Bu zamanın insanlarının ruhuna işlemiş çok kötü ve zararlı bir halet, havalecilik.
Öyle olmuş ki insanların kendilerinin kabiliyetleri ölçüsünde yapabilecekleri işler de havale ediliyor. Vücudları gibi kalplerini, ruhlarını da tembelliğe, atâlete, vurdumduymazlığa alıştırıyorlar.
Bu havalecilik, bir hastalıktır. Hastalık da ancak doğru teşhis konursa tedavi edilebilir.
Zararlı ve faydasız olduğunda hemen hemen herkes hemfikirdir. O zaman önüne geçmek, engellemek, ortadan kaldırmak için neler yapılması lâzımdır?.
Esasında havaleciliğin temelinde iman zafiyetinin sebep olduğu başkası ne yaparsa yapsın bana dokunmasın yeter; benim işim görülsün, başkasının işi ne olursa olsun yeter.
Nemelâzımcılık olarak halk arasında meşhur bir tabir olan havaleciliğin en birinci telâfi ve ortadan kaldırmanın yolu Allah’tan korkarak üzerimize terettüb eden vazifeleri, işleri hakkıyla ve şikâyet etmeden yapabilmektir.
Eğer yapılacak işler paylaşılırken ehline ve mesleğine göre dağıtılırsa ikinci bir umursamazlık yolu da kapanmış olur.
Vazife varsa, iş varsa ve yapılacaksa ataletin, tembelliğin belini kıracak olan şevki, aşkı, gayreti, himmeti omzumuza alarak, yardımcı ve inayeti Rabbimizden bekleyerek, umarak beklemeden o işin yapılmasına soyunabilmeliyiz.
Tembellik, gaflet, nemelâzımcılık her şeyi kendisine alet ederek daima havaleciliği yapar, insana nemelâzım, başkaları yapsın dedirtir.
Bizler de alınteriyle, hakkıyla, Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda, Allah’tan korkarak ve Allah’ın inayetini bekleyerek aşkla, şevkle, ümitle çalışarak havaleciliğin belini kırmalıyız ve üzerimizde alışkanlık halini almasını engelemeye çalışmalıyız…