İnsan daima kendisini teraziye çıkarmalıdır. Tartı sadece alınıp satılan şeyler için değildir.
Benim fikrî kilom, benim kapasitem, benim kabiliyetim, benim gücüm kuvvetim, benim cemaatteki yerim, benim dâvâdaki görüntüm, benim başkalarının gözündeki görüntüm gibi hayalî varsayımı terazilere çıkmak ve tartılmak gerekmektedir.
Cemaat ruhu ve şahs-ı manevî en iyi kabul edici ve takdir edip kabullenicidir. Ama bu şahs-ı manevî çadırının altına girmeden evvel birinci terazilerde tartılmak ve ondan sonra; tevazuyla boynu bükük olarak, enaniyet ve gururumuzu ayaklar altına alarak, şeytan ve nefsimizi susturarak, hodfüruşluğu, hodendişliği, hodperestliği bir yana bırakarak ihlâsla, sadakatle, şevkle, aşkla ve uhuvvetle; cemaat ruhunu elde etmiş olarak şahs-ı manevî çadırı altına girmek güzel olacaktır. İnşallah…
Her zaman yazdığımız ve söylediğimiz ve anlattığımız gibi okuyan kendisine okuyan, anlamak ve ifade edebilmek için okuyan cemaat ruhunu da yakalar, şahs-ı manevî çadırına da girer ve bu geniş dairelerde de pervasızca, kimseye müdanesi olmadan gezer.
Kendisinin zar zor yapabildiği tek bir işi başkalarının her zaman ve sabırla, devamla, aşkla, şevkle, ihlâsla, uhuvvet dairesi içerisinde yaptığı işlerle karşılaştırıp, mukayeseye giren muhakkak bir surette tenkit gözlüğünü takar ve de tenkit elbisesini giyer bu ise Kur’ân, iman dâvâsı hizmetinde, bizim meslek ve meşrebimizde yoktur.
Hani şu kudsî hizmette “toz” olalım demiştik ya!.. Yanlış demişiz “tozlar” olmak gerekiyor. Bediüzzaman’da diyor ki: “...Her şeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşat etmekten daha ehemmiyetli görüyorum. Çünkü o on adam, tam o hakikati her şeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalpleri, birer ağaç olabilirler. Fakat onbinler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler ve vesveseler ile o kutbun derslerini. ‘Hususî makamından ve hususî hissiyatından geliyor’ nazarıyla bakıp, mağlûp olarak dağılabilirler. Bu mana için hizmetkârlığı, makamatları tercih ediyorum.”
Acz, tefekkür, şefkat ve fakr yolunda nefsimizi cemaat ruhunun ve şahs-ı manevinin çadırının içerisinde “en küçük bir toz”, “en hafif bir sıklet”le tartabilmeliyiz. Haddimizle birlikte hakkımızı da öğrenmeliyiz.