Muaazzam ve muhteşem, yirmi ve yirmi birinci asırların Kur’an tefsiri; iman hakikatleri hazinesi Risale-i Nurların dairesini, hakikat halkasını, tahassungâh/sığınma mekanı bilmek, okumak ve içerisine girmek… Bu zamanın en mühim/önemli meselesi ve hadisesidir.
Bu geniş ve kıymettar dairenin içerisine girebilmenin birinci basamağı ihsan-ı İlahi ile tanıştığımız bu muazzez iman hakikatlarını, hakikatlı Kur’an tefsirini okumaktır. Hem de nasıl okumak, sindirerek, hazmederek, yaşayarak okumak ve öğrenmek...
Bu hakikatlı muhteşem tefsirler okunurken bir önemli husus, mesele hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalı ve unutulmamalıdır. O da şudur: Risale-i Nurlar okunurken, aynen anladığınız şekli kadar değildir. Belki her okuyana göre başka başka açılımlar, fikir, düşünce ve manalar aynı imanî meseleden anlaşılabilir, paylaşılabilir.
Bunun için okunan Risale-i Nur metinlerini yorumsuz okuyup anladığınız gibi yine kendi fikir ve düşüncelerinizi ve anlayışlarınızı, takdir ve maşallahlarınızı zikretmeden açıkcası açıklama, izah ve yorum yapmadan olduğu gibi, okuduğunuz metnin başkalarına; eğer ihtiyaç varsa anlatılması, aktarılması gerekmektedir.
Okunduğunda görüleceği gibi imân, Kur’an ve İslâmiyet hazinesi bu muhteşem tefsirin müellefi, yazarı Bediüzzaman Said Nursi hiçbir zaman okumalarını yorum ve izah yaparak yapmamıştır. Risale-i Nurların yalın olarak okunmasını, eğer icap ederse teker teker okunmasını yeğlemiş, istemiş, tavsiye etmiş ve yapmıştır.
"Neden böyle olması lazım gelir?" denirse birinci ve en mühim sebebi Kur’an ayetlerinden iktibasla, Risale-i Nurların da kudsi, manevi ve tesirli bir anlatımının, izah ve ispatlarının olmasıdır deriz. Demek ki müellifin ve ayetlerin beyanlarının tefsirlerinin önüne geçmemek lazımdır.