Hepinizin bilmesi gerçekten çok lâzım olan bir kavram da hukuktur.
Faideyi-zararı, iyiyi-kötüyü, zayıfı-kuvvetliyi, zengini-fakiri, cahili-âlimi, insanı-hayvanı bildiğiniz gibi her konuda haklıyı-haksızı ayıran; hakkı veren ve hakkı alan hukuku, adalet düzenini de bilmemiz gerekiyor.
Bizlerin mahkemelerden, dünyevî haksızlık ve zulümlerden, adaletsizliklerden bahsetmemize hiç lüzum yoktur. Çünkü herkes ve her neşriyat bunlardan bahsediyor, anlatıyor, söylüyor ve yazıyor.
Bir şekilde de mahkemeler halletmese bile insanlar dünyevî hukuklara bir kulp takarak, bir kılıf giydirerek işlerini halletmeye çalışıyorlar.
Esas hukuk, asıl hak ve adaletin bilinmesi, hakkıyla öğrenilmesi gereken tarafı ve özü ahiret hukukudur, Hukukullah’tır.
İlâhî bir ihsan, lütuf ve keremin; merhamet ve şefkatin tecellisiyle bu dünyada verilen hayatlara ikram edilen bütün nimetler görüyoruz ki, büyük bir adaletle olmaktadır. Bu ebedî âlemin, ebedî tecelli-i adaletinin vuku bulacağını bizlere haber vermektedir. Bizler dünyevî, ehemmiyetsiz, küçük ve basit adalet meselelerini kafamıza takıp, aklımızı yorarak bir yerlere bağladığımız gibi, bu büyük ve ebedî tecelli-i adaleti de düşünmeliyiz ve adil olan Cenâb-ı Hakk’ın varlığından haberdar olmalıyız.
Hukuk ancak beşerin istediği, çok arzu ettiği mevzularda hakkıyla işleyip, işleri görebilmekte; kendi kabiliyetsizliği noktasından beşerin aklının ve mantığının çalışmadığı yerlerde söz konusu edilmemekte bile…
İlâhî hukuk ise ister düşünsün, ister düşünmesin; ister aklına getirsin, ister getirmesin; ister uygulasın ister uygulamasın herkeste, her zamanda geçerli olan hükümlerini uygulamaktadır. Eğer bazı uygulamalar burada, dünyada yoksa ahirete ertelenmiştir; muhakkak bir surette vardır.
Denizlerin yirmi bin metre altında mikroskopla ancak görülebilen canlının hakk-ı hayatını düşünen ve hukukullahı en ince noktasına kadar çalıştırarak rızık ve hayatı devam ettiren Zat-ı Rahman ve Rahim elbette ki, bütün yarattığı herşey için hukuku, adaleti esaslı bir şekilde çalıştıracaktır….