İçtimaî/sosyal hayatımızda Müslümanlara ait olan; çok tecrübelerle elde edilmiş ve Allah’ın emir ve isteklerine uygun olan hal ve hareketlerimiz maalesef, üzülerek ifade edelim ki, ya unutuluyor ya da terk ediliyor.
Müslüman; sıradan, genelleyici ve dayanak noktaları olmayan hükümler vermez, isnatsız, delilsiz ve ispatsız söylemez ve bu fiillere fırsat vermez.
Müslüman; Allah’ın (cc) tehdit ve cezalarını aşacak kadar insafsız, merhametsiz ve acımasız olamaz.
Müslüman; aceleci, sorgusuz, sualsiz, koşturmacı ve hedefi belli olmayan icraatların peşinde olmaz.
Müslüman; her hareketin, her halin, her icraatın, her faaliyetin yargılayıcısı olmaz. Belki delil ve kesin hüküm bulunan her karara hüsn-ü zanla bakar.
Müslümana yakışacak hareketlerin başında; kimseleri rencide ve rahatsız etmeden sorgulayıcı, araştırıcı, delillere isnat ederek kavl-i leyyin ile, mülayemetle, insanca, insana yakışır bir şekilde yine insanım diyen insanlara muhatap olmak gelmelidir. Her habere inanan ve araştırmayan ancak aklî noktadan muvazenesizliğini ortaya koyar.
Müslüman; dengeli, ölçülü ve tutarlı olur. Hemen bir yanlışlıkla, bir hatayla, bir noksanlıkla, bir yalan malumatla insanları muhakemeye tabi tutarak bir kalemde silmez.
Müslüman; mert olur, yalan, iftira ve haysiyet cellatlığına soyunmaz ve küçülerek tenezzül etmez.
Müslüman; bu ahirzamanda muhakkak bir şekilde iman-ı tahkiki sahibi olur ve bu zamanın dağlarvari hücum eden menfi hadisatına dayanmaya çalışır.
Ve Müslüman sabır ve tevekkül ile Allah’tan yardım ister.