"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kuvvete dayananlar bizzarûre düşecektir

Mustafa USTA
29 Mart 2015, Pazar
Cumhuriyet - Şeriat yazıları (3)

Bir önceki yazımızda Bediüzzaman Hazretleri’nin ifade ettiği meşrûtiyet-i meşrûadan bahsetmiş, bunun içi olan hürriyet ve adalet kavramlarının açılımını da bu ölçüye bağlı olarak izah etmiştik. Bu topraklarda yaşanan Meşrûtiyet’in ve Cumhuriyet’in ilânının Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin ifade ettiği meşrûtiyet-i meşrûanın gelmesinde yeterli olmadığını savunmuştuk. Zira Toplumun içinde ‘cehalet ağa, inad efendi, garaz bey, intikam paşa, taklit hazretleri ve mösyö geveze. (Bkz. Münâzarât) gibi cemiyetlerin bulunması ve benî beşerin bir kısmının buna taraftar olması meşrûtiyet-i meşrûanın tam manası ile yaşanmasının önündeki en büyük engel olarak duruyor. Bu cemiyetlere dâhil olanların kendisinin küçük bir zararı için yahut bir garaz için milletin menfaatini hiçe sayması toplumun da büyük zararlar görmesine sebep olmaktadır.

Bununla beraber ‘velâyetin, şeyhliğin, büyüklüğün şe’ni tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir. Demek, tekebbür eden sabiyy-i müteşeyyihtir (şeyhlik taslayan çocuktur). (Age) Dolayısıyla büyüklüğün gereği tevazudur yoksa büyüklenmek değildir, belki böyleleri büyük değildir. Ancak toplumun bu konuda da aksayan yanları, şahısların ön planda olmasını hâlâ korumaktadır.

Ancak çağın şartları her geçen gün değişmekte ve yenilik kapılarını sonuna kadar açmaktadır. Çağın bu yeniliklerine ise bigâne kalınması mümkün görünmüyor.

Ülke yönetiminden tutun toplumun en küçük yapı taşı olan aileye kadar idare etme ve  yönetme şekli ve metotları her zaman için önemini koruyor. Yer yer eğitimde de gündeme gelen idare ve yönetimin, çağın ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendiğini görmekteyiz. Daha önceden, baskıyla ve şahıslara mahsus uygulamalarla düzen sağlanırken; bugün bunun yapıcı olmadığı uzmanlar tarafından da artık ispatlanmış durumdadır. Bunun yerine ise; kavl-i leyn almış, katılımcı yönetim ve idare anlayışı benimsenmiştir. Bu da ‘işleri, şahısların ve kişilerin değil; meclislerin, şûrâların, şahs-ı manevîlerin yürütmesini zaruri kılmaktadır’. (Sünûhat)

Başta Avrupa’da olmak üzere meydana gelen bu değişimler istibdat ve meşrûtiyet-i meşrûayı gündemimize yeniden taşımaktadır. Daha önceden istibdadın hüküm sürdüğü yerde kim güçlü ise ve kimin kalbi katı ise yükselirken; şimdi ise ‘meşrûtiyetin zembereğinin, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak’tır, akıl’dır, mârifet’tir, kânun’dur, efkâr-ı âmme’dir (umumun fikridir); kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselmektedir.’ (Bkz. Münâzarât)

Eski hal muhal; ya yeni hal ya izmihilâl...

Hâl-i hazırda padişahlık yönetimi olmasa da şahısperestliğin getirdiği cumhuriyet adı altında tek bir şahsa ve keyfe bağlı yönetimi arzu edenlere Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin şu sözlerini hatırlatmak da fayda var: “Acaba sizin şu siyah çadırınız parça parça edilip yandırılırsa, havaya savrulursa o külden yeniden çadır edip içinde oturmak kâbil midir?” (Age)

Evet, zamanın bu ihtiyaçlarını, kontrolsüz güç ve otorite olarak niteleyebileceğimiz istibdada dayalı yönetim anlayışını artık geçersiz kılmaktadır. Kim ki; bu yöntem ile icraatlarını yapmaya çalışırsa zaruretle gün gelip düşecektir.

Okunma Sayısı: 1850
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • garip talebe

    29.3.2015 02:06:00

    Tebrik Ediyorum..mesele de budur zaten

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı