"Gerçekten" haber verir 26 Kasım 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Üç kötü huy vardır ki, ümmetim bundan kurtulamayacaktır: Sû-i zan, hased ve birşeyi uğursuz saymak. Bir zanna kapıldığında o zanla hüküm verip öyle hareket etme. Hased ettiğinde Allah’tan affını dile. Bir şeyi uğursuz saydığında, ona itibar edip de işinden geri kalma.

Câmiü's-Sağîr

26.11.2008


Tesânüdünüze zarar vermek için sû-i zan verdiriyorlar

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risâle-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatin katî buldukları bir hakikate dayanmaya pekçok muhtaç bulunan avâm-ı ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle, sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki, bir hakikat var, hiçbir şeye feda edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûp olmaz diye kuvve-i mâneviyesi ve imanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahete iltihaktan kurtulur.

***

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Sakın, sakın münakaşa etmeyiniz; casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir.

Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikâyeyi tekrar ediyorum: Eski Harb-i Umumîde Rusya’nın şimâlinde doksan zabitimizle beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatların bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatle gürültülere meydan vermezdim. Fakat birden asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: “Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz.” Onlar dahi öyle yaptılar, zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular:

“Neden bu haksız tedbiri yaptın?”

Dedim:

“Haklı adam, insaflı olur. Bir dirhem hakkını, istirahat-i umumînin yüz dirhem menfaatine feda eder. Haksız ise ekseriyetle enâniyetli olur; feda etmez, gürültü çoğalır.”

Şuâlar, s. 284

***

Kardeşlerim, sizin zekâvetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatime ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu ahirde hissettim ki, Risâle-i Nur şakirtlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında su-i zan verdiriyorlar, ta birbirini itham etsin. Belki “Filan talebe bize casusluk ediyor” der, ta bir inşikak düşsün. Dikkat ediniz, gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zaten sırrımız yok; fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor, ıslâhına çalışınız, perdeyi yırtmayınız.

Sizin, hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz, hem Risâle-i Nur’u, hem şakirtlerini, hem bu memleketin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta Risâle-i Nur’a çalıştıran ehemmiyetli bir sebep, tesanüdünüzdür ve şevk ve gayretinizdir. Cenâb-ı Hak, sizleri bu hizmet-i imaniyede daim ve muvaffak eylesin. Âmin, âmin.

Umum kardeşlerime taife taife, birer birer selâm ve duâ; ve duâlarını rica ediyoruz.

Emirdağ Lâhikası, s. 95

Lügatçe:

nokta-i istinad: Dayanak noktası.

avâm-ı ehl-i iman: Ehl-i îmânın, mü'minlerin avam tabakası.

dalâlet: İman ve İslâmiyetten ayrılmak, doğru yoldan ayrılma.

şimâl: Kuzey.

su-i zan: Fena, kötü zan, şüphe.

tesanüd: Dayanışma.

inşikak: Ayrılık.

ihtiyat: Tedbirli, düşünceli davranmak.

vehham: Vehim ve kuruntu yapan.

hafiye: Gizli çalışan, casus.

Bediuzzaman Said Nursi

26.11.2008


Sevgiliye kavuşmak

Bir yaprak daha düştü hayat dalından…

9 Kasım 2008’de Ahmet Abiş, nâm-ı diğer “Camcı Ahmet” Ağabey Hakkın rahmetine kavuştu.

Belki beş on defa geçirdiği krizlerden sonuncusunu yaşarken eşine “Hacer, akşam namazını kıldın mı?” diye sesleniyor bahtiyar ağabey!

Hayat memât mücadelesi verdiği o an, “Gelir misin, bana yardımcı olur musun?” ya da “Doktor çağırır mısın, ambulans çağırır mısın?” demesi gerekirken, “Akşam namazını kıldın mı?” diye sesleniyor eşine.

Sâliha bir insan olan Hacer Hanım, elbette “akşam namazı”nı kılmıştır, ama Ahmet Abiş Ağabeyin “zikri” bu!..

“Dervişin fikri neyse, zikri de odur” deyimi, “İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür” gerçeğini ifade eder gibidir.

Sami Cebeci Ağabey, Yeni Asya’nın 12 Kasım 2008 tarihli nüshasında onu birçok yönüyle tahlil etmiş, tasvir etmiş. Köşesini münhasıran tahsis etmiş. Kendisinden Allah razı olsun.

Merhum, âcil olarak yetiştirildiği hastanede vefat etti.

Ölmemek elde değil ki. Cenâb-ı Hak (cc) öyle takdir eylemiş. Yani “Ölümü öldürmeye, kabir kapısını kapatmaya” çare yok.

Şair: “Çaresi olsaydı ömür alırdım / Hayat, ne çabuk harcadın beni” demiyor mu?.. Demesine diyor, ama ömür mü bizi, biz mi ömrü harcıyoruz? Bunun tahlilini iyi yapmalı. Ömrünü ahiret hesabına kullananlara ne mutlu. Dünyasını mes’ud, âhiretini mamur edenlere ne gam…

Cenaze morgda, biz evdeyiz. Fakat ailenin gençlerinde hummalı bir telâş, tekfin işlerini ve defin işlemlerini tamamlamak için yoğun bir koşuşturma…

Düşündüm.

Hayattayken, ayrılıklarına tahammül edemeyeceğimizi zannettiğimiz insanlar vefat ettikten sonra, hızla ayrılış başlıyor. Âdeta onlardan sür’atle uzaklaşmak ister gibiyiz. Ya da, mevtâ, bir istikamete koşar gibi! Çünkü:

Peygamber Efendimiz (asm) Hz. Ali’ye (ra) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Ey Ali! Üç şeyi tehir etme: Vakti gelince namaz kılmayı, yıkanıp kefenlenmiş ve hazır olmuş cenazeyi defnetmeyi, dengini bulunca kızı evlendirmeyi.” Namaz malûm. Kız evlendirme de söz konusu olmadığına göre, demek ki bu koşuşturmalar bir hikmete dayanıyor.

Yine düşündüm: Mevta için dünya bittiğine göre, yeni bir hayat yani ahiret hayatı başlıyor; yani O’na, Sevgiliye kavuşma kapısı aralanıyor onun için. Musalladaki mevta nasıl Sevgiliye kavuşmayı bin can ile bekliyorsa, kucağını açarak kendisini de bekleyenler var elbet. Kimi hesap için, kimi kitap için…

Ve anladım ki Ahmet Ağabeyin bir an evvel yerine teslimi, tehirinden daha hayırlı. Yani, yolcu yolunda gerek.

Ve…

Naaşında, “Camcı Ahmet Abiş” Ağabeyin “cam” gibi parlayan gözlerini göremedim, ama dudaklarındaki tebessüm, ötelerdeki sevdiklerine ve “Sevgili”ye kavuşmanın sevincini yaşıyor gibiydi…

Zaten, Üstadı da: “Mahbûb-u Bâkînin”, “Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsunuz.” “Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz” demiyor muydu?

Hakkında, Cenâb-ı Hakkın rahmet ve mağfiretini diliyoruz.

ALİ RIZA AYDIN

26.11.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır