"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ubudiyet sâbık nimetin şükrünü eda etmektir

Said YÜKSEKDAĞ
27 Şubat 2018, Salı
Ubudiyyetin lûgat mânâsı “Allah’a teslim olup, Kur’ân ve Peygamber vâsıtası ile verilen emirleri aynen icra ve tatbike çalışmak”tır.

Cenâb-ı Hak, Kelâm-ı Ezelîsi’nde “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım”1 buyurarak yaratılış gayemizin kulluk olduğunu belirtmiştir. Bu âyetten kulluk vazifemizin fıtrî olduğunu anlıyoruz. Bu yüzden ubudiyet, herhangi bir beklenti içerisinde olmadan sadece Cenâb-ı Hak emrettiği için yapmamız gereken kudsî bir vazifedir. Ne yazık ki biz âdemoğlu bu kudsî vazifeye dünyevî gayeleri âlet ediyor ve ihlâstan uzaklaşıyoruz. İşte bu yüzden Bedîüzzaman Hazretleri: “Ubudiyyet, mukaddeme-i mükâfat-ı lâhika değil, belki netice-i ni’met-i sâbıkadır”2 diyerek gayet kısa ve öz bir şekilde ubudiyetin tanımını yapmıştır. Yani ubudiyet ni’metlerin verilmesi için bir başlangıç ya da sebep değil, geçmişte verilen ni’metlerin neticesi olduğunu belirtmiştir.

Evet, biz ücretimizi peşinen almışız. Bu ücretlerden en büyüğü Cenâb-ı Hakk’ın bizi dünyaya insan olarak göndermesidir. Bedîüzzaman Hazretleri de “Cenâb-ı Hak seni ademden vücuda ve vücudun pek çok eşkal ve vaziyetlerinden en yükseği müslim sıfatıyla insan suretine getirmiştir. Mebde-i hareketin ile son aldığın suret arasında müteaddid vaziyetlerin, menzillerin ve etvar ve ahvâlin herbirisi sana ait ni’metler defterine kaydedilmiştir”3 diyerek insan olarak yaratılmanın ne kadar büyük bir ni’met olduğunu belirtmiştir.

Evet, bizler insan olarak yaratılmak için ibâdet etmedik, ama insan olarak yaratıldığımız için ibâdet etmeli, bu ni’metin şükrünü eda etmeliyiz. Zira insan değil de başka bir mahlûk olarak yaratılabilirdik. Bu muazzam ücret neticesinde ubudiyyet gibi lezzetli, ni’metli, rahatlı ve hafif bir hizmetle mükellefiz. Hâlbuki buna da tembellik ediyoruz. Yarım yamalak yapsak da, güya eski ücretlerimiz kâfi gelmiyormuş gibi, çok büyük şeyleri mütehakkimâne istiyoruz. Ve hem “Niçin duâm kabul olmadı?” diye çocukça nazlanıyoruz. İşte bu yüzden ubudiyetimize dünyevî gayeleri âlet etmemeli, her daim ihlâsı esas maksat yapmalı ve Cenâb-ı Hak’tan bir şeyi tahakkümane istememeliyiz. 

Bediüzzaman Hazretleri, ubudiyetin dünyaya ait faydaları hakkında ise şöyle buyurmuştur: “İlle-i gaiye olmamak, hem kasten istenilmemek şartıyla, dünyaya ait faydalar ve kendi kendine terettüp eden ve istenilmeyerek verilen semereler, ubudiyete münâfi olmaz. Belki zayıflar için müşevvik ve müreccih hükmüne geçerler. Eğer o dünyaya ait faydalar ve menfaatler o ubudiyyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa, o ubudiyeti kısmen iptal eder. Belki o hâsiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve faydası bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendîyi veya bin hâsiyeti bulunan Cevşenü’l-Kebîr’i, o faydaların bazılarını maksud-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O faydaları göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü o faydalar, o evradların illeti olamaz ve ondan, onlar kasten ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir surette, o hâlis virde talepsiz terettüp eder. Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubudiyyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki, böyle hâsiyetli evrâdı okumak için, zayıf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O faydaları düşünüp, şevke gelip, o evrâdı sırf rıza-yı İlâhî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür.”4

Elhâsıl: “Ubudiyet, emr-i İlâhîye ve rıza-i İlâhîye bakar. Ubudiyetin dâîsi, emr-i İlâhî ve neticesi rıza-i Hak’tır. Semerâtı ve fevaidi, uhreviyedir.”5 Yaptığımız hizmet, ettiğimiz ubudiyet boşu boşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahall-i saadet bizler için ihzar edilmiştir. Bizim şu fâni dünyamıza bedel, bâki bir cennet bizleri bekliyor inşâallah. 

Dipnotlar:

1-Zâriyat Sûresi, 56. âyet. 

2- Sözler, S. 578, Y.Asya, 2013. 

3- Mesnevî-i Nûriye, s. 218, Y.Asya, 2013. 

4-Lem’alar, s. 321, Y.Asya, 2013. 

5-A.g.e. s. 321.

Okunma Sayısı: 2171
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • atilla

    27.2.2018 15:29:42

    Rabbim hakkıyla kul olmayı, hakiki manasıyla ubudiyette bulunmayı nasip eylesin. Gerçekten önemli ne nefsi, enfüsi bir noktaya temas etmişsin Said Yüksekdağ kardeşim tebrikler. Kalemine bereket yüreğine sağlık

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı