"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsan bu

Muzaffer KARAHİSAR
24 Mayıs 2016, Salı
Farklı bir âleme girmiş gibi içini gariplikler ve hüzünler sarmış, derin hülyalara dalmıştı.

Gurbetin ve yalnızlığın acılarını hissederek ağlamak geliyordu içinden… Ben neyim, neredeyim, burada ne işim var? Gibi sorular soruyordu kendine. Geçmiş hayatının, yaşantılarının ve sonu gelmeyen düşüncelerinin sorgusu, sıkıntısı, stresi ile her şeye ve herkese yabancılık çekiyordu.

Etrafına bakınıyor. Odada gördüğü yatak, yorgan, dolap, etajer… Aslında her yerde gördüğü kullandığı eşyalar. Ancak burada onlar farklı bir anlam ifade ediyor sanki. Son yolculuğun arefesinde bir durakta ya da bekleme salonundaki umutsuz yolcuya benzetti kendini.   

Huzurevini önceden duymuştu ama nasıl bir yer, orada insanlar nasıl yaşarlar, ne yaparlar bilmezdi. Bu yaşta ummadığı, beklemediği ve düşünmediği bir anda kaderin cilvesi, onu bulunduğu bir yığın yoksulluk, mahrumiyet ve çaresizlik girdabından alıp böylesine yâd ellerde, bilinmez bir yere alıp getirmişti. 

İçinde düğümlenen ve benliğini kaplayan acıklı gurbet duygularını bir türlü atamıyor ve sürekli aynı noktadan meçhule bakarak olmayan geleceğin, bitmeyen hesaplarını, hayallerini, olası ihtimallerini öylesine düşünüyordu. Belli ki kendini avutuyor, iç dünyasını ferahlatmaya çalışıyordu. Bir odada yalnız başına kalakalmıştı. Arkası gelmeyen bu mülahazalarla umutsuzluklar ve istifhamlar içinde gecenin karanlığına ulaşmıştı. Dışarıdaki rüzgârın ıslık çalan sesi, açık kalan kapıların gıcırtıları, köpek havlamaları… Kulağına gelen her ses kederli bir gurbet şarkısının nağmeleri gibi içini sızlatıyordu.   

Bütün karamsarlıkları, sıkıntıları bir tarafa bırakmak, atmak lazım aklındaki tüm olumsuzlukları… Ama nasıl? Böyle her şeyin ters yüzünü görmenin, bir mânâsı olmasa gerek, der gibi farklı bir pencereden bakmaya, bu çıkmazdan kurtulmaya zorladı kendini. Ama nafile!.. Duygularıyla, hisleriyle bedeni bir keder yumağı halini almıştı. Gecenin ilerleyen saatlerinde bir türlü uyku tutmadı. Her zaman kullanarak burun ifrazatını atarak rahatladığı ve keyif aldığı enfiye kutusunu cebinden çıkardı, kapağını açtı. İki parmağıyla aldığı cikcik enfiyeyi, burnuna derince çekti. 

Peş peşe gelen tırmalayıcı hapşırık ve öksürükler, huzurevi nöbetçisinin dikkatini çekti! Seslerin yeni gelen yaşlının odasından olduğunu görünce müsaade alıp içeri girdi. Yaşlı adamın yüzü kıpkırmızı olmuş, gözleri yaşarmış ve kendini dağıtmış pejmürde bir hali vardı. O haline bakıp hemen acil tıbbi müdahale gerektiğini düşündü. Yaşlı adam, eliyle işaret etti. “Yok, bir şeyim! Biraz enfiye çektim hepsi o kadar. Bu melun yapar böyle!” diyebildi. Öksürük, hapşuruk ara ara devam ediyordu. 

Nöbetçi enfiyeden çok, yaşlının vaziyetiyle ilgileniyordu. Adam, tek kelime etti: “Çok kederliyim!..” Adamın içinde bulunduğu sıkıntıyı fark eden nöbetçi, bir sağlıkçıdan öte bir psikiyatri uzmanı gibi söze başladı: 

“Ya.. Amca, sen buraya yeni geldin. Hayatta her şeyi kendine dert edinirsen, kafana olmadık problemleri yüklersen, altından kalkamayacak dertlere, kederlere, sıkıntılara giriftar olursun. Dünyanın yükünü omzundan at, rahat ol, ferahla. Kadere razı ol, kederi bırak, keyfine bak.” 

Yaşlı adamanın hiç duymadığı sözleri nöbetçi, peşpeşe sıralıyordu. Adamın dikkatini çekti. “Gel otur, şöyle. Ne kadar iyi, hoş ve güzel şeyler söylüyorsun.” dedi.   

Nöbetçi, konuşmaya devam etti: 

“Hayatta her şeyin iyi ve güzel tarafına bakmak gerekir. Allah’a inan, kudretine güven, kederi bırak, keyfini çek, zahmeti at, sefayı bul, demiş, Bediüzzaman. Hem mülk sahibi olan Allah, mülkünde istediği gibi tasarruf eder, çevirir. Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi, “Mevla’m görelim neyler/ Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret içlerine girme, demiş.

Genç bir görevlinin gecenin bilmem kaçında gelip onunla değer verip konuşması, duymadığı sözleri söylemesi, teselli etmesi bir nebze ferahlatmıştı. Söylenen sözlerin ruhunda ve manevi dünyasında güzel, hoş, tatlı tesirler yapmış, yeni umutlar ve ufuklar açmıştı. İnanç değerleri ve morali artmıştı. Kendini iyi hissediyor ve “Mevla’m görelim neyler/Neylerse güzel eyler” diye mırıldanıyordu…

Nöbetçi, görevini teslim edip ayrılırken yaşlı adam aklına geldi. Son durumunu görmek, vedalaşmak için odasına vardığında yaşlı adam, yatağa boylu boyunca uzanmış, sessiz ve derin uykulara dalmıştı. Bembeyaz yüzünde akşamdan kalan tebessüm izleri fark ediliyordu…

Okunma Sayısı: 1585
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı