"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korunaklı liman: Tevekkül

M. Said ZEKİ
25 Haziran 2018, Pazartesi
Allah adildir; yarattıklarına adaletle davranır. Hiç kimseye gücünün yetmeyeceği şeyi yüklemez.

Şu an bir sıkıntı, hastalık veya musîbetle imtihan olunuyorsam; bilmeliyim ki onu kaldırabilecek, üstesinden gelebilecek güç ve kuvvet bana verilmiştir. Yeter ki buna can ü gönülden inanalım.

Tevekkül insanın kendine yüklenen bütün görevleri yaptıktan sonra işin sonucunu Allah’a bırakması, O’nun yaratacağı neticeyi güven ve rıza ile karşılayıp, insanlardan bir beklenti içerisinde olmamasıdır. Kısaca Allah’a güvenip, akibetinden endişe etmemesidir.

Çok bilinen misale göre bir çiftçinin tarlasını sürmesi, tımar edip tohumunu ekmesi, otlardan temizleyip, gerekiyorsa gübre vermesi kendi üzerine düşen görevi yapmaktır. Yağmur yağdırması, ekinin çıkması ve verimli olması için Allah’a güvenmesi tevekküldür. Rızkını kazanmak için çalışıp çabalamak, elinden geleni yapmak; sonra Allah’ın bütün yarattıklarının rızkını verdiği hakikatine iman edip, sabırla neticeyi beklemek tevekküldür.

TEVEKKÜL MÜ, TEMBELLİK Mİ?

Mü’min kul olduğunu bilir, haddini tecavüzden şiddetle sakınır. Sebepler dünyasında yaşadığının, ekmeden biçemeyeceğinin şuurundadır. Bunun yanında toprak zerrelerinin buğday yapacak ilme, kudrete ve iradeye sahip olmadıklarını da çok iyi bilir.

Sebeplere teşebbüs ettikten sonra Allah’a tevekkül eder. Zira, ağaçtan meyve, topraktan hububat ve topyekûn kâinattan insan süzüp çıkaran O’dur. Tembelliği, sebeplere teşebbüs etmemeyi Allah’ın bu kâinatta koyduğu fıtrat kanunlarına isyan olarak değerlendirir. Ama, neticeyi sebep- lerden değil, Allah’dan bekler; duâsını, niyazını, şükrünü ancak O’na yapar.

FİİLÎ DUÂ: ÇALIŞMAK

“Çalışmak âdetim, tevekkül hâlimdir” Hadis-i Şerifi tevekkül konusunda yol göstericidir.

Bediüzzaman Hazretleri konuyu duâ ile irtibatlandırır ve çalışmayı fiilî duâ olarak görür: “Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbabı dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek ve esbaba teşebbüs ise bir nevi duâ-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Hak’dan bilmek, neticeleri O’ndan istemek ve O’na minnettar olmaktan ibarettir.” (Sözler)

DÜNYA, ÜCRET ALMA YERİ DEĞİLDİR

Müslüman, dünya hayatını daha da müreffeh kılmak arzusuyla, meşrû sebeplere tam olarak teşebbüs eder, ama şunun da çok iyi farkındadır: Bu dünya zevk ve lezzet yeri değil, ancak imtihan meydanıdır ve âhiretin tarlasıdır. İmtihanda, tarlada, sıkıntı vardır. Ferah, imtihan ötesi ve hasat sonrasıdır. Bunun için dünyanın musîbet ve sıkıntılarına karşı psikolojik olarak bir ön hazırlığa sahiptir.

DÜNYA MİSAFİRHANESİ

Mü’min herkesi misafir ve her şeyi geçici bilir. Hiçbir hâdiseye olduğundan fazla kıymet vermez. Ve ömrünü huzur içinde geçirir. Bilir ki bu dünyada verilenler, bir nevi avans ve ileride verileceklerin numunesidir.

Bir hasta, muayene olma ve ilâç alma safhalarından sonra şifa bekleme dönemine girer. Doktoru da yanıbaşında onun iyileşmesini beklemektedir. Bu ikili bekleyiş Allah’a tevekkülden başka bir şey değildir.

Bir işçi, bir öğrenci çalışıp elinden geleni yaptıktan sonra tevekkül edip sonuca rıza gösterecektir.

Güncele tatbik edersek bir seçmen demokratik hakkı olan reyini kullanacak. Hak ve hukukunun muhafazası için gerekeni yapacak ve çıkan neticeye saygı gösterecektir.

‘İNSAN BİR YOLCUDUR’

İnsanın önünde çok menziller var. Kabre girmeden önce çoğu zaman, hastalıklara, musîbetlere, çaresizliklere, ihtiyarlığa da uğrar. Bütün bu saf- halarda insan tevekkülsüz yaşayabilir mi?

Tevekkül, hastalığa olduğu gibi, ihtiyarlık mevsimi ile insanın yüzüne daha fazla vuran, ölüm habercisi soğuk rüzgârlara karşı da en sağlam zırh ve dünya denizinde en korunaklı bir limandır. En büyük düşmanımız nefis ve onun teşvik edicisi Şeytan. Dünya sevgisi, mahlûkata güvenme, makam sevgisi, desinler, demesinler, kibir, gurur, hırs, tamah, haset, gıybet, iftira... her biri nice imanları götürmüş korkunç dalgalar.

‘TEVEKKÜL EDENE ALLAH KÂFİDİR’

Bu dalgaları aşmak için Allah’ın emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma safha- larını müteakip, ellerimizi Dergâh-ı İlâhî’ye açıp, O’na duâ etmek, O’ndan yardım dilemek ve yalnız O’na tevekkül etmekten başka bir çaremiz var mı?

Peygamberimiz (asm) “Se- nin en büyük düşmanın nefsindir” buyuruyor. Biz bu en büyük düşmanımıza karşı, Rabbimize sağlam ve samimî bir tevekkülle sığınmak mecburiyetindeyiz.

‘YALNIZ BİRİ İSTE!’

“Yalnız Biri iste; başkaları istenmeye değmiyor. Biri çağır; başkaları imdada gelmiyor. Biri talep et; başkaları lâyık değiller. Biri gör; başkaları her vakit görünmüyorlar, zevâl perdesinde saklanıyorlar. 

Biri bil; marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faidesizdir. Biri söyle; Ona ait olmayan sözler mâlâyâni sayı- labilir.” (Sözler)

Okunma Sayısı: 4827
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı