Tenkiti ve kusur aramayı sıfırlayarak, takdirle, hüdabinlik ile yolumuza devam etmek durumundayız…
Allah için, uhuvvet ve muhabbetle yola çıkanlar olarak; bu muhteşem ve muazzam, kudsî hizmet-i Kur’âniye ve imaniye dâvâsında, Risale-i Nurlar’la hizmetkârlığa, hademeliğe talip olanlar ancak ve ancak omuz omuza, yan yana yürüdükleri arkadaşlarıyla, kardeşleriyle iftihar ederler ve onların yaptıkları imanî hizmetleri alkışlayarak destek verirler…
Dört tane adam ihlâsla, tesanüdle, uhuvvetle ve tefani düsturuyla birbirinde fani olarak dört yüz, dört bin kıymetinde ve kuvvetinde olabilir… Önemli olan kardeşinin yaptığı iman hizmetini kendisi yapmış gibi kabullenebilmek, sahip çıkmak ve bununla iftar edebilmektir…
Kim neyi, neyden kıskanacak? Allah’ın rızası kıskanılır mı? Resulullahın (asm) ashabı kıskanılır mı? Hz. Ali (ra) kıskanılır mı? Abdulkadir-i Geylani (ks) kıskanılır mı? Bediüzzaman Said Nursî kıskanılır mı?
Hem ne yapmışsın, neyi kendi gücün ve cüz’î kuvvetinle başarmışsın ki!.. Şahs-ı manevinin gücünün ve ihlâs, tesanüd, sadakat sırrının cemaat içerisindeki mazhariyetinden, ihsan ve ikramından başka elinde ne var ki? Kimlerden nasıl kıskanacaksın ve böbürleneceksin…
Eğer bizler iman şuuruna erebilmiş bu kuvveti elde edebilmişsek ancak ve ancak dağ gibi büyük ve kıymetli Risale-i Nurlar’la yapılan iman-Kur’ân hizmetine yardıma gelen, kuvvet veren, takdir ve tebriklerle dahi olsa omuz veren ve yükümüzü hafifleten herkesi kendimizden üstün bilmeliyiz ve memnun olmalıyız… Allah destek ve kuvvet verenlerden razı olsun inşallah diyebilmeliyiz.