"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sultanım Hu!

Serdar BEYKOZ
16 Ağustos 2015, Pazar
9 Ekim 1979... O gün Konya Devlet Mimarlık Akademisi Harita ve Kadastro Mühendisliği bölümüne kayıt yaptırdığım gün idi.

Önce Konya Yeni Asya Bürosuna gitmiştim. Okulumuza yakın bir yerde idi büromuz. Beni kayda götürmüşlerdi. Daha sonra miting alanına, Nalçacı caddesine gitmiştik. O gün Süleyman Demirel Konya’da miting yapacaktı. 17 Ekim’de yapılacak olan ara seçim için mitingler yapılıyordu. Adalet Partisi o seçimi 5-0 almıştı. Konya’dan Şaban Karataş milletvekili seçilmişti. Orda görmüş ve tanıştırılmıştım. On yedi yaşında idim. Miting otobüsünün üstüne çıkıp Süleyman Demirel’e çiçek vermiştim.

Bir minibüse bindik Konya’yı dolaştık ve Süleyman Demirel’in geleceğinin anonsunu yaptık. Bir ara mikrofonu bana verdiler. Ben yerleşim yerlerinde anonslar yapıyor yerleşim yerlerinden uzaklaşınca şiirler okuyordum. Miting meydanına dönünce ben konuşmanın yapılacağı otobüsün üstüne çıkardım. Orada rahmetli Mustafa Özsoy Ağabey’i tanıdım. Şiirler okuttular bana. Çanakkale Şehitleri ve Bayrak Şiirlerini okudum.

Okullar açılıp Konya’ya geldiğimde ilk Cumartesi dersinde beni çağırıp; “Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlimin, Risale-i Nur hakkında yazdığı bir manzumesidir” notu ile başlayan “Gönüller Fatihi Büyük Üstad’a” adlı şiiri okutturmuştun.

Mezun olana kadar hemen hemen her günümüzün beraber geçtiği günler başladı. Bize ağabey idin. Hoca idin. Sosyal rehberdin. Psikologdun… Yüzlerce hatıranın yer aldığı hayatımızın içinde önemli bir yerdin. 

Konya fuar alanında saat 14.00’da buluşacaktık. Aziz Ağabey ile biraz geciktik. Aziz Ağabey; ”şimdi bizi fırçalayacak geç kaldık” diyordu. Bir anons ile duyduk: “Beş altı yaşlarında iki erkek çocuğu Ali Serdar ve Aziz Bor kaybolmuştur. Bulanların insaniyet namına Fuar Müdürlüğüne getirmeleri rica olunur” Bu anons en az beş altı kez yankılandı. Buluşma yerine ulaştığımızda yüzünde o hiç bitmeyen tebessümü ile bizi karşıladı. “Randevularınıza sadık olun ve gecikmeyin..” dedin. O günden sonra hiçbir randevuma geç kalmadım. 

Ne zaman önemli bir futbol maçı olsa beni mutlaka arar; “bu akşam bizdeyiz erken gel çorbayı da bizde içeriz” derdin. Önceleri bunu anlamazdım, fakat sonra bunun hikmetini anladım. Ben her halükârda o maçı seyredecektim. Pastaneye veya kahveye gidecektim. Gözünün önünde tehlikeden uzak tutmak için beni evine çağırıyordun. Çok çorba içtim evinizde. Yaklaşık yirmi küsur senedir zaman zaman ara versem de gazetemizde spor yazmam bekli de bu sayede oldu.

Risale-i Nur konusunda benim danışmanımdın. Anlamadığım her konuyu sana sorardım.. Öğrenci iken bir dönem Muhakemat dersleri yapardık. Sonra Münâzarâtı okuduk. Mezun olunca telefonla anlayamadığım konuları sana sorardım. Bazen; “Bu konuyu sorman iyi oldu ben bu hafta bunu yazayım.” derdin. Sonra onu “BAŞET” köşesinde okurdum… 

Bizlerle irtibatını hiç kesmedin. O dönemdeki arkadaşlarımızın hangisi ile görüşsem mutlaka konu sana gelirdi. “Geçen hafta beni aradı.” “On gün önce görüştük”... mutlaka sohbetin içinde yer alırdın. Konya’da okuyan her öğrenciye mutlaka bir emek sarf ederdin. Mezun olanlara ise irtibatın ile emek vermeye devam ettin.

Birgün beraberce benim kalmadığım bir dershane de oturuyorduk. Seni dinliyorduk. Bir ara Sözleri aldın ve orada oturan birisine “kardeş 36. Sözden bir ders yapsana“ dedin. O arkadaş on, on beş dakika kadar 36. Sözü aradı. Çıkışta; “bu çocuğun Risale-i Nur’la ilgisinin olmadığını sadece rahat etmek için burada kaldığını söyledin.” Uzun zamanda takip edince haklı olduğunu gördüm. İnsanı bakışlarından, konuşmasından tanıyabiliyordun.

1984 yılında Konya Mevlânâ Törenlerinde salon spikerliğini senin sayende yaptım. Konya’da olduğum sürece gazeteciliğin nasıl yapıldığını gösterdin. Bir yere nasıl girileceğini, insanlara nasıl soru sorulacağını bizzat tatbik ederek gösterdin. Bazen öyle yerlere girerdin ki şaşırırdım. Muhatabın en çok kimden çekiniyorsa, seni o zannederdi. Önünde ceketini ilikler kim olduğunu soramazdı. 

Halıcı Sabri Ağabey’i, Zübeyir Ağabey’i, Üstadın kardeşi Abdülmecit Ünlükul Ağabey’i senden dinlemek çok zevkli idi. Abdülmecit Ünlükul’un hayatını yazmıştın ve gazetemizde tefrika edilmişti. 80 ihtilâli sonrası evinde arama yapılmış bu dokümanlara el konulmuş  bu sırada senin tabirin ile “Beton Palasta” uzun bir süre yatmıştın. Ve Abdülmecit Ağabey ile ilgili yaptığın çalışma kaybolmuştu. Bundan dolayı çok büyük bir üzüntü duyuyordun. Sonra bir kardeş bu tefrikayı biriktirdiğini söyleyince çok sevinmiş bu gazeteleri alarak yeniden yazmış ve kitap haline getirmiştin.

Bizleri arada sırada Ali Kaval’ın bahçesine Lâlebahçe’ye pikniğe götürürdün. Burada futbol oynardık enerjimizi atardık. Sonra imam olur namaz kıldırırdın bize. Ve en sevdiğimiz bölüme gelirdi sıra. Risale-i Nur okurdun bizlere…

Halıcı Sabri Ağabey, seni Zübeyir Abiye şikâyet etmiş, ”bu Halil top oynuyor” diye.  Zübeyir Ağabey seni dinlemiş, sonra: “-Futbol oyna, fakat namazlarını geçirme ve oynadığın arkadaşlarına Risale-i Nur’u anlat” demiş. Sen her ortamda mutlaka Risale-i Nuru anlatırdın. Nerede olursa olsun konuyu mutlaka Risale-i Nur ile bağlar ve bitirirdin.

Kulaklarımda sesin yankılanıyor: “Herhangi bir yerde ders yapacaksanız rastgele bir kitap alıp tefe’ül ederek bir yeri okumayın. Önceden hazırlıklı olduğunuz yeri okuyun.” 

“- Alo, Sultanım...”

“- Yoldayım… Konferansa gidiyorum…”

“- Derse gidiyoruz…”

Hatay’a iznimi geçirmek için gittiğim ilk gündü. Hastanede olduğunu öğrendim. Telefona sarıldım. Uzunca çaldırdım açan olmadı. Arkadaşları aradım. Umutsuz konuştular. Zaman duâ zamanıydı...

Sevenlerini üzdün, fakat biliyoruz ki sevdiklerine kavuştun… 

Haklarımızı helâl ettik. Gerçi benim değil senin benim üzerimde daha çok hakkın var. Biliyorum ki sende helâl etmişsindir. Tabutun eller üzerinde uçuyor muydu biz mi taşıdık anlayamadım... 

Konya’da ilk yılımda beni Üçler Mezarlığına götürmüş bazı mezarlar göstermiştin. Ali Ulvi Kurucu’nun amcası Hacı Veyiszade’nin mezarı bunlardan birisi idi. Çocukken gördüğünü anlatmıştın. Ölüye, diriye, yolda karşılaştığı herkese selâm veren önemli bir şahsiyet olduğunu söylemiştin. Şimdi ona da yakınsın. Ve, esas çok sevdiğin Abdülmecit Ünlükul’un hemen yanındasın...

Konya’da iken Abdülmecit Ağabey’in mezarının oraya çok giderdim. Oradan Mevlânâ’nın yeşil türbesini seyreder, tefekküre dalardım, orada huzur bulurdum, vakit nasıl geçerdi anlayamazdım... Bazen hava kararmış olur kapılar kapanırdı.  Duvardan atlayıp çıkardım. 

Telefonumda ismin duruyor, silemiyorum...

“Ereğli’den Sincan’a.” Yazını tekrar tekrar okudum. Kadir Gecesi Sincan’da idin. Çok istememe rağmen gidemedim.. Gidebilsem son kez görüşecektik. Nasip değilmiş. O yazında; “fakat her şeye rağmen, hedefimiz, ebedî menzile yürürken son merhaleye veya son basamağa kadar iman ve Kur’ân hizmetinin içinde bulunmak olmalıdır” diyorsun ya..

Halil Ağabey, seni tanıdığım 1979 yılından 2015 yılına kadar geçen otuz altı yıl hep iman ve Kur’ân hizmetinin içinde idin. Ben bu yıllara şahidim… 

Allah mekânını Cennet Bahçesi yapsın. Sevdiklerinle birlikte Cennet köşklerinde yaşamak nasip olsun. Görüşmek üzere… 

Okunma Sayısı: 3162
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Sezai Mumcu

    17.8.2015 00:07:31

    Bu hatiralar bir Halil Uslu Biyografisi'de bir araya getirilip herkese kitap olarak kazandirilmali, Benim teklifim yazarimiz, edib, sair, Türkce ögretmeni ve Van'da Halil Uslu agabeyden medrese dersleri almis Mikail Yaprak Agabeyin uhdesinde ve Yeni Asya himayesinde böyle bir eserin olusturulmasidir. Sayet böyle bir biyografi olursa onu ben Almanca'ya tercüme edebilirim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı