Ölümün hak olduğunu biliriz de, her an gelebileceği hakikatini unutuveririz.
Bir selâ duyulunca hatırlatır kendini ölüm ya da bir mezarlıktan geçerken. Ama sonra yine dünyaya dalıveririz. Sanki bu dünyada ebedî kalacakmışız gibi çalışır dururuz.
Bediüzzaman Hazretleri 21. Söz'de:
“Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat'î senedin var mı ki gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın?”
“Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona maliksin. Öyle ise hakikî ömrünü bulunduğun gün bil.” ifadeleriyle, bu dünyanın fâniliğini ve ölümün her an kapımızı çalabileceği hakikatini nefsimize hatırlatır.
“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No: 1201) hadisi aslında bize ölçüyü vermiştir. Ancak, hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi (dünyaya) çalışmayı ihmal etmezken yarın ölecek biri gibi tedbirli olmayı, ahiretimiz için çalışmayı geri plana atıveriyoruz.
Montaigne bir eserinde ölüm üzerine şu ifadeleri kullanır:
“Hayal gücümüz elverdiğince her an her yere ölümü koyalım. Atımız yoldan saptığında, çatıdan bir kiremit düştüğünde, en ufak bir şey battığında kendi kendimize tekrarlayalım: Ya ölüm buysa!”
“Ölümün bizi nerede beklediğini bilmediğimiz için biz onu her yerde bekleyelim.”
“Ölüme çok daha önceden hazırlanmak gerekir.”
“Her gün ölüme götürür, ama son gün ona kavuşturur.”
Ölümün hak olduğu şu dünyada ebedî yaşayacağımızı zannetmemiz aslında bize ağır gelen. Hâlbuki burası konar göçer bir han... Gelenlerin dinlendiği bir ağaç gölgesi. Göz açıp kapayıncaya kadar yahut ondan da az geçirdiğimiz bir ân-ı seyyale.
Ey nefsim!
Hem madem ömür kısadır,
Hem madem hakikî ömrün bulunduğun gündür,
Hem madem dünya sana bir gün: “Haydi dışarı!” diyecek,
Öyleyse ölüm seni uyandırmadan evvel uyan!
Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi Kendine kul kabul et.
Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl.
Âmin!