"Gerçekten" haber verir 17 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Mazlûmun bedduâsından sakının. Çünkü o kıvılcım gibi semâya yükselir.

Câmiü's-Sağîr, No: 88

17.01.2009


Belâların istilâsı, bâzı duâların hususî vaktidir

İmân, duâyı bir vesîlei katiye olarak iktizâ ettiği; ve fıtratı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâbı Hak dahi “Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Sûresi: 77) meâlinde ferman ediyor. Hem, “Bana duâ edin, size cevap vereyim” (Mü’min Sûresi: 60.) emrediyor.

Eğer desen: “Birçok defa duâ ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki, âyet umumîdir; her duâya cevap var,” ifade ediyor.

Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her duâ için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem aynı matlûbu vermek Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.

Meselâ, hasta bir çocuk çağırır: “Yâ hekim, bana bak.”

Hekim “Lebbeyk,” der. “Ne istersin?” Cevap verir.

Çocuk “Şu ilâcı ver bana” der.

Hekim ise, ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binâen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez.

İşte, Cenâb-ı Hak Hakîmi Mutlak, hâzır, nâzır olduğu için, abdin duâsına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzûruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat, insanın hevâperestâne ve heveskârâne tahakkümüyle değil, belki hikmeti Rabbâniyenin iktizâsıyla, ya matlûbunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.

Hem, duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nev'î duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gàyeleri değil. Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir; yoksa, o ibâdet ve o duâ, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa, o duâ, o ibâdet hâlis olmadığından, kabule lâyık olmaz.

Nasıl ki, güneşin gurûbu, akşam namazının vaktidir; hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsûf ve husûf namazları denilen iki ibâdeti mahsusanın vakitleridir. Yani, gece ve gündüzün nurânî âyetlerinin nikaplanmasıyla bir azameti İlâhiyeyi ilâna medâr olduğundan, Cenâb-ı Hak, ibâdını, o vakitte bir nev'î ibâdete dâvet eder. Yoksa, o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi, müneccim hesâbiyle muayyen olan ay ve güneşin husûf ve küsûflarının inkişafları için değildir. Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazının vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bâzı duâların evkàtı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîri Mutlakın dergâhına ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, “Duâ kabul olmadı.” Belki denilecek ki, “Duânın vakti, kazâ olmadı.” Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.

Demek duâ, bir sırrı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli.

Sözler, 23. Söz, 5. Nokta

Lügatçe:

fıtrat: Yaratılış.

iktizâ: Gerektirme.

aynı matlûb: Talep edilenin ta kendisi.

lebbeyk: Buyrunuz.

ünsiyet: Alışkanlık, dostluk.

hevâperestâne: Nefsini arzularına tapar derecede düşkünlük.

heveskârâne: Hevesli bir şekilde.

evlâ: Daha iyi.

ubûdiyet: İbadet etme, kulluk.

semerât: Semereler, meyveler, neticeler.

uhreviye: Ahirete ait, ahiretle ilgili.

küsûf: Güneş tutulması.

husûf: Ay tutulması.

nikap: Peçe, perde, örtü.

azameti İlâhiye: Allah’ın büyüklüğü.

beliyye: Belâ

evkàtı mahsusa: Hususî vakitler.

kazâ: Hükmün yerine gelmesi.

ref’: Kaldırma, hükümsüz bırakma.

nurun alâ nur: Nur üstüne nur.

Bediuzzaman Said Nursi

17.01.2009


Bediuzzaman Said Nursi

Adı Nesim olan oğlum, adı Nisa olan kızım şehit edildi. Zalimâne, canlarına kıydılar.

Adı Ahmet olan abim ve adı Rabia olan kızkardeşim şehit edildi.

Canım çok acıyor Allah’ım.

Artık okulu yok kızımın, artık okunacak ne bir kitap, ne de onu okuyacak bir çocuk yok!

Artık ne bir cami var, ne de orada Rabbe

yönelecek kardeşlerimiz sağ bırakılıyor...

Canım çok acıyor Allah’ım!

Anne babalarının şefkatli, emniyetli kollarında ölüm çocukları buluyor.

Anneler babalar evlâtsız bırakılıyor,

yürekleri kanatılıyor.

Şefkat, merhamet, cesaret sahibi anneler evlâtlarından alınıyor.

Ölüm onları çocuklarının gözleri

önünde buluyor.

Evlâtlar annesiz, babasız yetim kalıyor.

Canım çok acıyor Allah’ım!

En Sevgilinin (asm) ayak bastığı, peygamber memleketi olan mübarek topraklara

zalimler saldırıyor.

Bir kız çocuğunun gözlerindeki korkuyu ve yaşları, yüreğindeki acıyı, kulaklarındaki bomba seslerini, bedenindeki o acı titremeyi gördüm.

Canım çok acıyor Allah’ım.

Ben silemem bunları, sen sil Allah’ım!

Gözleri ışığa sürurla açılsın, gülsün...

Yüreği sevgiye, mutluluğa bıraksın kendini.

Kulakları artık ezanı Muhammedî’yi, gülücükleri, anne babasının sesini duysun.

Bedeni artık huzur bulsun...

Dinsin gözyaşları, bitsin ayrılıklar Allah’ım!

***

Ben suçluyum...

Onların yanında olamadım.

Onları tanımaya, anlamaya çalışamadım.

Geç uyandım gafletten, duâlarımı çok geç gönderdim.

Canım çok acıyor Allah’ım!

Hep beyhûde peşinde koşup, boş şeylere üzüldüm.

Boş şeyleri önemsedim.

Onların dertleriyle dertlenemedim.

Onlarla nimetleri paylaşamadım.

Onlara kucak açamadım, sevgimi veremedim.

Kendimden utanıyorum ve kendimi sana şikâyet ediyorum.

Canım çok acıyor Allah’ım!

Ne kadar güneş gülümsese de Filistin’imin üstüne,

Bombaların dumanları gündüzün de gece yapıyor...

Ne kadar yiyecek bir lokma ekmekleri olsa da,

Yemek için huzurdan mahrumlar.

Ne kadar evleri olsa da, üstlerine ateş yağmuru yağıyor.

Uykuları olsa da, uyumak için hür değiller.

Canım çok acıyor Allah’ım!

Biz güneş altında sıcacık yuvalarımızda, her şeyin en güzeliyle nimetlendirilmişken,

Şikâyet ediyoruz, şükretmiyoruz...

Oysa kardeşlerimiz hepsinden mahrum karanlıkta, zulümât içinde, aç susuz...

Canım çok acıyor Allah’ım!

“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” unutuldu,

“Müminler birlikte olunuz” unutuldu Allah’ım.

Namazda saf durduk, zalimlere karşı da saf durmamızı nasip eyle Allah’ım!

“Müslümanlar tek bir vücuttur”, onların canı yanıyor, benimde canım acıyor Allah’ım.

Yeşil bir dünya yerine gri bir dünyaya bakıyorlar. Fakrımı, acziyetimi sana şikâyet ediyorum.

Kendimi onların yerine koydum da... İrkildim! Ürperdim! Ağladım! Yüreğim yandı! Korktum!

Canım çok acıyor Allah’ım!

İlk defa onlardan olduğumu gördüm, acılarını, sıkıntılarını yaşadım.

İlk defa çocuklarımı Filistinli anneler için sevdim gözyaşlarımla.

İlk defa babama, yetim evlâtlarımız için sarıldım, sıkıca...

İlk defa kendimi sana daha yakın hissettim, cihadı kendimde buldum.

İlk defa bu denli canımı “onlar” için vermeyi istiyorum.

Canım çook acıyor Allah’ım!

Kardeşlerim, evlâtlarım için yüreğim yanıyor,

Mescidi Aksa için acıyor içim.

Sen büyüksün, Sen Rabbü’lÂlemîn’sin!

Mescidi Aksa’yı ve Filistin’imizi zâlimlere bırakmazsın Allah’ım!

Her şeyi bilen, gören Sensin,

Sensin yardımcımız, Sen yardım et Allah’ım!

Bütün niyazlarımız Filistin’imize...

ARZU KONAN

17.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır