"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Can dostum

Mustafa Savaş Biter
18 Şubat 2018, Pazar
Can dostum, bugün seninle dertleşmek istiyorum. İçim- de birikmiş, yüreğimin başına oturmuş, İslâm âleminin hâlini...

Can dostum, nedir bu hâl? Nedir bu ıztıraplar, nedir bu karabulutlar, nedir bu zulümler? Nedir bu kin, nedir bu öfke, nedir bu intikam duygusu?

Akan kanlara bak, dökülen gözyaşlarına, çekilen çilelere, reva görülen işkencelere..

Ya fakirlik, ya açlık, ya hastalıklar, ya katliâmlar...

Can dostum, evet dış mihraklar, evet gizli fesat komiteleri, evet gizli mason komiteleri.. Kabul de, ya Müslümanlara ne oluyor? Hani Müslüman ferasetli olurdu. Hani Müslüman bir delikten iki defa ısırılmazdı. Bir de hani Müslüman Müslümanın kardeşiydi.

Can dostum, içim dolu, yüreğim yanık, çeken bir ıztırap çekiyor. Bin bir ıztırap..

Nasıl çekmeyelim, biri kapı komşum. Nasıl yanmayalım, biri sınır komşum. Biri dünyanın öbür ucunda, biri hemen evimin önünde.

Suriyeliyi görüyorum ayrı bir hüzün, Türkmen’i görüyorum ayrı bir ıztırap, Kürd’ü görüyorum hâlim perişan, Arap’ı görüyorum dünyam kararıyor. Gönül denizim kabardıkça kabarıyor. Kuzey Afrika’ya sıra gelmiyor, Balkanlara ulaşım felç, Kafkaslar ile irtibat kesik. Orta Asya kapsama alanının dışında, Arap Yarımadası yaşıyor çöl kışında, Türkiye’yi saymıyorum. Çünkü içinde boğuluyorum.

Can dostum, bütün İslâm ülkeleri, dünyanın en zengin kaynaklarına sahip. Birinin petrolü var, diğerinin elması... Birinin madenleri var, diğerinin tarım ürünleri... Irmakları gürül gürül, gölleri masmavi, denizleri pırıl pırıl... Öyle bir nimete sahipler ki... Bir günde dört mevsim... Nedense hepsi dışa bağımlı, kardeş kardeşine düşman.

Can dostum, her şeyde aramayalım bir dış mihrak eli. Gizli fesat komiteleri varsa... Bizim elimiz neci? Onlar silâh imalatçısı, biz köfteci. Onlar sanayi üreticisi, biz testici. Bu mu sebep, bahaneler bunlar mı?

Aç gözlerini, kullan aklını. Kur’ân okuyorsun, Risale-i Nur okuyorsun. Tahkik etmek gerekmez mi?

Hemen her şeyde bir İsrail bul, kendi kendine yakasına yapış. Ohhhh, ne güzel vicdanın rahatladı. Hayali bir yumruk siyoniste. Ama sesin Kapıkule’den öteye duyulmadı. Zaten Okyanusu aşması imkânsız. Ama senin vicdanın rahat! Ben rahat değilim dostum. Sevmiyorum ölçüsüz tepkileri. Hayır dostum! Benim silâhım kalemim. Benim kurşunum fikirlerim, kelimelerim. Ben ancak onları bunlarla mağlûp ederim.

Bak can dostum. Kimler zekâtını veriyor? Veren ne kadarını veriyor? Elindekini önce çocuklarına, sonra yakın hısım akrabasına. Kalanının da kırkta birinin dört yüzde birini... Zannetme ki fakire fukaraya. Onu da eşine dostuna. Komşusu aç yatıyor. Zanneder misin ki onun ıztırabını duyuyor. Çekiyor perdeleri kilitliyor kapıyı.

Sonra elinde kumanda, uzanıyor kanepeye. Yönü televizyonda, dolaşıyor kanal kanal... Buluyor bir komedi, kahkahalardan dolu midesi bulanıyor.

Yok mu diyorsun? Yapamaz bir Müslüman böyle. O zaman kesitler sunayım sana, şöyle bir kaç misal. İster inan ister inanma.

Dâvetliyim bir akşam yemeğine.

Diyor ki komşum; “Babam için kestim kurbanı, okutacağım Kur’ân. Şimdi gelecek hoca, yanında bir kaç hacı, bir kaç komşu. Gelmezsen olmaz. Küserim...”

Aylardan Haziran, niyetliyim üç aylara. Akşama yakın komşudayım.

Az sonra icabet etti hoca efendi, yanında bir kaç hacı arkadaşı, sonra üç tır sahibi bir komşu, ardından bilmem kaçar katlı ev sahibi olanlar...

İçlerinden en garibanı benim; devlet memuru bir öğretmen.

Öyle olsa da, birincisi gurbetteyiz, ikincisi öğretmeniz. Birazcık değerimiz var komşunun yanında.

Sofra hazırlandı. Kurbanın eti kavurma, yanında pilav, ayran, kola, limonata.

Artık sen ne içersen. Yendi yemekler, içildi meşrubatlar... Kılındı akşam namazı.

Çekildik minderlere. Karınlar şiş, kemerler sıkıyor. Mevsim yaz sıcak bastırıyor. Yemeğin ağırlığı, mevsimin baskısı....

Düşünmekle olmaz, göreceksin. Bir kaç da kitap okumuşluğumuz var ya. Sordum komşuya: “Sokağın başında fakir bir komşu vardı, neden o yok? Karşıda bir işçi kardeşimiz vardı, o ne diye dâvetli değil?”

Kaç defa hacca gittiğini bilmeyen komşu, uzandığı yerden verdi cevap:  “-Fakir fukarayı başkası düşünsün. Be- nim görevim değil o?”

İnanmam mı diyorsun, inanmayabilirsin...

Ama ben söylediğim her harfin sualinin sorulacağını ve cevabını vermek zorunda olduğumu biliyorum.

Kimsede ses yok, ne hacıda ne hocada... Yine dilim durmadı: “‘Komşusu açken tok yatan’ diye bir hadis var, o ne olacak” dedim...

Yüzler mosmor. Döndüm komşuya: “Allah kabul etsin. Ama bunların duâsı. Hangi duâ? Olmaz komşum” dedim. “Bir daha eti ya tamamen fakir fukaraya. Ya da bir cemaate, vakfa, kursa. Hiç değilse bir değeri olur.”

Komşum teşekkür etti.

İkinci yıl ve ondan sonraki yıllar, her yıl kurbanını bir vakfa devretti.

Can dostum, hangi toprak ağası kırk depo buğdaydan, bir deposunu zekâta... Hangi tüccar aynı oranda.. Ya kuyumcu, ya fabrikatör, ya finansör... Kazancının kirini temizliyor... Bırak temizlemeyi, vergi levhalarına bakın bir işçiden, memurdan, emekliden daha az kazanıyorlar...

Ya ülkeler! ABD’ye milyarlarca doları silâh için, Beyaz Saray’da yemek dâvetine ve- renler...

Müslüman kadına kıtlık girmiş gibi, Amerika’da, Avrupa ülkelerinde, İngiltere’den evlenenler... Sonra bunlara ‘sultan, kraliçe’ ünvanı verenler...

Kimi şeyh, kimi kral, kimi emir... Peki, bu şeyhler, emirler, krallar. Neredeler?

Arabistan mı, Katar mı, Kuveyt mi? Yanı başında görüyor mu Yemen’i? Ya Filistin’i, ya Karabağ’ı, Keşmiri... Doğu Türkistan’ı, Maldivler’i, Arakan’ı...

Gittikleri ülkelerde harcadıkları parayı, kıyabiliyorlar mı bu ülkelere?

Can dostum, neden gözyaşları hep Müslüman ülkelerde? Neden bütün savaşlar İslâm âleminde?

Neden en fakir insanlar? Neden en kirli insanlar? Neden aç insanlar? Neden susuz insanlar hep bu coğrafyada?

Eritre, Habeşistan, Somali, Uganda... diğerlerini saymaya yer yetmez. Mısır, Fas, Cezayir, Libya, Sudan, Mozambik, Nijerya. On yaşındaki çocuğun elinde silâh... Ondan küçükler salyalarla bataklıkta... Oturdukları ev mi ne. İçtikleri çamur mu su mu? Nedense hastalıklar kol geziyor. Kaç çeşit, kaç tür, kaç bin virüs. Dolaşıyor kara bulutlar gibi.

Pakistan ayrı bir yara, Afganistan kangren olmuş, Irak paramparça, Suriye perişan. Irak’ı söylemeye gerek yok... 

Saymakla bitmiyor Can dost. Keşmiri duyan yok. Filipinler’e kara tren kalkmıyor.

Azerbaycan, Abazya, Oset-ya, Dağıstan, Çeçenistan kapsam alanı dışında. Doğu Türkistan’ın çığlığı duyulmuyor. Bosna kanıyla boğulmuş. Yanı başımızda Kıbrıs... Daha ona bile sahip olamamışız.

Peki Can dost, nedir bu afralar tafralar, nedir mangalda kül bırakmamalar? Nedir bu kabadayılıklar, nedir bu atmalar tutmalar, nedir bu vurmalar, kırmalar?

Asmalar, kesmeler. Sormuşlar adama: “-Adın ne? Demiş: Mülayim. Gülmüşler: Sert olsan ne yazar.”

Peki Can Dost! Güler mi yüzleri, ya da gülecek mi? Dinecek mi bu gözyaşları? Bitecek mi çekilen çileler?

Dağılacak mı zulüm bulutları, cezasını bulacak mı zalimler?

Elbette Can dost! Ümidimizi kaybetmedik hiçbir zaman, her zaman ümitvarız...

Ama ümitlerin beslenmesi, desteklenmesi gerekmez mi...

Asırlardır İslâm’ın kılıncı olmuş bu millete... Kim ihanet etmedi? 

Can dost, kimler etmedi, kimler arkadan vurmadı, kimler hançerlemedi? Kimi İngilizle dost oldu, kimi Rusla  yoldaş, kimi İtalyanla kanka, kimi Fransızla kardeş. Paramparça ettiler cihan devletini. Sonra dağıldılar yap-boz gibi. Şimdi bir araya gelemiyorlar.

Çare.

Can dost, çare Kur’ân’da... Bak çare Risale-i Nurlar’da. Katkı yok, hormon yok, sahte kabadayılık yok.

Ne İngiliz’in tesiri var, ne Fransız’ın rüzgârı. Reçete ne sadece Türk’e sunulmuş, ne sadece Kürd’e...

İçine almış bütün İslâm Âlemini. Arap’a da aynı reçete, Tacik’e de Türkmen’e de, Uygur’a da...

Berberi’ye de aynı çözüm yolu, Yörük’e de, Bedevi’ye de..

Sarıl Allah’ın ipine sımsıkı... Yeisi bırak ümide yapış. Maarif kurtuluş yolun. San’at kalkınmanın temeli. İttifak en büyük silâhın. İhlâs başta Can dostum. Uhuvvet en önemli bağımız. Hac yıllık kongremiz, zekât fakirliğimizin panzehiri. Bırakın İsrali, bırakın siyonisti.

Kâbe’nin sahibi ayrı, develerin sahibi de. Kâbe’yi sahibi korurken, deveyi de sahibi.

İslâm âlemini saran ateşi, iman suyuyla söndür. Kendini kurtaramadan başkasına dönme.

“Söylenen her söze inanma. Al eline vur mihenge. Altınsa al koy koynuna. Kalp bir bakırsa... Gönder bana,” diyor asrın sahibi.

Öyleyse, esenlere, gürleyenlere, ama bir türlü yağmayanlara güvenme.

Can dostum, aldanma. Lâfla peynir gemisi yürütenlere, kaptan deme, kıyıdan şöyle bir açılsın, koskoca gemiyi bir bardak suda batırırlar.

Saatini paramparça edenlere, ustam deme... Bak şöyle.. Maharet mi salâhat mı geçerli? Mahareti yoksa, devlet idaresinde ne hükmü var salâhatin?

O kendine, sana faydası ne? Eğer olsaydı sadece salâhat, Kur’ân demezdi her sûrenin başında Ey Nas...

Ya Peygamberin (asm) Veda Hutbesi’nde, demezdi Hadis-i Şerifte; “İlim Çin’de bile olsa...”

Can dost, çok dertliyim çok... İçim dolu, daha yüreğimdeki barajın kapakları açmadım. Bir açsam, bir boşalsa sel olur... Hem öyle bir sel ki, yanardağdan fışkıran lav gibi...

Yüreğimdeki bulutları kilitledim. Gürlese yağmur olur, dolu olur, boran olur..

Okyanusta tsunaminin dev dalgalar yaya kalır... Söylediklerim oradan buradan. Ama bütün bir coğrafyadan. Yedi iklim dört köşeden.

Asrın sahibi hep uyarmış: “Gizli fesat komiteleri, gizli masonik komiteler” diye.

O ikaz etmiş, gözümüzün önüne koymuş, bunlara, bozuk plak iğnesi gibi takılın kalın dememiş. “Tedbir alın, kendinize sahip olun. Önünüzde ki ümitsizlik, yeis çukuruna düşmeyin. En büyük düşmanınız: cehalet, zaruret, ihtilâf. Bunlara karşı kullanın, san’at, marifet, ittifak silâhınızı.”

Önümüze açmış kurtuluş yollarını. Elmaslara ulaşmamız için, toplamış yolumuzdaki cam parçalarını...

Sen hâlâ diyorsan ki; Siyonistler, Masonikler, dış mihraklar... Yolun açık olsun...

Ama bırak İslâm âlemi, ne olursun rahat olsun...

Okunma Sayısı: 2906
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı