"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Esirin sırları

Osman KOYUNCU
28 Nisan 2015, Salı
Esir üzerine, son on yılda büyük çalışmalar yapılmıştır. Kuantum fiziğinin en derin meselelerinden biridir.

Bediüzzaman’ın, esir hakkındaki düşünceleri ile modern fizikteki yerini karşılaştırmaya çalışacağım.

Bediüzzaman “bu haddi yok feza-yı âlem, nihayetsiz bir boşluk değil, belki [bilakis] ‘esir’ dedikleri madde ile doludur.” (Lem’alar, s. 202) der. Bugün “Bu devasa uzay, boşlukla veya hiçlikle doludur” diyemeyiz. Fizikte “esir” hakkında fazla bilgi olmadığı zamanlarda bile, bu büyük kâinatın boş olamayacağı, bazı şeylerin iletilmesi için bir şeyle dolu olması gerektiği düşünülmüştü.

Elektrik, elektron akımıdır ve iletken metaller üzerinden akar. Ses de havada dalgalar halinde yayılır. Bu konu okullarda şu şekilde bir deneyle anlatılır: Bir cam fanus içine bir çalar saat konur ve saat ayarlanır, zamanı gelince saat çalmaya başlar, eğer hava emme makinesi ile fanus içindeki hava yavaşça emilirse, saatin çalmasına rağmen sesi duyulmaz, çünkü sesi ileten hava dalgaları içinde yoktur. Aynı şekilde, uzayda da ışık ve ısının yayılması, çekim olayının olması, uzayın genişlemesi ve bükülmesi için uzay bir madde ile dolu olmalıdır. İşte, mahiyeti tam olarak bilinmeyen bu maddeye “esir” deniyor. 

Atomu oluşturan proton, nötron ve elektron gibi tanecikler de, atomun altı dediğimiz, çok küçük parçalardan meydana gelmiştir ve bunlar devamlı titreşim halindedir. Bu küçük parçalar, hem madde hem de dalga yani titreşimdir. O halde madde, elektronik veya manyetik alanın yoğunlaşmış halidir denilebilir. Evrenin hesaplanan kütlesinin % 80’lik kısmı kayıptır. Demek esir, bu kayıp kütleyi oluşturuyor. Esir; ışı, ışık, manyetik ve nükleer kuvvetlerden etkilenmez. Esir, çok küçük boyutlarda sicimlerden oluşuyor ve bu sicimlerin boyları 10 üssü -33 cm’dir. Nasıl ki su, buz ve buharın formülleri aynıdır ve aynı maddedirler. İşte her şeyin, bu sicimlerin eklenmesi ile meydana geldiği düşünülüyor ve buna “her şeyin teorisi” diyorlar. Yani her şey bir şeyden, yani “esirden yapılmıştır” diyorlar.

Esir, hiçbir şeyden etkilenmediğinden, uzayda sıcaklık -273 derece (sıfır Kelvin)dir. Bu sicimler istendiği kadar gerilebilir, bunları germek demek, bunlara enerji eklemek demektir. Tüm evren, titreşen bu on farklı boyuttaki sicimlerden, birleşimlerinden oluştuğu söyleniyor.

“Nasıl ki buhar, su, buz gibi havâî, mâyi, câmid üç nevî eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de, madde-i esiriyeden dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mâni-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olmaz.” (Lem’alar, s. 203) Bugün Fizik ilmi, 10 farklı boyuttaki sicimden bahsediyor, Bediüzzaman da “7” diyor. “Elmas madeninde teşkilât (düzen) başladığı vakit, o maddeden hem remad, yani hem kül, hem kömür, hem elmas nevileri tevellüd ediyor.  …bir madde-i vâhidde teşkilât düşse, tabakata ayrılıyor. Öyleyse, madde-i esiriyede Kudret-i Fâtıra teşkilâta başladığı için, elbette ayrı ayrı tabaka olarak ‘Gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti’ [Bakara Sûresi: 2:29. ] sırrıyla yedi nevi semâvâtı ondan halk etmiştir. (…) gayet dakik ve acip bir nizamla tanzim etmiş ve yıldızları içinde zer’ edip ekmiştir” (Lem’alar, s. 204) Tohumlar boşluğa ekilemeyeceğine göre, yıldızların ekildiği yer yani tarla, % 80’lik kayıp kütle, esir olabilir.

“Sâni-i Zülcelâlin gayet lâtif, nâzenin, mutî, musahhar bir sahife-i icraatı ve emirlerinin bir vasıta-i nakliyâtı ve zayıf bir perde-i tasarrufâtı ve lâtif bir midâd-ı (mürekkep) kitabeti ve en nâzenin bir hulle-i îcâdâtı ve bir mâye-i masnuatı ve bir mezraa-i hububatı olan esir maddesini, cilve-i rububiyetine aynadarlık ettiği için, masdar ve fâil tevehhüm etmişler.” (Lem’alar, s. 938)

Bugün ilim “Esir, süper iletken bir maddedir” diyor. Modern ilimler, “her şeyin teorisi” dediği, bu sicimlerin birleşmesinden her şeyin oluştuğunu söylüyor. Bediüzzaman’a göre ise, esir, Allah’ın mürekkebidir ki, onu kâinat kitabını yazmakta kullanıyor. Yine ona göre esir, kâinatın mükemmelleşmesi için yani terbiyesi için bir âyinelik görevi görüyor. Her şey ondan yapıldığına göre, gayet hoş, emre itaat eden, nâkillik görevini mükemmel yapan bir maddedir.

Buradaki her bir kelime, çok ve geniş mânâlar içeriyor, çok dikkatli okunmalıdır. Tam anlaşılması oldukça zordur. Konusunda ehil, fizikçiler, kimyacılar, astronomi âlimlerinden bir heyet, binlerce cilt kitaplar yazsalar bu konuyu tam açıklayamazlar. İleride büyük fizikçiler, Bediüzzaman’ın bu açıklamalarını esas alırlarsa, daha kısa sürede amaçlarına ulaşmış olurlar. Bu konudaki bütün Nobel ödülleri, Bediüzzaman’a verilmeli. Çünkü her şeyi açıklıyor, onlara bu açıklamaları güncellemek kalıyor.  

“İsm-i Kayyum’un cilve-i azamına baktırmak için, hayâlî iki dürbünden biriyle, en uzaklarda, esir maddesi içinde sırr-ı Kayyumiyetle (Allah’ın bütün kâinat ve mahlûkatı ayakta tutmasının sırrı)  durdurulmuş, kısmen tahrik (hareketli), kısmen tesbit (sabit) edilmiş milyonlar azametli cirimleri ve diğer dürbünle zîhayat mahlûkat-ı arziyenin zerrat-ı vücudiyelerinin vaziyet ve hareketlerini temaşa ettirir.” (Lem’alar, s. 1115)

Yıldızlar esir denizinde yüzerler. (Sözler, s. 420) “Cenab-ı Hak tarafından adem ve esir ve sema perdelerini açıp, Güneş gibi dünyayı ışıklandıran pırlanta misal bir lambayı, hazine-i rahmetinden çıkarıp dünyaya gösterdi. Dünya kapandıktan sonra, o pırlantayı perdelerine sarıp kaldıracak.” (Sözler, s. 691) “Belki, madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ mânâlardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halk eder ki, hayvanâtın pek çok muhtelif ecnâsları gibi pek çok muhtelif ruhânî mahlûkları, o seyyâlât-ı latîfe maddelerinden halk eder. Onların bir kısmı melâike, bir kısmı da ruhânî ve cin ecnâslarıdır.” (Sözler, s. 824) “Esîrden yapılmış elektrik, ziyâ, hararet [ısı], câzibe [çekim kuvveti] gibi seyyalât-ı lâtifenin medârı olmuş ve hadîste ‘Gök dondurulmuş bir dalgadır’ işaretiyle, seyyarat ve nücumun harekâtına müsaid olmuş…” (Sözler, s. 928) “..hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcudâtı aynalar hükmünde ve berk ve hayal süratinde birer vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler ki, o nurânîler ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede [temiz aynalarda] ve o menâzil-i latîfede [temiz mekânlarda] gezerler, bir anda binler yerlere girerler ve her aynada, nurânî oldukları ve akisleri onların aynı ve onların hâsiyetine mâlik oldukları için, cismâniyetin aksine olarak, her yerde bizzat bulunur…” (Sözler, s. 991)

Buradaki ifadelerden de anlaşıldığına göre ruhaniler de “esir”den yapılmıştır. Anladığım o ki, cismanî veya ruhanî her şey esirden yapılmış, fakat aralarında elektrik ve manyetik alan gibi alanların yoğunlaşma farkları vardır. Allah “Ol!” diyor, her şey oluveriyor.

Okunma Sayısı: 3431
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • mubessir

    28.4.2015 23:14:15

    Bu esir maddesi acaba ontolojideki faal akıla mı denk geliyor?

  • Osman koyuncu

    28.4.2015 22:48:46

    İlginize teşekkür ederim,dualarını beklerim.Osman koyuncu.

  • ali yeşilkaya

    28.4.2015 15:28:52

    ilim teknik serisinin devamını arzu ettiren nefis bir yazı olmuş. benzeri yazıların devamını ve kitaplaşmasını isteriz. kaleminize sağlık.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı