun kısa... Daha fazlasını dinlemek isteyenler bu bilgelerin eserlerine müracaat edebilir! Daha önce de ifade edildiği gibi onları yargılayanlar unutuldu ama; ‘bilge’ler eserleri ve fikirleri ile hâlâ yaşıyor, rahmet ve minnetle yad ediliyor.

Okunma Sayısı: 2153
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı