"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Suudi Arabistan ve İran demokrasileri üzerine...

Şükrü BULUT
18 Ocak 2016, Pazartesi
Demokrasiyi doğru anlayamayanlar, İran ile Suudî Arabistan’ın bu kelime ile alâkasını sorgulayacaklardır.

Avrupa zulüm ve istibdatları içinde ortaya çıkmış Batı demokrasisinin, doğru mânâsıyla İslâm Tarihi´nin ilk asrında muhteşem bir şekilde insanlığa en güzel örneklerini verdiğini öğrenebilmek için, “doğru demokrasiyi” evvelâ araştırmak gerekiyor. Dikkatli araştırmalar sayesinde; Batı´nın demokrasiye dönmesini neredeyse imkânsız kabul ettiği İran ve Suudî´nin, bu yolda  kolay ve süratli olabileceğini iddia edenlere, olaylara Avrupa perspektifinden bakanlar elbette şüpheyle yaklaşacaklardır.

Çoktandır İran Demokrasisi hakkındaki düşüncelerimizi paylaşmak istiyorduk. Görüyorsunuz ki hızlıca gelişen hadiseler, Suudî Arabistan demokrasisini daha acil konuma taşıyor. Krallıkla idare, ülkedeki mezhep farklılıklarının düşmanlarca kaşınması, Hicaz gibi kutsal mekanların burada olması ve savunmasını ihale ettiği Amerika’nın neocon´larınca kandırılmaları (Suriye ve Yemen meselesinde) artık Suudî Arabistan’ı demokrasiye mecbur ediyor. Dış güçlerin veya yabancı düşmanların ülkeye  müdahele veya parçalama niyetlerinin karşısındaki demir setin demokrasi olduğunu, müslümanlar otuz küsür senedir tecrübelerle öğreniyorlar.

Bediüzzaman Hazretleri, İslâm alemindeki ilk demokrasi hareketini başlatan heyetin önderlerindendir. 23 Temmuz 1908 Osmanlı Hürriyetinin ilânını taakib eden günlerde; Meşrutiyet’in veya Demokrasi´nin Osmanlı’yı ölüm tehlikesinden kurtardığını eserlerinde yazıyor.

23 TEMMUZ 1908 OLMASAYDI, 23 NİSAN 1920 OLUR MUYDU?

Doğrular doğrudur ve  yalanlarla eğleşecek zamanımız da yoktur. Günümüz Türkiye’sinin  ala vü vala ile ve binbir zahmetle millete kutlattığı 29 Ekim’in, 23 Temmuz üzerine inşa edildiğini akıllı olanlar inkâr edemez. Türkiye'mizin 14 Mayıs 1950´de diğer İslam ülkelerinden önce çok partili rejime geçişinin sırrı da azıcık burada yatar. Yani II. Meşrutiyet’in ilânı Osmanlı’yı ve devamı olan Türkiye’yi ölümden kurtarmıştır.

İran için de aynı şeyler söylenebilir. İngiltere’nin baskısıyla da olsa kısmî meşrutiyete 1906´da geçen İran, 1949´da demokratik atağını geliştirecekti. Musaddık’ın II. Amerikalılarca iç ihtilâl ile uzaklaştırılıp 1951´de Şah Rıza’nın getirilmesi ile demokrasi büyük darbe alacaktı. İran´ın meşrutiyet tarihinden ve geleneğinden istifade ile Humeynî'nin devrimini başardığını da söyleyebiliriz. Humeynî ve diğer Şiî din adamları, cumhuriyetin esas manasıyla alakası olmayan rejimlerini İslam demokrasisi olarak da niteleyebilirler. Demokrasinin; ister Doğu´da, ister Batı´da olsun, farz olan şartlarını yerine getirmeyen rejimler n cumhuriyet ve ne de demokrasi olarak kabul edilmezler.

İRAN VE SUUDÎ ARABİSTAN DEMOKRASİLERİ, SEKÜLER DEMOKRASİLERDEN FARKLI OLACAKLARDIR…

Demokrasilerin farzları niteliğindeki “olmazsa olmazları“, dünyanın her yanında aynıdır, değişmez. Yasamaya katılımda eşitlik, Yürütme ve Yargı´da bağımsızlık ilkelerinin İslâm Medeniyetinin özünde bulunduğunu, dikkatli araştırmacılar yazıyorlar. İslâm Tarihi´nin medar-ı iftiharı olan Hulefa-i Râşidîn idareleri, meclisleri ve hukukta takip ettikleri prensipler bellidir. Hukukun üstünlüğü veya yargı bağımsızlığıyla en çok iftihar eden biz değil miyiz? Şeriat-ı Muhammedîye’den ilham olan yüzlerce adil Sultan’ın Mavera´ün Nehir´den Endülüs’e kadar olan coğrafyadaki menkıbeleri, tarih kitaplarını süslemezler mi? Bu esasların veya ana çerçevenin içini her millet; kendi dininden, kültüründen, coğrafya ve tarihinden çıkardığı kurallarla doldurur. Durum böyle olunca; İslâm’ın Şia inancından beslenen ve diğer insanlara da adaletli davranan bir İran Demokrasi´sine, Batı’nın da ve diğer demokratik ülkelerin de yapacakları bir itiraz olmamalı.

Bu çerçevede Suudî Arabistan’ın durumu da İran’dan farksızdır. Evvelâ Ulemânın, Batı Demokrasileriyle şeriat arasındaki ortak noktaları tespit etmesi gerekiyor. Suudîlerin şeriattan anladıkları mânâ ile insaniyeti esas alan demokrasilerin insanî değerlerden çıkardıkları  mânâlar yan yana getirildiğinde, mesafenin çok da uzak olmadığı ortaya çıkacaktır. İslâm’ın ilk asrındaki hayatî tatbiklerle İskandinavya gibi ileri demokrasilerin aktüel tatbiklerini karşılaştırdığımızda, İslâmiyet ile İnsâniyetin ortak paydalarda bize hukuk ve mutluluk dersleri verdiğini göreceğiz. Bediüzzaman Hz.leri, izaha çalıştığımız mânâyı “İnsaniyet-i kübra olan İslâmiyet“ tabiriyle veciz bir şekilde tespit etmişlerdir.

Dışardan ve içerden rejimleri düşmanlarınca sıkıştırılan İran ve Suudî Arabistan’ın, demokrasiden başka çözümleri yoktur. Avrupa’daki onlarca Krallığa ses çıkarmayan İslâm karşıtlarının, demokrasi adına Suudî Krallığına düşman olmalarını ve Suudî  Hanedanıyla demokrasiye geçişin mümkün olmadığını iddia edenlerin bakışlarını, tekrar Avrupa demokrasilerine çevirmelerini istiyoruz.  İlla ki,İslam’a olan düşmanlıklarını İran ve Suudi rejimlerine tenkidin arkasına saklayanlar müstesna… İçerde kemalizme,dışarda dinsizlik ve ahlaksızlığa taassup içinde sarılmış  teorisyen yazarları okumuş olanlar,kasdettiğimiz manayı daha güzel anlarlar.

Okunma Sayısı: 2007
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Demokrat Avrupa

    18.1.2016 11:53:15

    Seriat ve Demokrasi`yi tam anlamadan ikisinin arasinda ki farki anlatmakta elbette kolay degil. Önemli olan sloganvari kelimeleri kullanmaktan ziyade sözcüklerin icini dolduracak bilgiye sahip olmak. Dogru bilgilerle kavramlar birlestirildiginde istenilen sonuca varilmasi mümkün olacaktir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı