"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan ikaz ve eleştiriye muhtaçtır

M. Said ZEKİ
23 Temmuz 2018, Pazartesi
‘Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner zanneder’. Bostan ve Gülistan yazarı Sadi Şirazî 800 yıl öteden bizi ikaz ediyor. İkaz insanî gelişmenin olmazsa olmaz şartıdır.

‘Kusuru kendisine söylenmeyen adam, ayıbını hüner zanneder’.

Bostan ve Gülistan yazarı Sadi Şirazî 800 yıl öteden bizi ikaz ediyor. İkaz insanî gelişmenin olmazsa olmaz şartıdır. Madem insanın hayra ve şerre, doğruya ve yanlışa kabiliyeti var; öyleyse ikaz ve uyarılmaya da ihtiyacı vardır.

Yüce Yaratıcı önce kendi elçilerini uyarıp, terbiye etmiş; sonra da elçileri vasıtasıyla bütün insanları ikaz etmiştir. “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı” meâlindeki hadis (Süyûtî I, 14-15, 35, 51) dikkat çekicidir. Kur’ân-ı Kerîm’de Efendimize (asm) ve onun şahsında bütün insanlara ikazlar vardır.

“(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’ân’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma. Allah’tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günahkârı sevmez.” (Nisâ-105, 106, 107)

Nisa Sûresi 105-115. âyetlerinde o dönemde meydana gelen bir olayla ilgili çok önemli noktalara değiniliyor.

Ensar’ın Beni Zafer Kabilesi’nden Te’ame veya Beşir bin Ubeyrik denilen bir adam vardı. Te’ame başka bir ensarın zırhını çalmış ve bir Yahudinin evine gizlenmişti. Bir hırsızlıkla ilgili soruşturma başladığında zırhın sahibi meseleyi Hz. Peygamber’e (asm) götürdü ve ona Te’ame’den şüphelendiğini söyledi. 

Fakat suçlu olan Te’ame, akrabaları ve Beni Zafer Kabilesi’nden birçok kişiyle işbirliği yapıp suçu, suçsuz olduğunu savunan Yahudinin üzerine yıktılar. Te’ame’nin akrabaları Yahudiyi suçlamayı sürdürerek şöyle söylediler: “Hakkın düşmanı olan, Allah ve Rasûlü’ne inanmayan bir Yahudinin sözüne güvenilmez. Oysa biz Müslümanız ve güvenilir kişileriz, o halde bizim sözümüze inanılmalı.” Hz. Peygamber (asm) tabiî olarak, doğru gibi görünün bu iddiadan etkilendi; neredeyse Te’ame’yi beraat ettirip Yahudi aleyhine hüküm verecekti ki, bu meseleyi açıklığa kavuşturan bir vahiy aldı. 

Hz. Peygamber (asm) bir hâkim olarak kendi önüne getirilen delillere göre hüküm verecek olsaydı suçlu sayılmazdı. Çünkü hâkimler, kendi önlerine getirilen delillere göre hüküm vermelidirler ve bazen insanlar olayı yanlış aksettirerek kendi lehlerine hüküm verilmesini sağlamayı başarabilirler. Fakat meselenin bir yönü daha vardır: Eğer Hz. Peygamber (asm) İslâm ile küfür arasında kıyasıya bir çatışmanın hüküm sürdüğü o dönemde Yahudinin aleyhine hüküm verseydi, İslâm düşmanları onun, İslâm toplumunun ve İslâm dâvetinin aleyhinde kuvvetli bir manevî silâh ele geçirmiş olacaklardı. Bu sebeple Allah, Müslümanları bu tehlikeden uzaklaştırmak için meseleye doğrudan müdahale etmiştir.

“(Ey Muhammed!) Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı (Kur’ân’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.” (Nisâ Sûresi-113)

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi elbette topyekûn iman ederlerdi. Böyle iken sen mi mü’min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın?” (Yûnus Sûresi-99)

Müsbet eleştiri ve ikaza açık olmak olgunluk göstergesidir. Gurur ve kibrine esir olmuş insan en küçük bir ikaza bile tahammül edemez. Nefsini adeta ilah kabul eder, nefsini bütün kusur ve noksanlıktan takdis eder. Çevresindekilerde onu ikaz etmeyip, methiye dizerlerse akıbeti çetindir.

“Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? O hâlde (vazîfen sâdece tebliğ iken) onun üzerine sen mi vekîl olacaksın?“ (Furkan-43) 

Kur’ân diğer bir yerde de şöyle buyurmaktadır: “Gördün mü hevasını ilah edinip Allah’ın bir ilim üzerinde saptırdığı ve kulağı ve kalbi üzerine mühür koyup görme gücünün üzerine de perde çektiği kimseyi? Artık, Allah’tan sonra onu kim hürriyete erdirir? Düşünüp hatırlamaz mısınız?” (Casiye: 23).

Hz. Ebu Hûreyre’den rivayet olunan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuşlardır: “Allah’tan başka kendilerine ibadet olunan sahte ilahların, Allah yanında en kötüsü, kişinin hevâsıdır.”

Hevalarına uyan kişilerin egemen olduğu bir toprak parçasında fesadın yaygınlaşmaması mümkün değildir. Kişilerin hevâları çatışır ve bunun sonucu olarak “fitne” kabarır, “fesat” artar, yeryüzü zulmün, haksızlığın, öldürmelerin, işkencelerin merkezi haline gelir. 

Kur’ân, Allah Rasûl’ü (asm) hakkında “O hevâdan konuşmaz, onun söylediği ancak vahyedilmiş bir vahydir.” (Necm, 3-4) buyurmaktadır.

‘Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyanıp’ kendini sorguya çeken, nefis muhasebesi yaparak hata ve kusurlarını düzelten, yanlışlarından dönen ise bahtiyardır.

Sadi Şirazi’ye bir kez daha kulak verelim:

“Ey kardeş! Bu dünya kimseye kalmaz. Gönlünü, her şeyi yaratan Allahu Teâlâ’ya bağla. Sana bu kâfidir. Dünya mülküne güvenip bel bağlama. Çünkü bu dünyada senin gibi birçokları yaşamış ve sonunda ölüp gitmiştir. Değil mi ki, en sonunda ölüm vardır ve bu can göç (ölüm) yolunu tutacaktır. O halde ister taht üzerinde can vermişsin ister toprak üzerinde, ne fark eder!” 

Okunma Sayısı: 2789
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı