Giresun’dan Sündüs Akar: “Kur'an’ın Ramazan’da inzal olunduğu bildiriliyor. Kur’an’dan önce hükümler bilinmiyorsa, Ramazan olduğu nasıl bilindi?”
Sıcak Ay
Arapça’da “Ramazan” kelimesinin İslam’dan önce dini bir manası yoktu. Ve Ramazan ayı hep yaz aylarına denk geliyordu. Türediği kelime bakımından Ramazan kelimesi, “kuru-sıcak” demek olan “Ramad” kökünden veya “Güneşin yakıcı ısısı nedeniyle kızarmış olan yer” manasındaki “Ramda” kökünden gelmiştir. Sürekli yaz aylarında geldiği için de “sıcaktan yakan ay” manasında bu aya Ramazan denmiştir. Bu ay her sene Temmuz-Ağustos döneminde gelirdi.
Hicrî takvim ayın hareketlerine göre düzenlendiği için, bir yılı Miladî takvime göre 11 veya 12 gün daha kısadır. Üç yılda 30-33 gün arasında bir gün fazlalığı ortaya çıkar. Eskiden Araplar bu takvimi 12+1 şeklinde üç yılda bir, bir ay ilave ederek kullanmışlar, böylece aylar Miladi takvimde olduğu gibi, kendi mevsimleri içinde kalmıştır. Dolayısıyla aylar, en fazla otuz günlük kaymalarla beraber, yine kendi mevsimi içinde gelmiştir.
Sürekli yazın yakıcı sıcaklığında gelen bir aya, sırf bu özelliği nedeniyle “Ramazan” denmiştir. İşte Kur’ân-ı Kerim, böyle bir sıcak ayda inmeye başlamıştır. İlk indiği gün, Peygamber Efendimiz (asm) Hira mağarasında bulunuyordu ve takvimler Ramazan ayının 27’inci gününü gösteriyordu.
Bereket Ayı
Kur’ân’da adıyla geçen ve değerli olduğu belirtilen tek ay Ramazandır. Oruç, hicretin ikinci yılında, Miladî 624 yılında farz kılınmıştır. Ayetler orucun farz kılındığını bildirdikten sonra, Ramazan ayının “Kur’ân’ın indirildiği ay” olduğunu beyan eder. Ve bu aya ulaşanların oruç tutmasını emreder. Ayet şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı..... Şehr-i Ramazan ki onda Kur’ân indirildi.”1
Hicrî takvimi Peygamber Efendimiz’den (asm) aldığı işaretle, günümüzdeki gibi yapılandıran halife, Hazret-i Ömer’dir. Hazret-i Ömer, 12 +1 sistemini kaldırarak, bir yılı fıtrî şekilde on iki ay olarak belirlemiş, böylece aylar miladî takvime göre bir yılda 10-12 gün arasında öne doğru kaymaya başlamıştır. Bu kaymalarla Ramazan ayı her mevsime uğramış oluyor.
Bir Müslüman böylece yılın her mevsiminde oruç ibadetini tutarak her mevsimin bereketinden ve feyzinden istifade ediyor. Ve böylece 32 yılda bir Ramazan ayı yine aynı mevsimden bir defa daha geçerek, bir insana neredeyse bir ömürde iki defa aynı mevsimde oruç tutma imkânı vermiş oluyor. Allah’ın bereketini aynı mevsimde değil, soğuk-sıcak her mevsimde yaşamaya imkân veriyor.
Böylece oruç ayının yılın tek sıcak mevsiminde gelmek yerine, her mevsime uğraması, her şey bir yana, oruç ibadetini kolaylaştırmış, Allah’ın şefkatinin tecellisi olmuştur.
Sene On İki Aydır
Zaten de Peygamber Efendimiz (asm) ayların bu kaymalardan kurtarılması gerektiğini şöyle işaret buyurmuştur. "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semâvâtı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zülkade, Zü'lhicce ve Muharrem. Bir de Cumâdî ve Şâban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i."2
Böylece hicrî takvimde de miladi takvimde olduğu gibi 12 ay esas alınmıştır. Otuz gününde de oruç ibadeti farz kılınmış olması hasebiyle de Ramazan ayı, Müslümanların dilinde On Bir Ayın Sultanı makamına kavuşmuştur.
Otuz günüde ibadete tahsis edilen başka bir ay yoktur.
Dipnotlar:
1- Bakara Suresi: 183-185
2- Buhârî, Hacc 132, Edâhî 5; Tefsîr, Berâe 8, Bed'i'l-Halk 2, Fiten 8, İlim 9; Müslim, Kasâme 29, (1679); Ebu Dâvûd, Hac 63, (1947);