Türkiye 6 Şubat gecesi 04.17’de, merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7,7 büyüklüğünde büyük bir depremle uyandı.
Deprem; 500 km çaplı bir bölgeyi etkileyerek büyük yıkıma neden oldu. İlk depremden 9 saat sonra bu sefer de Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğünde ikinci bir deprem daha meydana geldi. Birinci depremle yıkılan binalara, ikinci depremle de hasarlı binaların yıkılması eklendi ya da hasar miktarı ağırlaştı. Deprem tarihi açısından bakıldığında iki büyük depremin çok yakın aralıklarla gerçekleşmesi çok ender rastlanacak bir olay olarak bilim çevrelerince değerlendirildi. Arkadan gelen irili ufaklı yüzlerce artçı deprem, hem kurtarma çalışmalarını hem depremzedeleri hem de hasarlı binaları olumsuz yönde etkiledi.
Kahramanmaraş depremi Doğu Anadolu fay hattı üzerinde 1513 yılından itibaren birikmeye başlayan stresin boşalması şeklinde gerçekleşmiştir. Her fay hattının bir kırılma periyodu vardır. Bu periyodun vaktinin geldiğini uzmanlar yıllardan beri söylemektedirler. Türkiye bir deprem ülkesidir. Jeolojik yapısı risklerle doludur. Bu risklerin başında da tektonik ve sismik aktiviteler gelmektedir.
Kıta ve plaka hareketlerinden çok fazla etkilenen, her yıl yaklaşık 2.5 cm yer değiştiren, Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu olmak üzere yüzlerce kilometre uzunlukta iki çok büyük ve onlarca küçük fay hatlarını barındıran bir coğrafya üzerindeyiz. Bu fay hatlarının da tarihsel ve aletsel dönem incelemelerinde bir kırılma ömürlerinin olduğu tespit edilmiştir.
“Âlemin herbir nev’ine dair bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise, kavâid-i külliyeden ibarettir. Külliyet-i kaide ise, o nevide olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cemi’ fünun, hüsn-ü intizama birer şahid-i sadıktır.” Muhakemat’ta geçen bu ifadelerden anlıyoruz ki tüm fenlerde olduğu gibi jeoloji ve deprem bilimi de külli kaideler üzerine müessistir. Öyleyse bu külli kaideler dikkate alınarak fay hatları üzerinde yapılar yapılmamalı, illa yapılacaksa son derece gelişmiş mühendislik çözümleri ile tedbirler alınmalı, kentleşme planları yeniden gözden geçirilerek genel bir paradigma değişikliğine gidilmelidir.
7,4 şiddetindeki 1999 Gölcük depremi 18.000 vefat, 50.000 yaralı 320.000 ev ve işyeri hasarı ile Türkiye için bir milat olması gerekirken, bundan ders çıkarılmayıp popülist politikalarla deprem hazırlıklarında altın değerindeki yıllar kaybedildi.
Yüzyılın felaketi olarak kabul edilen Kahramanmaraş depreminde açığa çıkan enerjinin Gölcük depreminden 4-5 kat daha fazla olduğu, süresinin 100 saniye olarak ölçüldüğü bilim adamlarınca ifade edildi. Türkiye bu depremle yaklaşık 3,0 m Arap yarımadasına doğru kaymıştır. Bütün bu değerler yıkıcılık etkisinin de bu ölçüde büyük olacağını gösteriyor.
Deprem ve diğer afetlerin hem kelam sıfatından gelen şeriata, hem de irade sıfatından gelen şeriat-ı fıtriyeye muhalefetin neticesi olduğu unutulmamalıdır.
Bu vesile ile depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Kayıpların artmaması en büyük temennimiz ve duamızdır…