"Gerçekten" haber verir 28 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Yargı demokratik olmadan olmaz

Derin çetelerle mücadeleyi “tamamına erdirmek” hiçbir ülkede kolay değildir. Bunun için öncelikle güçlü ve kararlı bir siyasi irade şarttır. İkincisi evrensel hukuku temel alan bağımsız ve tarafsız yargı şarttır.

Türkiye’de ilk iki şart bugün için gerçekleşmiş görünüyor. İlk kez bir hükümet, bu konuda açıkça elini taşın altına soktu. Bunu ne kadarının demokrasiye ve hukuka bağlılıktan, ne kadarının “nefsi müdafaa”dan kaynaklandığının çok fazla önemi yok. Sonuçta yapıyor işte. Hem de derin çetenin savunuculuğuna soyunmuş bir ana muhalefet partisine, kirli medyaya ve her operasyonda sancılanıp feryat eden üst düzey bürokrasiye rağmen yapıyor.

Ama derin çetelerin tasfiyesinin ikinci şartından, yani yargıdan ve yargı bürokrasisinden yana ciddi kaygılar var. Tarihi boyunca ilk kez “adil yargılanma hakkı” ve “masumiyet karinesi” konusunda bildiri yayınlayan, bunu da Ergenekon Davası dolayısıyla yapan Genelkurmay gibi, yüksek yargı organlarının bazı üyeleri de taraf olarak algılanma pahasına sürece müdahil oluyorlar. Özellikle operasyon derinleştikçe, yüksek yargıdan gelen tepkiler, adaletin tahakkuku hakkındaki kaygıları çoğaltıyor.

Bunu sadece bir adalet mensubuna yaraşmayacak ölçüde öfkeli ve politize bir dille konuşan YARSAV adlı derneğin başkanına bakarak söylemiyorum. Bunu, söz konusu örgütün başkanının kullandığı siyasi jargonun yargı çevrelerinden hiçbir kayda değer tepki görmemiş olmasına bakarak da söylemiyorum. Hatta daha vahim olarak, derneğin basın toplantısının Yargıtay’da yapılması da değil asıl mesele (Bu nitelikteki bir derneğe Yargıtay binasının açan, ama “ihsası rey olur” diye görüş açıklamayacağını söyleyen Yargıtay Başkanı unutmamalı ki, ihsası rey sadece konuşarak yapılmaz).

Yargıyla ilgili asıl sorun, yargı erkinin yapısı ve örgütlenme biçimi. Tabii buna bağlı olarak da işlevi.

Biliyoruz ki, Türkiye’de “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin sadece adı var; çünkü bu ilkeye göre her erkin toplum tarafından oluşturulup birbirini dengelemesi gerekirken, Türkiye’de yargı, demokratik sistemlerde rastlanmayacak bir biçimde, toplumdan ve demokratik denetimden bağımsız bir yapı ve işleyişe sahip. Dünyada, yüksek yargı organlarının üyelerinin kendi kendilerini atadıkları başka bir “demokrasi” yok. Yani yargı, oluşumu ve işleyişi bakımından toplumdan ve onun seçtiği organlardan bağımsız, “başına buyruk” bir bürokratik gücü ifade ediyor. Bu onu hem demokratik denetimden azade kılıyor, hem de evrensel hukuka aykırı dar bir resmi/bürokratik çerçeveye mahkum ediyor.

Sonuçta yargı, Türkiye’deki egemenlik ilişkilerinde yönetici zümrenin ve bürokratik yönetim geleneğinin bir parçasını oluşturan, toplumdaki ve dünyadaki değişimden etkilenmeyen, kendisine öncelikle hukuku değil statükoyu ve onun resmi ideolojisini koruma misyonu biçen bir gücü ifade ediyor.

İşte bu yüzden, yüksek yargı mensuplarının adli yıl açılış törenlerinde açıkça ideolojik tarafgirlik ifade eden konuşma yapmaları veya başında bulundukları yargı organlarına ideolojik bir misyon biçmeleri kimseyi şaşırtmıyor. Anayasa’ya açıkça aykırı olmasına rağmen 28 Şubat’taki gibi ülkedeki bir siyasi sorun hakkında silahlı kuvvetlerden brifing almaları yadırganmıyor. Başka bir ülkede hukuku katleden ve ülkeyi kaosa sokan bir “hülle”nin utancıyla insan içine çıkamayacak birine Türkiye’deki yüksek yargının önemli bir bölümünde “bilge kişi” muamelesi yapılabiliyor.

İşte bu yüzden Yargıtay Başkanı “dosya bize gelecek” dediğinde açıkçası ben güven değil kaygı duyuyorum. Çünkü bu kaygı ve güvensizliğin Hrant Dink’i “Türklüğe hakaret”ten mahkum eden Yargıtay kararından, Anayasa Mahkemesi’nin “367 Kararı”na, HSYK’nun Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı meslekten men etmesinden, Adli Tıp Kurumu’nun tartışmalı kararlarına (İ. Şahin’in “hafıza kaybı” raporundan H. Tolon’un GATA’ya sevki gibi tartışmalı kararlardan söz ediyorum) ve Yüksekova Davası’na kadar pek çok sebebi var.

Yargının bu yapısı ve işleyişiyle işimiz kolay değil.

Çözüm için yargı reformu şart. Bugün veya gelecekte, eğer böyle bir tasfiye gereği gibi yapılacaksa, yüksek yargı organlarının demokratik süreçlerden bağımsız olarak kendi kendilerini belirledikleri mevcut yapının değiştirilmesi ve üye seçiminde belirleyiciliğin demokratik rejimlerdeki gibi seçilmiş organlara verilmesi zorunludur. Ancak böyle bir yargı reformu, onu bürokratik yönetim geleneğinin bir parçası olmaktan çıkarıp, mevcut yapıyı, onun aktörlerini ve ideolojisini değil, hukukun evrensel ilkelerine göre adaleti koruyan bir erk haline getirebilir.

Sakın “zihniyet sorunu” demeyin; çünkü zihniyet, yapıdan bağımsız değildir. Yapıyı değiştirin, bugün hukukun işlemesini engellemeye çalışan unsurların aniden demokratlaştığını göreceksiniz.

O zaman asker ve sivil bürokrasinin içindeki derin çeteleri de daha kolay tasfiye edeceksiniz.

Berat Özipek

Star, 27.1.2009

28.01.2009


İsrail, Ergenekon, şok edici benzerlik

Bugün şok edici bir benzerlikten söz edeceğim. Ama önce olayı hatırlayalım: 26 Kasım’da Hindistan’ın Bombay (Mombai) kentine yönelik dehşet verici saldırıları hatırladınız mı? Şık giyimli, BlackBerry telefonlu, ileri teknoloji cihazlarla donatılmış kişiler, Hindistan’ın Wall Street’i, finans başkenti sayılan Bombay’a kanlı bir baskın yapmıştı. “Hindistan’ın 11 Eylül’ü” adı konulmuştu bu saldırıya. Çok sayıda “yabancı”nın rehin alındığı saldırılar, özellikle batılıların bulunduğu lüks otelleri, restoranları, alışveriş yerlerini, karakolları, tren istasyonlarını kısaca kentin hayat damarlarını ve dünyaya açılan kapılarını hedef almıştı.

Şok edici bir saldırıydı. Her zaman olduğu gibi Müslüman gruplar suçlandı. Hindistan’la Pakistan savaşın eşiğine geldi. Sınırlara yüz binlerce asker yığıldı.

“Tetikçiye değil arkasındaki güçlere bakın” diye uyarmış, saldırıyı, “İslam’a karşı oluşturulmaya çalışılan Hristiyan-Yahudi ittifakına Hinduları da dahil etmek. Bir “Hristiyan-Yahudi-Hindu kutsal ittifakı” oluşturmak… “Medeniyetler Çatışması”na “daha güçlü” bir koalisyonla devam etmek” şeklinde yorumlamıştık.

İki yıl önceki tren saldırısına katıldıkları gerekçesiyle iki Hindistanlı subaya dikkat çekmiş, benzer durumun bugün de olabileceğini vurgulamış, Hindistan ordusu içindeki aşırı milliyetçilerin bu saldırıda rolü olabileceğine işaret etmiştik. Hatta aşırı milliyetçilerin “saldırıyı bir iktidar darbesi için hazırladıkları”na ilişkin iddiaları aktarmıştık. Daha neler söylemiştik, hatırlayalım:

“İsrail istihbaratının Hindistan’daki etkisi malum. Bundan önceki bazı saldırılarda Mossad bağlantısı tartışma konusu olmuştu. Ordu içinde önemli bağlantıları var. Keşmir ve Pakistan içlerinde faaliyetteler. Nükleer ortaklık mükemmel devam ediyor. Hindistan pasaportlu Mossad ajanları Pakistan içlerinde operasyonlara katılıyor. Saldırganlardan ele geçirilenleri ABD, İngiliz ve İsrail istihbaratı sorguluyor. Bu örgütlerin çoğu nedense Batılı ülkelerle bağlantılı çıkıyor….”

Hindistan yönetimi, saldırıyla ilgili çok kapsamlı bir soruşturma başlattı. İnanılmaz sonuçlar çıktı ortaya. İnanılmaz dış bağlantılara, Türkiye’deki gelişmelerle ilgili benzerliklere ulaşıldı. Şöyle:

Soruşturma kapsamında, Bombay saldırısından önceki bir saldırıya ilişkin soruşturma kayıtları incelendi. Malegaon bölgesinde daha önce yapılan saldırıya ilişkin sorgu kasetlerinin gösterdiği adresten Bombay saldırganlarına ulaşılmaya çalışılıyor şimdi. Şu cümlelere dikkat edin!

O saldırının arkasında Hindu milliyetçisi bir grubun olduğu ortaya çıktı. Daha bir çok terör saldırısıyla radikal Hindular arasında bağ kuruluyor. Keşmir’de görev yapan Albay Prasad Prohit, sadece saldırılarla ilgili değil, Hindistan genelindeki yapılanma ve dış bağlantıları hakkında şok edici bilgiler verdi. Amaçlarının Hindistan yönetimini devirip radikal Hindu bir devlet kurmak olduğunu, Anayasayı değiştirmek istediklerini çünkü bu yönetim ve Anayasa ile İslamcılarla mücadele olamayacağını söyledi.

Devlet içinde, özellikle ordu içindeki derin yapılanma ortaya çıktı. Bazı milliyetçi partilerin de bu yapılanma ile birlikte olduğu, amaca ulaşmak için saldırı örgütleri kurulduğu, saldırılar yapıldığı, mesela Hindistan’la Pakistan arasındaki “barış treni”nin bu yüzden bombalandığı ortaya çıktı. Örgütlenmenin asker kanadı daha çok Keşmir’de görev yapan subaylardan oluşuyor. Ama dış bağlantısı tüyler ürpertici nitelikte.

Sorgulanan albay, İsrail’le bağlantılarını anlattı. “Böyle bir devlet kurmak için İsrail’den destek istediklerini, Tel Aviv’e gidip görüşmeler yaptıklarını, İsrailliler’in kendilerine ‘önce kendinizi gösterin’ dediklerini, çünkü o zaman planlarının kağıt üzerinde olduğunu, bu yüzden eylemlere girişildiğini” söyledi. İsrailliler onlara “Altı ay bekleyin, göreceksiniz” demiş.

Hindistan derin yapılanması İsrail’den dört şey istemiş:

1- Askeri ekipman ve eğitim. 2- Tel Aviv’de temsil bürosu açmak. 3- Siyasi sığınma hakkı. 4- Kurulacak devleti Birleşmiş Milletler’de savunmak. Karşılığında yeni devletin İsrail’e yakın olacağı güvencesi verilmiş.

Hindistan polisi şimdi, Bombay saldırıları üzerinden bu yapılanmayı çözmeye çalışıyor. Tabi çözerken de kirli bağlantılar ortaya çıkıyor. Bombay saldırılarında öldürülen terörle mücadele sorumlusunun bu araştırmayı derinleştirmek istediği için öldürüldüğü iddia ediliyor.

Ne tuhaf!

Bombay ve daha önceki saldırılarda kullanılan patlayıcılar aynı. Arkasındaki güçler aynı. Hepsinde Müslüman gruplar hedef gösterildi. Hepsinde İsrail’in hedefindeki Pakistan suçlandı. Hindistan üzerinden operasyon yapan bir İsrail söz konusu. Bunların hepsinin adı terörle mücadele oluyor.

Ne tuhaf!

Hindistan’daki derin yapılanmanın iskeletini Keşmir’deki subaylar oluşturuyor. İsrailli uzmanlar Keşmir’de bu subaylarla birlikte. Radikal Hindu ve İslam düşmanı bir devlet kurmak istiyorlar. Ama kesinlikle İsrail’le çok yakın bir devlet.

Ne tuhaf!

Türkiye’deki operasyonlarla ortaya çıkarılmaya çalışılan derin yapılanma ile ne kadar benzeşiyor. Terör saldırıları, Kuzey Irak’ta görev yapmalar, devleti hizaya getirme kaygısı ve dış bağlantılar…

Amaçlar benziyor, yöntemler benziyor, örgütlenme benziyor, kadrolar benziyor. Hepsi birbirine benziyor da tek bir şey ortaya çıkamıyor. Türkiye’deki derin yapılanmanın dış bağlantısı…

İsrail’in Hindistan Ergenekon’u böyle. Peki İsrail Türkiye’de neler yapıyor!

İbrahim Karagül

Yeni Şafak, 27.1.2009

28.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır