Referandum bitti, YSK itirazları reddetti, Perşembe akşam saatlerinde de kesin sonuçları açıkladı. Ancak tartışması devam ediyor. Öyle görünüyor ki, Anayasa Mahkemesi’ne sonra da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurulacak.
Türkiye son iki aydır referandumla yatıp, referandumla kalktığı için Türkiye’nin bir çok meselesi unutuldu, unutturuldu. Halı altına itilen halkın gerçek gündemi halının altından yavaş yavaş çıkıyor.
Geldiğimiz noktada Türkiye gerçeklerle yüzyüze kalıyor. Bu meselelerin başında göstergelerin kötü olduğu ekonomi ve Türkiye’nin 1959 yılından beri girmeye çalıştığı, ancak darbeler, ara dönemler ve ülkeyi yönetenlerin kimi zaman gönülsüz kimi zamanda girilmesini istemediği bu yüzden de Türkiye’nin bir türlü giremediği Avrupa Birliği meselesi bunların başında geliyor.
«««
MİLLETİN GERÇEK GÜNDEMİ: EKONOMİ
En başta halkın cebini direkt ilgilendiren enflasyon rakamları 2 haneli rakamlara tekrar çıktı ve yükselmeye de devam ediyor. Nisan başında açıklanan enflasyon rakamı yüzde 11.29 oldu. Bu rakam son 9 yılın en yüksek rakamı…
Maliye Bakanlığı Mart ayında gelirlerin yüzde 3 azaldığını, giderlerin ise yüzde 25 arttığını açıklamıştı. Öyle görünüyor ki, 3 Mayıs’ta açıklanacak enflasyon oranı bu rakamında üzerinde olacak.
Referandumun hemen ardından “fiyat ayarlamaması (!)” şeklinde yapılan zamlar sağanak şeklinde geliyor. En son olarak akaryakıta yüzde 3, elektriğe yüzde 10, emlak ve taşıt vergisine yüzde 8, köprü ve otoyollara yüzde 23… Bu liste daha devam edip ediyor. Akaryakıta yapılan zam iğneden ipliğe her şeye zam anlamına geliyor.
“16 Nisan’da ‘Evet’ çıkarsa ekonomi uçacak’ denilirken bu zamlarla mı uçacak?” sorusu sorulmaya başlandı.
Son açıklanan işsizlik rakamları da “gerçek gündemi” hatırlatan başka bir ekonomik gösterge oldu. Geçen yılın aynı ayına göre işsizlik oranı 1.9 puan artarak yüzde 13 oldu. Bu son 7 yılın en yüksek oranı. İşsiz sayısı 4 milyona dayandı. Genç işsizlik rakamı ise çok ürkütücü, yüzde 24.5. Yani her 4 gençten birisi işsiz. Bunun resmî rakamlar olduğunu hatırlatalım. Kayıtdışı işsizliğin yüzde 32.5 olduğu söyleniyor.
Nisan ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 518, yoksulluk sınırı ise 4 bin 944 lira oldu. Asgarî ücretin bin 400 lira olduğu düşünüldüğünde milyonlarca insanın açlık sınırı altında ücret aldığı ortaya çıkıyor.
Ekonominin bu durumu göz önünde iken sivil toplum kuruluşlarının sessizliği ise düşündürücü.
«««
AB HEDEFİNDEN VAZGEÇİLMEMELİ
Türkiye’nin gerçek gündemlerinden birisi de Türkiye’nin bir süredir Avrupa Birliği ile yaşadığı kriz.
Kasım 2016’da Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’deki Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması ile demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularındaki geriye gidiş olduğunu belirttiği ve AB tarihinde aday ülkelerle ilgili böyle bir karar ilk defa olan “üyelik müzâkerelerini geçici olarak dondurma” kararı alması ile başlayan Türkiye-AB restleşmesi son olarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye’yi 1996’da yaptığı gibi yeniden “siyasî ve hukukî açıdan denetim sürecine alma” kararı vermesiyle doruk noktasına ulaştı. Bu kararın gerekçesi de OHAL ve uygulamalar…
Türkiye bu karara önceki karara olduğu gibi “çok daha sert tepki” gösterirken, tıpkı AP’nin kararına “yok hükmünde” derken, AKPM’nin kararının da “tanınmadığı” söylendi.
Bu da “AB içindeki AB düşmanları”yla “Türkiye’de AB karşıtları”nı hayli sevindirmişe benziyor!
Oysa Türkiye’nin 58-59 yıldır verdiği emek bu tartışmalara kurban edilmemelidir. Türkiye demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, adalet, hukukun üstünlüğü, din ve vicdan hürriyetini esas alan AB hedefinden vazgeçmemelidir.
AB’ye bir medeniyet, insan hakları, din, vicdan hürriyeti ve demokrasi projesi olarak bakmak gerekir. Kopenhag Kriterleri’ne bakıldığında, istikrarlı demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, çok partili demokratik sistemin yer aldığı görülür.
Bu yüzden de elbette karşılıklı hatalar, eksikler söylenecektir, ama Türkiye’nin AB hedefinden vazgeçme lüksünün olmadığı da unutulmamalıdır.
«««
MİLLET GERÇEK GÜNDEMİ İLE BAŞBAŞA
Türkiye bu ve benzeri gerçek gündemine dönmesi gerekirken, öyle görünüyor ki, üç-dört hafta sonra yapılacak iktidar partisinin olağanüstü kongresi dolayısıyla yine siyaset konuşulacak ve “halkın gerçek gündemi” unutulup gidecek. Millet “gerçek gündemi” ile baş başa kalacak…