Bu artışla toplumda bilinçlenme de (şuûrlanma) arttı. Sosyal bilinçlenmeye karşı dış kaynaklı bir plan uygulamaya konuldu. Plana göre, sorgulamayan, itiraz etmeyen, düşünmeyen insanlar yetiştiriliyor. İtiraz edenlerin de itirazlarından sonuç çıkmıyor. Bilinçli insanların yönlendirilmesi ve uydu haline getirilmesi çok güçtür. Bu sebeple sosyal bilinçlenme bilerek kırılıyor. Eğitim sistemiyle, sınırlı sayıda yöneticinin yetiştirilmesi sağlanıyor. İnsanlarda hırsızlık ve yolsuzluklara karşı olan duyarsızlık yok ediliyor. Bütün bunlar toplumdaki değerlerin yok edilmesine neden oluyor.” (Yeni Asya, 27.8.2001.)
Değerlerin en büyük aşınma süreci ve dindarların dünyevîleştirilmesi ise, câzibedar siyasetle gerçekleştiriliyor. Dindar iktidarı cemaatler üzerine sürerek, birini öbürün aleyhinde kullanıyor. Birini yok ettikten sonra, diğer aleti de kıracağına dikkat çeker Bediüzzaman: Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa, şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. (Bunu hep yapıyor görürdüğü gibi!) Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir. (Nursî, Lem’alar, s. 32.)
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Mısır’daki hadiseleri de kastederek, ülkemizdeki savrulmaları da dikkate alarak “Şimdi Hutbe-i Şamiye okuma zamanı” demişti.
Sadece Hutbe-i Şamiye değil, Münâzarât da, Sünûhat da, Hizmet Rehberi de, hülasa Risale-i Nur okuma zamanı… Okumak ve söylemek yetmez, teşvik ve tatbik etmek lâzım.