"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Balıkçı Şeker Mehmet ve Said Nursi

Misbah ERATİLLA
30 Ekim 2016, Pazar
Köyümüz Yenice (Yerce), Barla’nın hemen karşısında bir köydür. Ben (Mehmet) ve arkadaşım Ömer, ailemizin geçimini sağlamak için Eğirdir Gölü’nde balıkçılık yapıyoruz.

Sabahın erken saatlerinde bazen de gece yarısından sonra sandalımıza atlar gölde balığa çıkarız. Bu yıl (1933) balık sezonunun açılmasıyla balıktaki bereket balıkçıları sevindirmiş.

Ömer’le 13-14 yaşında olmamıza rağmen çevrenin en iyi balıkçılarıyız. Köyümüzde yokluk ve yoksulluk herkesi bir işle uğraşmaya mecbur etmiş. Biz de geçimimizi balıkçılık yaparak sağlıyoruz. Ömer ile iki dost olarak ortak bir sandal aldık. Balığa çıktığımız günlerde komşularımıza, eş ve dostlara da avladığımız balıklardan gönderirdik. Balık tüccarlarına en çok satış yapan balıkçıların başında geldik. Babamın erken yaşta ölmesi ailenin ağır yükünü çocuk yaşta sırtıma bindirmişti.

Gölün en derin yerinde iyi balıkların olduğunu öğrenmiştik. Eğirdir Gölü, duyguları olan bir göl gibiydi. Göl dalgalı olduğunda kızgın olduğunu anlar hemen sandalımızı kıyıya yanaştırırdık. Gölün rengi koyulaştı mı korkunç bir fırtına olacağını tahmin eder o gün balığa çıkmazdık. Gökyüzünde kara bulutlar oluşmaya başladı mı o gün göle hiç yanaşmazdık. Eğirdir Gölü’nün üzgün, kafası karışık ve hüzünlü olduğu günlerin sayısı çok da fazla değildi. Göl, ekmek kapımız olduğundan onu her haliyle çok severdik. Eğirdir Gölü, bana her zaman bir anne kucağı kadar şefkatli ve cömert davranırdı. Bize her zaman fazlasıyla balık verirdi.

Bu gün ağımızı gölde biraz daha beklettik. Bir müddet sonra suya gömülmüş ağı yavaş yavaş ve heyecanla çekmeye başladık. Ağ yukarı çıktıkça gözlerime inanamıyordum. Bir de ne göreyim! Bir birinden farklı 11 çeşit balık ağa takılmıştı. 

Ömer’le balık avından döndüğümüzde çoğu zaman iskele yakınlarında gördüğüm o yaşlı adam, bu sefer çömelmiş elinde bir ağaç dalıyla ıslak kumun üstüne bazı çizikler atıyordu. Sürekli dikkatimi çeken bu yaşlı adamla konuşmak istiyordum. Üzerindeki siyah cübbesi, beyaz sarığı ve boynuna sardığı beyaz atkısıyla herkesten farklı olan bu yaşlı adama yaklaştım. Sessiz sakin bir şeyler düşünüyor gibi çizgilerine devam ediyordu. Çekingen bir ses tonuyla: “Hocam, müsaadeniz varsa size bir şey danışmak istiyorum!” diye söze başladım. Yaşlı adam ayağa kalktı bana döndü gülümseyerek başını öne doğru sallayarak: “Söyle bakalım!” dedi. “Hocam geçen gün ilçemiz Şarkikaraağaç’a devletin jandarmaları gelmiş; herkese bir soyadı vermişler. Benle annem Zeynep evde yoktuk. Jandarmalar muhtara en geç bir hafta içinde Avşar Bucak Müdürüne soyadımızın ne olacağını bildirmemiz gerektiğini söyleyip ilçeden ayrılmışlar. Hocam, soyadı nedir, ne demektir?”  dedim. Sonraki günlerde iskele yakınlarında konuştuğum bu yaşlı adamın Said Nursî olduğunu öğrenecektim. Hoca efendi küçük isteğimi kırmadı ve bana yumuşak bir sesle: “Asrî hükümetin asrî isteği. Sizden ailecek kullanacağınız bir ad istemişler. Sen İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in (asm) torunları olan Hz. Hasana (ra) ve Hz. Hüseyin’ine (ra) çok benziyorsun. Aynı zamanda Şeker’e de benziyorsun. Asrî devletin adamları sana sorduklarında bize ‘şeker’ soy ismini verin dersin.” dedi. Böylece birkaç gün sonra annemle Avşar Bucağı’na gidip Şeker soyadını aldık. Böylece Şeker soy ismini bana Said Nursî Hoca Efendi vermiş oldu. Köylülerin beni Mehmet Şeker diye çağırması gerekirken Said Nursî’nin hürmetine şeker Mehmet diye çağırmaya başladılar.

Said Nursî’yle tanıştıktan sonra her balık avı dönüşünde Hoca Efendi’ye balık götürürdüm. Hoca Efendi balıkların parasını ödedikten sonra balıklarımı kabul ederdi. O günden sonra yıllarca Said Nursî’nin sohbetlerine ve duâlarına nail oldum.  Balıkçı Mehmet olan adım Said Nursî sayesinde ömrüm boyu “Balıkçı Şeker Mehmet” adıyla anılmaya başlandım.

Yıllar sonra evlendim bir tek oğlum oldu. Peygamberimizin (asm)) torunlarından olan Hz. Hasan’ın (ra) adını o tek oğluma verdim. Oğlum çevrede Balıkçı Hasan Şeker diye anıldı. Oğlum Hasan Şeker de büyüdü ve evlendi; onun da bir oğlu oldu. Babası Şeker Mehmet’in Said Nursî’nin hatırasına sahip çıktığı gibi o da oğluna Peygamberimizin (asm) diğer torunu olan “Hüseyin” adını verdi.     

Okunma Sayısı: 3916
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • MEHMET

    31.10.2016 16:41:00

    şeker tadında bir yazı tebrikler

  • Nahide Celikbag

    30.10.2016 21:46:46

    Merak uyandiran, akici bir uslup. Yazi okunip bittikten sonra, sevdiginiz bir yiyecegin agizda biraktigi tat gibi. Insanin daha yok mu diyesi geliyor. Bu gunlerde bilhasa boyle yazilara ihtiyac var sanirim

  • Abdurrahman Demir

    30.10.2016 18:17:17

    Devgili hocam tek kelimeyle mukemmel.

  • Ali R. Yardimoglu

    30.10.2016 11:09:17

    BarekAllah ve mashaAllah. .

  • Mirhan

    30.10.2016 07:53:53

    Başarılı bir yazı tebrikler 👍🏼👍🏼👍🏼

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı