"Gerçekten" haber verir 27 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Allah mazlumun ve darda kalmışın imdadına koşulmasını sever.

Câmiü's-Sağîr, No: 2573

27.01.2009


Amerika kadar servetimiz de olsa...

Aziz kardeşlerim, siz kat’î biliniz ki, Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin meşgul oldukları vazife, rû-yi zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için, dünyevî merakâver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz; kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın.

Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fânî hayatta zâlimâne olan düstûr-u cidal dâiresinde, gaddarane, merhametsiz ve mukaddesât-ı diniyeyi dünyaya fedâ etmek cihetiyle, kader-i İlâhi, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî cehennem veriyor. Risâle-i Nur ve şâkirtlerinin çalıştıkları ve vazifedâr oldukları fânî hayâta bedel, bâkî hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel celladının, hayat-ı ebediyeye birer perde ve ehl-i imânın saâdet-i ebediyelerine birer vesile olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde katî ispat etmektedir. Şimdiye kadar o hakikati göstermişiz.

Elhasıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücâdele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nûr-u Kur’ân ile cidaldeyiz. Onların en büyük meselesi—muvakkat olduğu için—bizim meselemizin en küçüğüne—bekaya baktığı için—mukabil gelmiyor. Madem onlar divânelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla takip ediyoruz?

Emirdağ Lâhikası, s. 41, (yeni tanzim, s. 90)

***

Evet, Risâle-i Nur şâkirtlerinin meşgul olduğu vazife, en muazzam olan mesâil-i dünyeviyeden daha büyüktür. Siyasetle uğraşmaya vaktimiz yoktur. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfi gelir. Amerika, İngiliz kadar servetimiz de olsa, yine îmânı kurtarmak dâvâsına hasredeceğiz. Hem, birtakım siyasî işlerle veya birtakım bâtıl cereyanlarla ve fikirlerle uğraşmaya zamanımız yoktur. Ömrümüz kısadır, vaktimiz dardır. Üstadımızın dediği gibi, “Fena şeylerle meşguliyet fena tesir eder, fena iz bırakır.” Husûsan böyle bir asırda, “Bâtılı, iyice tasvir etmek, sâf zihinleri idlâldir.” Evet menfîlikleri öğrenerek mücâdele edeceğim gibi saf bir niyetle başlayıp, menfî şeylerle meşgul ola ola, dînî bağları ve dînî salâbet ve sadâkati eski haline nazaran gevşemiş olanlar olmuştur.

Risâle-i Nur, nûru yerleştirerek zulmeti izâle ediyor, yok ediyor; iyiyi öğreterek, fenayı fark ve tefrik ettiriyor ve vazgeçiriyor; hakîkati ders vermekle, bâtıldan kurtarıyor ve bâtıldan mahfuz kılıyor.

Hulâsa-i kelâm: Biz, ancak Nurlarla meşgulüz. Biz mücevherât-ı Kur’âniye ile iştigal ediyoruz. Bizler, Kur’ân’ın kâinat vüs’atindeki elmas gibi hakîkatlerine çalışıyoruz. Bizler, ancak bâkîye hizmet ediyoruz. Bizler, fâni şeylere emek sarf etmeyiz. Bizim, Risâle-i Nur’la olan hizmet-i îmâniyemiz, başka şeylerle iştigalimize ihtiyaç bırakmıyor, her şeye kâfi geliyor.

Tarihçe-i Hayat, s. 600, (yeni tanzim, s. 1059)

kat’î: Kesin.

şâkirt: Talebe.

fütur: Ara, usanç, gevşeklik.

tevakkuf: Durma, duraklama.

rû-yi zemin: Yeryüzü.

mesâil: Meseleler.

merakâver: Merak verici, düşündürücü.

vazife-i bâkiye: Daimî vazifeler.

düstûr-u cidal: Çarpışma kaidesi.

mukaddesât-ı diniye: Dine ait kudsî ve mübarek sayılan şeyler.

hayat-ı dünyeviye: Dünya hayatı.

perestişkâr: İbadet edercesine seven.

hayat-ı ebediye: Sonsuz hayat, ahiret.

saâdet-i ebediye: Sonsuz mutluluk, Cennet.

ehl-i dalâlet: Doğru ve hak yoldan sapanlar.

cidal: Mücadele.

muvakkat: Geçici.

vüs’at: Genişlik.

idlâl: Dalâlete düşürme, doğru yoldan çıkarma, saptırma

salâbet: Sağlamlık. Metanet, mânevî kuvvet.

Bediuzzaman Said Nursi

27.01.2009


Mazlûm Filistin’e

Peygamberimin Rabbine yükseldiği Aksa

Geçmiş idi meb’us nice Yakûb ve de Musa

İcrâ edivermiş idi binlercesi tebliğ

Hakkın o büyük erleri âyâta mübelliğ

İbretle bakıp onlara ders almalısın ders

İslâmı Filistin ile derk etmeli herkes

Toprakları mâ’nâları hep kanla boyandı

Kudsî o güzel yerde zulüm arşa dayandı

Öldürmek için sanki yaratılmış o ruhsuz

İnsan mıdır? Asla... Nice hissiz ve de yüzsüz

Zulmün ezilen milleti haksız yere ezdi

Artık nice masum iki yüzlülere bezdi

Suçsuz görünüp bizleri barbar diye teşhir

Ayyuka çıkan zulmüne bizden dahi tenfir

Ey çift yüzü vahşetle kararmış be uğursuz

Vahşilere yamyamlara sen maskara yüzsüz

Bir gün konulur mizana mazlûmların âhı

Yüklen denilir Avrupa binlerce günahı

Herkes geçiyor göz yumarak zulmüne heyhat

Hunhar deşiyor parçalıyor dinlemiyor hat

Vurmuş yere alnın yakarır Hakka gönülden

Taş olsa dayanmaz buna fırlar o da yerden

Binlerce şehidin kanı nâ hak yere aktı

Mimsiz medeniyet buna sırtlan gibi baktı

En koskoca devletleri gaflet bürümüş de

Görmez ezilen ahları bir an bile düşte

His yok acımak nerde? Be hey taş mı kesildin?

Salîbe gelen illete sen böyle değildin

Kurtar bizi Rabbim ne denaet bu, ne zulmet

Lutfun ile setr eylemezsen bize rahm et

Ayyuka çıkar ahları Rabbim ne büyük kin

Yıllarca da figan ediyor zâr-ı Filistin

Feryatları halkın dayanır mutlaka Arşa

Zalimler için nâr-ı cahim bin kere yaşa

Zevkin bu senin... Sahneleyip seyrine daldın

Çift yüzlü Frenk kâfiri temsil bunu sandın

Nerden çıkacak zulmüne “Dur!” haykıracak güç

Tavrın o kadar sinsi riyakâr... O kadar güç

Kim razı olur zulme odur kahpe şerefsiz

Mü’min olamaz hiç de şuursuz ve hedefsiz

Yâ Rab! Bu ne vahşet ki görenler diyemez dur

Şahit oluyor zulmüne halklar bütün unsur

Artık unutulmuş itilip ağzına küfrün

Kur’ân’la müeyyed kim o tam millet-i mel’ûn

İnsanlığı batsın, bu ne vahşet ey İlâhî

Rahmet okutur sırtlana ondaki devâhî

Çirkin yüzü, mü’minleri tahkir ededursun

Küstah gülerek çevreye ma’sumları vursun

İnsafı da şefkati de hiç olmamış asla

Katmış önüne körpe, kadın, yaşlı ve hasta

Elbette şahadet ne büyük lütf-i İlâhî

Def etti onun rahmeti binlerce hevâi

Vardır biliniz hem kaderin hissesi bunda

Parlar güneşin kardeş, o sindirme sonunda

Onlarca ezilmiş nice millet bunu aştı

Tahribe boyun eğmedi yıllarca savaştı

Milletleri içten ediyor sinsice ifsat

Bir askeri tercih bine taktik iyi firsat

Yardım eli bekler nice mazlûm... Hani nerde?

İslâm’da olur paylaşı dostlukta, kederde

Gargatları kahrol, geliver va’d-i İlâhî!

Dinsin nice mağdur ve de mazlûmların âhı

Tutmaz elimizden biri senden beri ey Hakk

Bir gün sorulur zalime yaptıkları mutlak

Bir damla da olsun size bizden bu da çığlık

Dinim ki Sabâhî kabul etmez hem ikilik

HASAN ŞEN (Sabâhî) / TRABZON

27.01.2009


VECİZE

Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur’ân’a ait dellâllığımdan ve kuvve-i mâneviye-i imaniyeden ise, elli bin nefer değil, yanlışsınız, meslek itibarıyla elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun!

Bediüzzaman, Mektubat, s. 74

27.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır