2009 yılında Davos’ta o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres’e “One minute” çıkışı ile “gerilen” Türkiye-İsrail ilişkileri, 31 Mayıs 2010’da, Gazze’ye insanî yardım götüren Mavi Marmara Gemisi’ne İsrail’in müdahale ederek 10 Türk vatandaşını öldürmesi üzerine tamamen kopmuştu.

“Komşularla sıfır sorun” denilerek sorunsuz komşu kalmazken, başbakan değişiminin ardından “düşmanlarımızı azaltıp, dostlarımızı çoğaltacağız noktasına gelen dış politika değişikliği çerçevesinde Türkiye ile İsrail arasında geçtiğimiz yıl bir anlaşma imzalanmıştı. Karşılıklı olarak da büyükelçi ataması yapılmıştı.

Kültür Bakanı Avcı’nın İsrail’e gittiği gün İsrail’in Gazze’ye savaş uçakları ile bomba yağdırması, Türkiye-İsrail anlaşmasının Meclis’te onaylanmasından bir gün geçmeden İsrail’in Gazze’yi vurmasını hatırlattı.

Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclis’ten gelen anlaşmayı imzaladığı gün İsrail’in, yerleşim yerlerine ilâve “yasadışı konut” yaparak bir bakıma “kutlama!” yapmıştı. Erdoğan tasarıyı onayladıktan bir gün sonra ise, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki yasadışı yerleşimlerde 463 ilâve konuta daha onay verdiğini hatırladık.

İsrail, Türkiye ile ne zaman bir ikili ilişkiye girse Gazze’ye bu tip saldırılar yapmayı, masum Filistinlileri öldürmeyi, yaralamayı, evlerini yerle bir etmeyi sürdürüyor. Zalimlikte sınır tanımıyor!

Huylu huyundan hiç vazgeçmiyor. Kâtilin “kutlama anlayışı” böyle oluyor demek ki…

Diğerleri uyuyor galiba

Meclis anayasa değişikliği teklifinden sonra ara verdiği çalışmalarına grup toplantıları ile başladı.

Başbakan Binali Yıldırım, göreve geldiğinde ilk grup toplantısında “Sloganları bırakın da işimize bakalım” diyordu. Sesi de sık sık kısılıyordu.

Aradan geçen süre içinde Yıldırım sesini iyi ayarlıyor olmalı ki, artık sesi kısılmıyor. O dönemde slogan atanları uyarırken, şimdilerde ise slogan atılmasını istiyor…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olan, fakat kaybeden Yıldırım’a İzmir’den gelen dinleyiciler sloganlarla destek olurken, memnuniyetini birkaç kez konuşmasını kesip dinleyerek belirtti.

İzmir teşkilâtından gelenlerin slogan atmasına memnuniyetini ifade ederek, “Diğerleri uyuyor galiba İzmir çalışıyor” derken Çorlu’dan gelenler “Dik dur eğilme Çorlu seninle” sloganları atmaları dikkat çekti.

“Yolların kralı’” diye ısrarla tezahürat yapan gruba ise tepki gösterdi. “La Havle” çekip; “Yahu yolların kralı olmaz yolların kuralı olur” diyerek ikazda bulundu.

Meclis grup toplantıları bildiğiniz gibi…

Camiye, kışlaya, adliyeye...

“Camiye, kışlaya, adliyeye siyaset sokulmamalı…” diye hep söylenir, ama maalesef dönem dönem bu kurumlara siyaset sokulmuştur. Referandumda oylanacak olan 18 maddelik anayasa değişikliği paketi için bazı kamu görevlileri “evetçilik” yapmaya başladılar.

Bir cami imamının “evet propagandası” yapması bunun son örneklerinden oldu. Gelen tepkiler üzerine hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi cami imamı emeklilik dilekçesini vermiş. Bu görevli emekli olduktan sonra yani şimdi istediği propagandayı yapabilir, ama daha görevdeyken camide bunu yapması yanlıştı.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in bu durum karşısında yaptığı açıklama yerinde olmuştur. “Kişiler arasında ihtilâf konusu olabilecek hiçbir şey, kalpler arasında ayrımcılığa yol açabilecek bir tek kelime camiye taşınmayacak” (Hürriyet, 8.2.17) diye bu tür propaganda yapacaklara bir ikaz, bir talimat olmuştur. Aynı şey bütün kamu görevlilerine söylenmelidir. Bu hem ilgili bakanlara, hem de en başta başbakana düşen önemli bir görevdir. Zira, bu propagandayı yapan başka “kamu görevlileri” de vardır.

Türkiye, dinimizi siyasete alet edenlerden çok çekti, bundan sonra çekmemelidir. Kışlaya ve adliyeye siyaset sokulması da fevkalâde yanlıştır. Bu durum başta adalet duygusuna zarar verir. Adalet ise tarafgirliği kaldırmaz…