"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gurbet kuşu

Muzaffer KARAHİSAR
05 Haziran 2018, Salı
Anadolu’nun kurak topraklarında, bozkırlarda, steplerinde yaşayan insanlar için Karadeniz, hayallerin dahi ulaşamayacağı güzellikte bir ütopyadır.

Her mevsimin ayrı bir rengi, tadı, güzelliği, cazibesi vardır kuzeyde. Mavi denizde ışıltılar, ufuklarda renk tonları, yaylalarda çiçekler, yeşil zeminin üstüne işlenmiş kanaviçe gibi her yer uçsuz bucaksız kartpostal manzarasını andırır. Üstünde gemilerin, balıkçı teknelerinin, martıların dolaştığı denizin mavilikleri, köpüklü dalgaları; dağların yüksekliğinden, yaylaların ihtişamından coşkun akan derelerin ritimli nağmeleriyle sahilde buluşur, kaynaşırlar. 

Karadeniz’de dağlar, denize derelerle bağlanıp buluşsa da “Dağ dağa kavuşmazmış” ama insanlar, kaderin tecellisiyle buluşur, kaynaşır, tanışırlarmış. Gönlü ile kısmeti onu Karadeniz’den, Anadolu içlerinde ücra bir köye alıp getirmişti. Bahtına yeni bir dünya açılmış, bilmediği, görmediği bir yer mekânı olmuştu. Yeni bir yüzle, gönül verdiği bir kimseyle hayata kaldığı yerden artık bu topraklarda devam edecekti. 

Cennetmisal memleket ufuklarından yükselen bir yağmur tanesi, gibi nasibi onu, bu topraklara indirmişti. Geldiği köyde yabancıydı herkese. Gurbet hayatıyla memleket hasreti, ilk günde birlikte başlamış. Ailesi çok uzaklarda, her yıl göçmen kuşlarının uçtuğu yerde kalmıştı. Sonbahar olunca memleketine doğru uçan kuş alaylarının arkasından baktı yıllarca… İnsanın içini acıtan ayrılık ve ölüm vardır. O ayrılığın acısını bütün duygularıyla tatmıştı. Gayri ölüm zor gelmez, diye düşünüyordu. Düşünüyordu, düşünmesine de iradesinin aciz kaldığı fasit dairenin içindeki acizliği kendi idrakiyle çıkamazdaydı.

İşte şimdi gelip kapısına dayanmıştı. Sabrın, metanetin ve tevekkülün tam zamanıydı. Ne çabuk geçmişti yıllar. Eş, iş, çoluk çocuk ve eskiyip yaşlanan, güçten düşmüş, takatsiz, mecalsiz, zayıf acuze bir insan bedeniyle karyolasında mukadder zamanı yaşıyordu. Bazen ağrılarla uğraşıyor, doğrulmaya çalışıyor, güç bela hareket edemeyince “Ne zormuş beden yükünü çekmek” diye hayıflanıyordu. Sonra hayallere dalıyor, hatıralarındaki mutluluk iksirine, uzanıyordu. Bir nebze rahatlıyor, huzurla uyuyordu. Uyandığında yine hastalığın ağrıları, yaşlılığın mecalsizliği, bedenin takatsizliği onu karşılıyorlardı. 

Hasta insan hassas, alıngan, nazlı olur. Bu gurbet içinde gurbet olan bu kimsecikleri tanımadığı yerde, aklından geçirdiği beklentiler çok lüks şeylerdi. Bakıcılardan bir şey istemekten ar ediyordu. Hassas duyguları vardı. Ona mahcubiyeti çektiği ağrılardan daha fazla ağır geliyordu. Yaşadığı köyde hiç kimseden yardım almadan, muhtaç olmadan bu günlere gelmişti. Başkalarına yardım eder, yaşlıların, muhtaçların ihtiyacını severek karşılardı. Bu yüzden köyde onu herkes severdi. Hoş sohbet, tatlı dilli, esprili, neşeli bir Karadeniz insanıydı. Herkes ona derdini anlatmaya, çare sormaya, teselli bulmaya gelirdi. Bazen Giresun türküleri mırıldanırdı onlara, bazen fındık hasadı hatıraları, Karadeniz fıkraları anlatır, daha neler, neler…

Bakıcılar onun nasıl bir insan olduğunu, gençliğini, güzelliğini, sevilen bir insan olduğunu nereden bilecekler? Evraklardan Karadenizli olduğunu anlayıp hemen Karadenizli teyze demeye başlamışlardı bile. Bitkin vücudu, yıpranmış bedeniyle, muhtaç haldeydi. Kendini tanıtmak, meramını anlatmaya konuşması elvermiyordu.

Maziden yüzünde kalan çizgiler, güneş yanıkları, beyaz saçları, gözaltı halkaları, mavi gözlerindeki yorgun bakışlarının üzerinde birikmiş yılların izleri, asırların, perdelerin kalkması mümkün olsaydı keşke. Bir çırpıda hastalıklar silinip atılabilse gençliğindeki görülmeye değer bütün güzellikleri, tebessümleri bir kuşun kanadına takılıp geri gelse bir endam aynasında bakıcılara gösterecekti…  Bakın ben de bir zamanlar, sizler gibiydim, diyecekti.

İşte o zaman bu genç,  giyimli, kibar konuşan, nazik davranan bakıcı kızlar, görecekti onu. Gökyüzünde yıldızlar kadar uzak, ufuklar kadar engin hülyaları O’nu geçmiş yıllara, komar çiçeklerinin renklerine, nergislerin kokularına, bahar zenginliklerine alıp götürüyordu bazen. Odasına girip çıkan bakıcıların insafına, merhametine, şefkatine muhtaç olduğunu hissettirmese de selam verdiklerinde, hal hatır sorduklarında, gülümsediklerinde mutlu oluyordu.  İçinden bazılarına ünsiyet etmiş, evladı gibi çok sevmişti. 

İyi niyetli, nur yüzlü, güleç bakıcı gelince onu neşelendirirdi. Tatlı, sözler, şakalar yapar, güzel haberler verir, hikâyeler anlatırdı. Sevdiği yiyecekler getirir, yanına oturur konuşturmaya çalışırdı. Kollarını, bacaklarını hareket ettirir, temizliğini incitmeden yapar, vedalaşır giderdi. Konuşamasa da içinden dua ederdi. Gözü dışarıdaki ağacın üstündeki kuş yuvasına takılır, bir süre bakardı. El ayak çekilince yaşlılığın, yalnızlığın, kimsesizliğin acısını oraya konup kalkan kuşla gidermeye çalışırdı.  

Yaşlı kadının huzurevi günleri yel gibi geçmiş, çilesi dolmuştu. Zaman kendine verilen mühleti, sayılı nefes gibi harcayıp bitirmişti. Sonbaharın rüzgârlı bir gününde kurumuş yapraklar hüzünle gökyüzüne savruluyordu. Karadenizli Teyzenin odasından sesler gelmeye başladı. Koridorda konuşan bakıcılar o tarafa yöneldiler. Gözlerini pencereden dışarıya dikmiş, yarı hırıltıyla fasih dille şahadet getiriyordu. Herkes telaştan bir şeyler yapmaya çalışırken, güleç yüzlü bakıcısı geldi.  O soğukkanlı, telaşsız ve sükûnetle okumaya başladı. 

Bakıcısı, onun yarı açık gözlerinin dışarıda hangi noktaya baktığını biliyordu. O ağaçtaki beyaz kuş,  gökyüzünde süzülüp gelen göçmen kuşların katarına katılmak üzere o anda havalanmıştı. Gözlerini yaşlı kadına çevirdiğinde; kimsesizliğine, sessizliğine, bir de nefessizliği eklenmişti. Fani dünyada bir gurbet kuşu olarak yaşamıştı. Son nefesiyle bütün kederleri, sıkıntıları geride bırakıp iman ve sabrın mükâfatına ulaşacağı yolculuğuna uçmuştu.

Okunma Sayısı: 3552
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı