"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Ben” yerine “Biz”; yahut “Haklı meşveret”

Mikail YAPRAK
21 Mayıs 2015, Perşembe
Ne bahtiyardır onlar ki, attıkları her adımı rastgele atmazlar, rastgele söz sarfetmezler, birbirlerini gıybet edip çekiştirmezler. Ve, “Onların işleri kendi aralarında istişare iledir.”

O bahtiyar zümre, Allah’ın (cc) emirlerini, Resûlullah’ın (asm) sünnetini, lisan-ı halleriyle ilân etmek azmini taşırlar. Yazıya ve söze münhasır bırakmazlar.

“Evet, bahtiyar odur ki, kevser-i Kur’ânîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için, bir buz parçası nev’indeki şahsiyetini ve enâniyetini o havuz içine atıp eritendir.”

“Çünkü bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip bozmuyor, kendini mazur biliyor; ondan nizâ çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder; ehl-i dalâlet istifade ediyor.” (Kastamonu Lâhikası, 120. Mektup)

“Bununla beraber, etrafına toplandığımız hizmet-i Kur’âniye, ene’yi kabul etmiyor, nahnü istiyor. “ben demeyiniz, biz deyiniz” diyor.

“Kur’ân’ın tilmizi (talebesi) ise, yalnız liveçhillah ve rıza-yı İlâhî için ve fazilet için o derece nefsinin menfaatinden tecerrüd eder ki, Cennet-i ebediyeyi dahi hakikî maksat ve gaye-i ibadet yapmaz. Nerede kaldı ki, bu dünya-yı zailenin fâni olan menafii onu, hakikî maksat ve gayesinden çevirsin.” (Mesnevî-i Nuriye)

Ancak “şahsiyet” ile “benlik” farklı şeylerdir. Şahsiyet; Allah tarafından verilmiş olan kabiliyetin ve maharetin şahıstaki tezahürüdür. Herkes sahip olduğu maharet ve kabiliyeti, Allah’ın ihsanı bilerek, O’nun rızası dairesinde ve O’nun yolunda kendine mâl etmeden istimal ve izhar edebilir. Bu yönden her insan diğer insandan ayrı ve mümtazdır. Cemaatleşmenin mânası da bu farklı ve mümtaz kabiliyetleri bir araya getirip birbirinden istifade ettirmesidir. Bu cihetle cemaat şahsiyetleri silikleştirmez, aksine onlardan istifade eder.  

Şahsın, kendini üstün ve değerli, başkalarını hakir görüp aşağılaması “benlik”tir, “enaniyet”tir. Bu menfi duygu ve bakış açısı ile cemaat olmak mümkün değildir. Bu yüzden cemaate giren birisinin bu gibi menfi duygu ve bakış açılarından sıyrılması gerekir. Ama şahsiyetini cemaat için sergileyip gösterebilir, buna “enaniyet” nazarıyla bakılmaz.

***

Şimdi de dikkatli nazarlarımızı, meşvereti emreden âyet-i kerimeye çevirelim:

“Onlar, Rablerinin dâvetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir.” (Şûrâ, 38.)

Şimdi bir noktaya nazar, hatta “hasr-ı nazar” lâzımdır. 

O nokta şudur: Rabb-ı Zülcelâl’in dâvetini kabul etmek, namazı dosdoğru kılmak ve işleri istişare ile yapmak; âyet-i kerimede peş peşe ve birbirine bağlı olarak beyan ediliyor. Böylece istişarenin Rabbimiz katında ne kadar ehemmiyetli olduğu zahir ve aşikâr oluyor. 

Rabbanî dâveti kabul edip namazını dosdoğru kılan bir mü’min; namazda iken nasıl Rabb-ül Âlemin’e müteveccih olup, başka fani teveccühleri nazara almıyorsa, istişarelerde de sadece Allah’ın rızasını gözetir. Ne kendinin, ne de başkalarının nefis ve hissiyatlarının hatırlarını değil, Hakk’ın hatırını esas alır. 

“Nefsim ve hissim, nefisler ve hisler incinirse incinsin, ama Hakk’ın hatırı incinmesin, şahs-ı manevînin ruhu muzdarip olmasın” der, meşveret sonucuna razı olur ve meşveretler zeminlerinde haklı ve doğru bulduğu söylem ve çalışmalarına devam eder. “Bu olmazsa, öbür meşveret; ben olmazsam dâva arkadaşlarım var” der, huzur ve istikamet içinde halisane, muhlisane hizmetlerini sürdürür. 

Hem de herhangi bir göreve seçilme şartına bağlı kalmadan.

Okunma Sayısı: 1549
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Şevket PAKSOY

    21.5.2015 22:54:15

    Kaleminize ve yüreğinize sağlık. Güzel bir yazı olmuş.. Selam ve dua ile...

  • Mahmmut Koç

    21.5.2015 07:01:14

    Ama meşveret sistemi planında; mahal (ki şehir-büyükşehir de aynı zamanda mahal mesabesindedir), şehir-büyükşehir, il, bölge ve en nihayet umumî meşverete kadar devam eden bir silsile vardır. Haksızlığa uğradıklarını söyleyerek, itirazda bulunanlar; birinde sonuç alamazsa öbürüne ve nihayet (işleyen prosedüre uygun bir takip muvacehesinde) Umumî meşverete kadar şikâyetini iletebilir. Orada alınan karara da boyun eğer. Ama bir taraftan da meşveret zeminlerinde gündeme alındıkça hak yerini buluncaya kadar görüşlerini izhara, gerekirse delil ve belge sunmaya devam edebilir. Hatta hizmet planı kitapçığında, yalnış anlaşılmalara ve haksızlıklara yol açan madde(ler) varsa, o da tartışmaya açılıp değiştirilmesine çalışılabilir. Bu yorumum bu yazının muhtevasıyla ilgili değildir. Bu makale, bu görüşümü sunmama bir vesile oldu. Allah razı olsun.

  • Faruk Beyazıt

    21.5.2015 02:18:57

    Çoğu zaman rastladığım,namazı dosdoğru kılmak ve işleri istişare ile yapmak; âyet-i kerimenin peş peşe ve birbirine bağlı olarak beyan edilişinin hikmeti nedir,bağlantı kurmakta zorlanırdım.Demek ki ihlas bir anlamda tevhidi ifade ediyor.Namazı dosdoğru kılmak(Namazda iken nasıl Rabb-ül Âlemin’e müteveccih olup, başka fani teveccühleri nazara almıyorsak)tevhidi ifade ediyorsa,işleri istişare ile yapmak(istişarelerde de sadece Allah’ın rızasını gözetmek)dahi tevhidi ifade etmektedir.Vay be...sırrını şimdi anladım.Allah razı olsun.harika bir makale,selam ve dua ile.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı