Aynı dersin devamında Üstâd, “daha azamüşşerden kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” buyuruyor.
Hz. Üstâd’ın, en son dersinde, “Benim Nur ahiret kardeşlerim, ‘ehvenüşşer’ deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler” dediği partinin başına gelenlere bakıldığı zaman; hem bu ihtarın önemi, hem de o misyonu tehdit eden şerlerin boyutu ve mahiyeti daha iyi anlaşılır.
Aynı dersin devamında Üstâd, “daha azamüşşerden kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” buyuruyor. Ama gelin görün ki, bu açık ve net emri kıranlar kervanına en içerden öyleleri de katıldı ki,“azamüşşer”in boyutlarını hayretle, esefle ve ibretle seyrediyoruz.
UYANLAR EMRE UYDU, UYMAYANLAR UYDURDU!..
Eğer derseniz, bizim bu “ehvenüşşer” şimdi nerede?
Elcevap: Ders olarak, tercih olarak aynı makamda, aynı yerdedir. Emirdağ Lâhikası-II’nin sonunda, Üstad’ın son dersinde, “belki pek yakında öleceğim” ifadeleriyle beraber ihlâs ve teslimiyet içinde mübarek ağzından döküldüğü yerdedir. O dersin ve o mânanın yerini başka bir ders ve başka bir adres de almamıştır. Bu dersteki adresi getirip bugünkü iktidara hamledenler müthiş yanılıyorlar ve kendi kendileriyle çelişiyorlar. Uymuyorlar, uyduruyorlar! Demokrat misyona en büyük zararı da onlar veriyorlar!..
Zira o ders ve o adres bütün heybetiyle ve bütün hükmüyle devam ediyor. Bu dersin tavizsiz takipçisi Yeni Asya’dır. Siyaset zeminindeki doğru adresi de bellidir. O kadar bellidir ki; belirsizliğin zirve yaptığı, ekseriyetin misyondan menfaate ve güce yöneldiği bir hengâmede bile, siyasî ikbal ve menfaat hesapları yapmadan, 550 milletvekili adaylarıyla milletin emrinde olduklarını kamuoyuna deklare ediyorlar, dağılan Demokratları toparlanmaya dâvet ediyorlar. Yılmak yok, pes etmek yok, ümitsizlik yok. Halbûki yeni yetme köksüz oluşumlar, iktidardan düşer düşmez tepe taklak giderler.
İKİ VECHELİ, İKİ BOYUTLU EMİR
Ömrünün son demlerinde Hazret-i Üstâd’ın verdiği dersteki o emrin iki vechesi, iki boyutu vardır:
Birincisi: Emre uymaktan hasıl olan ve vasıl olunan göz kamaştırıcı neticelerdir.
İkincisi: Emre uymamaktan zuhura gelen darmadağınık tablodur!
Birincisi, “onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” emrine Nur Talebelerinin uymalarıyla tahakkuk etmiştir. Müsbettir, hayırdır. Ehvenüşşer olsa da şer değildir. Hayırlı bir tercihtir. Müceddidin emridir. Hem de, “Eğer şerr-i kalil (az şer) olmamak için, hayr-ı kesiri intaç eden bir şer terk edilse, o vakit şerr-i kesir irtikâp edilmiş olur” diyen de müceddittir.
Nur Talebeleri bu emir ve talimata, Üstad’ın vefatından sonra da (küçük istisnalar hariç) bihakkın uydular. 1960 ihtilâli bile, Nur Talebelerini bu talimata uymaktan alıkoyamadı. İşaret olunan misyonun siyaset sahnesindeki temsilcilerine zarar dokundurmayıp fayda dokundurmaya devam ettiler. O kadar ki, 1965 seçimlerinde ihtilâlin sivil versiyonu olan bir partinin lideri, “beni Nurcular yıktı” demek zorunda kalmıştır.
Tâ 1980’e gelinceye kadar Nurcular, içtimaî hayatta azamüşşer olacak oluşumlara ve tüzüklere geçit vermeyecek, eski tahribatları tamire çevirecek, hürriyet-i şer’îyeye ve ittihad-ı İslâm’a götürecek yolu açık tutacak şekilde varlık gösterdiler.
Siyaseti dinsizliğe alet edenlere karşı, siyaseti dine alet ve hizmetkâr edecek bir istikamette, Nur’un talimatlarına hüve hüvesine uyarak yol aldılar.
Öte yanda dini siyasetlerine alet ederek meydana çıkanlar da, Nurcular yüzünden fazla mesafe kat edemedikleri için, Nurculara hasmâne tavır aldılar. Ama bir taraftan da bütün yolları deneyerek, onları yanlarına çekme çabalarından geri kalmadılar. Bunun tokadını kendileri de öyle bir yediler ki; ileri sürdükleri, bel bağladıkları bir mücahid, ayağını sağlam bastıktan sonra, onları bir gömlek gibi çıkarıp kenara attı.
Sonunda olanlar oldu. 28 Şubat sürecinde öyle tuzaklar kuruldu ki, hem millî görüş, hem Demokratlar ve hem de Nurcular, telafîsi zahiren çok zaman alacak zararlara giriftar oldular. Ve Hz. Üstad’ın Nur Talebelerine talimatındaki “onlara zararınız dokunmasın, faydanız dokunsun” emrine uymamaktan hasıl olan “azamüşşer”ler devreye girdi.
İşte bu da talimatın ikinci vechesidir ki, Nur’daki talimata uymamaktan hasıl olan şerlerdir. 12 Eylül’le başlayıp 28 Şubat’la devam eden azamî şerler. Bazı alanlarda, hatta şimdi iktidar cephesinde zahiren hayra büründürülen azamî şerler. Bulunduğu noktada ve bıraktığımız yerde hasretle bizim kendisine rücumuzu bekleyen “ehvenüşşer”imize bizi kovalamakta olan azami şerler. Hem umum âlemde, hem memleket sathında ve hem de millet nezdinde kendi kendilerini bitirmeye mahkûm eden sun’î ve köksüz oluşumlar ve zihniyetler.
Bir de şırınga ettikleri hastalıklar vardır ki, Üstad son dersinde şöyle dile getiriyor:
“Kardeşlerim, belki ben öleceğim. Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştahı, tiryakilik gibi hastalıklardır.”
Elhasıl; “daha azamüşşerden kurtulmak için, onlara zararınız dokunmasın, onlara faydanız dokunsun” talimatına müsbet mânâda mukabele etmekten uzaklaşıp aksiyle amel edince, dersimizi de menfî canipten almaya devam ediyoruz. Yani dahilde ve hariçte “azamüşşer”ler dehşetli boyutlarıyla ya açıktan, ya perde gerisinden mesafe alıyor. Siyasetle alûde olanlar bunu göremezler. Ancak siyasetten hiçbir hayır ve menfaat beklemeden, Nur’un penceresinden bakıldığı zaman, mevcut gidişatın iliklerine kadar işleyen şerleri görülür, Allah’a sığınılır.
Nerdesin ey ehvenüşşer?