"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Fedakâr baba

Misbah ERATİLLA
15 Aralık 2016, Perşembe
Yaz tatilinin bitmesini dört gözle bekliyordum. Bu yıl ikinci sınıfta okuyacaktım. Babamla okul ihtiyaçlarımı aldığımda çantam ve içindekiler bana oyuncaklarımdan daha sevimli gelmişti. Okulu, sınıfımı ve arkadaşlarımı çok özlemiştim.

Hafta sonu halamın düğünü vardı. Babamın otomobiliyle sabah erken saatlerde düğüne gitmek için yola çıktık. Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra düğünün olacağı şehre vardık. Düğün sonrası eve dönerken arabada uyumuşum. Yolculuğun nasıl geçtiğini hatırlayamıyordum. Gözlerimi açtığımda hastanedeydim; ayaklarım ve bir kolum askıya alınmıştı. Arabamız kaza yapmıştı ve en kötü yaralanan kişi de bendim. Ayaklarım birkaç yerden kırılmıştı. Diğerlerinin tedavileri ayakta yapılmıştı. Her tarafım ağrıyor, başım dönüyordu. Olan biteni anlamaya çalışıyordum. Ağzım, haftalardır bir damla su girmemiş gibi kupkuruydu. Annem yatağımın başucunda oturmuş gözleri yaşlı bana bakıyordu. Hâlâ neler olduğunu anlayamamıştım. Sonradan öğrendiğime göre arabamız devrilmiş ayaklarım koltuğun arasında kalarak kırılmıştı. Doktorlar birkaç ameliyat daha olmam gerektiğini söylüyordu. Ayrıca en az yedi ay yatağa bağlı kalacaktım.  Odada gözlerimle babamı aradım. Sesimi yükselterek: “Baba!” dedim. Babam kenara yığılmış bir buğday çuvalı gibi bir sandalyede oturuyordu. Sesimi duyar duymaz yerinden fırlayıp yanıma geldi. Babama: “Okula nasıl gideceğim?” diye sorduğumda kimse bir şey demedi, herkes sustu. Babama: “Baba okul çantamı getir.” dedim. Babam yerinden kalktı hemen odadan çıktı. Kısa bir süre sonra okul çantamı alıp getirdi; çantamı açamıyordum sol kolum kırıktı. Babam çantamı açmama yardım etti. Çantanın içindekileri yatağımın üstüne boşalttı. İçindekilere tek tek baktım. Küçük, sevimli bir kedi gibi kitaplarımı, defterlerimi okşadım. Kalemlerimin uçlarına baktım. Babam çantamı kapatmama yardım etti.

Çantamı çok değerli bir vazo gibi yatağımın başucundaki masaya bıraktım. Sevdiğim bir oyuncağımı kaybetmiş gibi üzgündüm. Ağrıyan başımı yastığa yasladım, gözlerim kapanmak üzereyken doktor odaya girdi. Gülümseyerek nasıl olduğumu sordu. Cevap vermedim. Yanıma oturdu ve bana: “Biraz sabırlı olacaksın yakışıklı.” dedi. Doktora: “Amca okula gitmek istiyorum.” dedim. Doktor: “Bu yıl okula gidemeyeceksin.” dedi. “Nasıl gidemem doktor amca!” dedim. Doktor: “Eğer acele edersen ömür boyu sakat olma ihtimalin çok yüksek.” dedi. “En az yedi, sekiz ay ayaklarına basmamalısın. Ameliyatlar geçirdin, daha bir iki ameliyat daha geçireceksin.” diye ekledi. “Ya okulum!” dedim. “Bu yıl okul olmaz.” dedi. “Ama okula gitmek istiyorum. Ders çalışmak istiyorum.” dedim. Doktor bir şey demeden odadan çıktı.

Ayaklarımdaki kırıklar ve ameliyatlar beni ilgilendirmiyordu. Çantamı ve okulu düşünüyordum. Okula gidememek bana kırıklarımdan daha çok acı veriyordu.

Yaz tatili boyunca okula gideceğim günü bekledim. Okullar açılalı bir haftayı geçmişti. Sınıf arkadaşlarımdan bir kaçı geçmiş olsun ziyaretime geldi. Sınıfta günlük yapılanları anlattıkça ruhum karanlık bir tünele girmiş gibi nefesim kesiliyordu. Hastane odasında her gün çantamı açtım, Kitap sayfalarını teker teker çevirdim. Kitaptaki konulara yabancıydım ve anlamıyordum. Nasıl çalışacağımı bilemiyordum.

Son ameliyatımı da oldum. Hastanedeki tedavilerim bitti ve taburcu oldum. Okuldan ve derslerimden uzak kalmak içimde tarifsiz bir sıkıntı oluşturuyordu. Eve geldiğimden beri iştahım kesilmiş ve yemek yiyemiyordum. Evde kimseyle konuşmuyordum, hatta kimsenin olmadığı zamanlar ağlıyordum. Bazen ağlama krizine giriyordum.

Bu gün  yine okulum ve sınıfım aklıma geldi. Yüreğim yer altındaki bir kaynak gibi kaynamaya başladı. Annem ağlama sesimi duymuştu. Odama geldiğinde hıçkırarak ağladığımı gördü. Paniğe kapıldı ve hemen babamı aradı. Babam odamın kapısını açtığında gözleri yerinden fırlayacakmış gibi korkmuştu. Yavaşça yanıma oturdu: “Neyin var oğlum?” dedi. Konuşamadım.  Babam ağrılarım ve sızılarımın arttığını düşünmüş olacak ki: “Seni hastaneye götüreyim mi?” diye sordu: “Hayır.” diye cevap verdim. Babamın korku ve acıdan kararan yüzüne baktığımda kalbinin sıkıştığını sandım. Sürekli: “Neyin var evlâdım?” diyordu. Annem ise benden fazla gözyaşı döküyordu. İkisinin de canları ağızlarından çıkacak gibi üzerime titriyorlardı. Yüreğimdeki kaynama durdu, gözyaşlarımı sildim. Babamla göz göze geldim. Babam canı elimdeymiş gibi sürekli: “Neyin var?” diyordu. Nihayet biraz toparlandım ve konuştum: “Okula gitmek istiyorum; derslerimi, ödevimi yapmak istiyorum.” dedim. Babam rahatladı, derin bir nefes aldı ve gülümsedi. Canı bedenine geri dönmüş gibi: “Bunun için mi ağlıyordun?” dedi. “Evet.” dedim. “Kitaplarıma bakıyorum hiçbir şey anlamıyorum.” dedim. Babam: “Tamam, oğlum sen üzülme ben bunu hallederim; ama şunu iyi bil yedi sekiz ay ayağa kalkamayacaksın. Ayaklarına basmayacaksın.” dedi.

Hemen odadan çıktı. Evin bahçesinde yarım saate yakın bir baştan öbür başa duvar saati gongu gibi şuursuzca gidip geldi. Bir an durdu ve sevinerek, kendi kendine: “Tamam! Tamam!” diyerek koşar adımlarla okula gitti. Sınıfının kapısını çaldı. Sınıf öğretmenine: “Özel olarak görüşebilir miyiz?” diye sordu. Öğretmen sınıftan dışarı çıktı: “Sizi dinliyorum.” dedi. Öğretmene: “Çocuğum geçirdiği trafik kazası sebebiyle yedi sekiz ay ayaklarına basamayacak. Yani anlayacağınız bu süre içinde okula gelemeyecek; ancak çocuk okula gelmek istiyor. Bu gün okula gidemediği için sinir krizi geçirdi.” dedi. Öğretmen: “Üzüldüm, sizin için ne yapabilirim?” dedi. Babam öğretmene: “Ben postanede çalışıyorum. Gece vardiyasında işe gidiyorum. Müsaadeniz varsa oğlumun sağlığı için her gün sınıfa gelip onun yerine dersi dinlemek istiyorum. Ders sonrası öğrendiğim ve not aldıklarımı ona anlatmak istiyorum.” dedi. Öğretmen bir an durdu, daha önce hiç karşılaşmadığı bir durumla karşı karşıya gelmişti. Babamın gözlerine baktı. Babamın sınıfta öğrenciler arasında ezileceğini, teneffüste koridorda sıkıntıya gireceğini düşündü. Babamın bu işi devam ettiremeyeceğini düşünerek: “Olur!” dedi.

Öğretmen: “Her gün koskoca bir adam sınıfta olacaktı. Sınıftaki alanımı sınırlayacak. Ders anlatırken ağzımdan çıkacak uygunsuz bir kelime, beni zor duruma düşürecek.” diye düşündü. Ama babamın birkaç gün sonra bu işi bırakacağını düşünerek ona: “Buyurun gelin, benim için bir mahzuru yok.” demiş. 

Babam koltuğunun altına aldığı çantasıyla her gün ders başlamadan on dakika önce okula gelir, öğretmenden önce sınıfa girer ve sırasına otururdu. Bütün dersleri dikkatle dinler, öğretmenin her konuştuğunu defterine yazardı. Ders sonunda koşar adımlarla eve gelirdi. Sınıfta öğrendiklerini bana bir anne kuşun uzaklarda arayıp bulduğu yiyeceği yavrusunun ağzına verdiği gibi severek, gülerek ve yumuşak bir ses tonuyla anlatır ve yazdırırdı. Her gün babamın okuldan dönmesini heyecanla beklerdim. Babamın getirdiği bilgilere ruhumun gıdasıymış gibi hemen çalışmaya başlardım.

Babam, her gün hiçbir dersi kaçırmadan okula devam etti. Okuldaki öğretmenler, okul idaresi ve veliler bu fedakâr babam için: “Alkışlanacak baba!” diyorlardı. Hâlbuki babamın tek beklentisi benim ağlamamam ve üzülmemem idi. Babam, dinlediği dersleri bana anlattığında acılarımı bedenimden çıkarırmış gibi huzur buluyordu. Artık ağlamıyordum. Sevinçten babama sarıp onu doyasıya öpmek istiyordum.

Mayısın son haftasında artık ayağımla yere basabiliyordum ve yürüme egzersizlerine başlamıştım. Bir hafta sonra okula gidebilecek duruma geldim. Babam çantamı omuzuna aldı ve okula gittik. Sınıfa girdiğimizde ders başlamıştı. Kapıyı çaldım,  içeri girdiğimizde bütün gözler bize dönmüştü. Bütün öğrenciler ayağa kalktı ve bir alkış tufanı koptu. Babam ile ben gözyaşlarımızı tutamadık. Başta alkışların kimin için olduğunu anlayamadık, ama herkes babama bakıyordu. Ben de sevinçten babamın ayağına sarıldım. Babam ise görevini yapmanın huzuruyla başımı okşuyordu.

Okunma Sayısı: 3722
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mirhan

    15.12.2016 13:17:41

    Mükemmel yüreğinize sağlık 👏🏼👏🏼👏🏼👏🏼

  • Garib Doğu

    15.12.2016 11:56:22

    Evet ibret verici bir hikaye...Her halde bu yaşanmış bir hayat hikayesidir. Allahım ya rabbi! bir baba sevgi ve şefkati,ne inanılmaz derecede fedakârlıklar yaptırabiliyor.Bu hikaye inşaallah bütün babalara hüsnü misal olur. Her hal de bu ülkemizde yaşanan bir ilktir.Akıcı bir uslupla ve edibane yazıldığı için Misbah hocamı tebrik ediyorum.

  • emin bozkus

    15.12.2016 00:28:06

    Maşallah çok güzel bır yazı tebrik ederim Misbah Hocam

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı