"Gerçekten" haber verir 30 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Statüko direniyor

Türkiye’de statükonun değişime direnme konusunda her türlü mahareti sergileyecek kadar güçlü olduğunu yazar dururuz.

Bu ‘statüko’nun, resmi-legal unsurları yanında, adına ‘derin devlet’ de denen illegal bir ayağı bulunduğunu da... Dahası, demokrasi olmak iddiasındaki bir rejim için tuhaf ama, Türkiye’de irikıyım medyanın da devletin hukuka bağlı ve saydam hale getirilmesi çabalarına direnen güçler arasında yer aldığını da biliyoruz.

Bir süredir gündemde olan ‘Ergenekon’ kovuşturmasının halihazırdaki gidişatı ne yazık ki bu bilgilerimizi teyit ediyor. Gerçekten de, son haftalarda yoğunluğu iyice artan karşı kampanya yüzünden bu kovuşturmanın akamete uğraması ihtimali belirmiştir. Kovuşturulan, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye kasteden karanlık bir örgüt değil de iktidar partisinin muhalifleriymiş havası yarattılar. Bu karanlık örgütün değil de hükümetin kovuşturulması gerektiğini söylemelerine az kaldı!...

Bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü tabulaştırılmış ideolojik referansını hukuksuzluklara ve devlet kötülüklerine karşı bir kalkan olarak kullanmak Türkiye’nin ‘rejim’inin doğasında var. Baksanıza, ne kadar şaibeli adam varsa, hepsi ‘Atatürkçü olduğumuz için kovuşturuluyoruz’ diyor. Bu dokunulmazlık kalkanı olmasaydı, sırf AKP’nin hükümet olduğu bir dönemde yürütüldüğü için böylesine hayati bir kovuşturmayı karalamak bu kadar kolay olabilir miydi?...

Bırakınız olağanüstülüğü, bu rejimin olağan çerçevesi bile ‘Devlet’in demokrasiye ve hukuka direnmesini ve kontrolü hiçbir zaman demokratik güçlere bırakmamasını meşrulaştırmaya yarıyor. Çok mütevazi ‘sivil anayasa’ girişimlerine bile statüko güçlerinin geçit vermemesinin temel nedeni budur. Devletin ideolojik karakterinden soyutlanması düşüncesine şiddetle karşı çıkmalarının nedeni de budur. Çünkü, referansı sadece hukuk ve halk iradesi olan demokratik bir rejimde karanlık emellerini ve kirli çıkarlarını maskelemelerine yarayacak bir dayanak bulamayacaklarını çok iyi biliyorlar.

Gerçi, kışkırtmayı tasarladıkları ‘zinde güçler’ nezdinde halá etkili olsa da, bu tür ideolojik veya ‘hikmet-i hükümet’çi gerekçelerle toplumu eskisi kadar kolayca ikna edemeyeceklerini de fark etmiş görünüyorlar. Bunun için olsa gerek, tam bir ikiyüzlülükle, şimdi de yedek bir güç olarak ‘insan hakları’ ve ‘hukuk’ söylemini devreye soktular.

Şimdiye kadar, yaptıkları manipüle edilmiş haber ve yorumlarla ve satır aralarına sıkıştırdıkları alaycılıkla insan hakları savunuculuğunun Türkiye’ye zararlı olduğu düşüncesini okuyucularının bilinç altına yerleştirmeye çalışanlar, dahası insan hakları savunucularının ‘devlet düşmanı’ veya ‘bölücü’ olduklarını haykıran ve onları hedef gösterenler, meslektaşlarını ‘derin devlet’in istediği şekilde hainlikle yaftalayanlar, katilleri açıkça ‘kahraman’ ilán edenler, devlet güçlerini özgürlüklerini kullanmaya çalışan kimi yurttaş gruplarının üstüne kışkırtanlar, sivil yönetimi orduya şikáyet edenler... şimdi kalkmış insan haklarından ve hukuktan bahsediyorlar!...

Kısaca, resmi olanları ve sivil görünümlüleriyle bütün statüko güçleri Ergenekon kovuşturmasını akim bırakmak için akla gelebilecek her yolu deniyor. Atatürkçülük savunması tutmazsa, insan hakları savunucusu kesiliyorlar. O da olmazsa, mahut ‘367 formülü’ gibi yeni bir hukuk karikatürü keşfedebilirler.

Bütün bunlardaki ikiyüzlülükleri aşikár olsa bile, itiraf edelim ki, başarılı olma şansları yine de var. Onun için, Ergenekon kovuşturmasının hukuka ve demokrasiye gerçekten hizmet edecek, devlet içindeki karanlık güçleri tasfiye etmenin yanında bunların sözde sivil uzantılarını da teşhir edecek bir şekilde sonuçlanacağından o kadar emin olmayalım.

Mustafa Erdoğan

Star, 29.1.2009

30.01.2009


‘40 savcı yetmez, 367 olsun!’

Uzun söze gerek yok; dünkü gazetelere göz atmak bile kâfi. İşte Vatan’ın sürmanşeti: ‘Erdoğan’a dava açan savcı Ergenekon’a’. Gazete, meramını tam ifade edebilmek için bir de başlığın yanına kırmızı bir zemin atıyor ve şu cümleyi ekliyor: ‘HSYK’dan ilginç atama’.

Akşam gazetesi de olayı ‘Ergenekon’a 3 özel savcı’ manşetiyle yayınladı dün. Savcılar hakkında tek tek bilgi veren gazete üç kişiden biri olan Rasim Işıkaltın için ‘Erdoğan’a dava açtı, Öz’den daha kıdemli’ demeyi de ihmal etmiyor. Öz dediği, Ergenekon soruşturmasını yürüten Zekeriya Öz.

Dünkü Zaman, bir kenara konulacak kadar arşiv değeri taşıyor. Bir gün ‘Ergenekon davası yargı eliyle nasıl örtbas edildi ya da edilmeye çalışıldı?’ sorusu yöneltildiğinde bu arşiv belgesini çıkarıp dostlarınızla paylaşabilirsiniz. Tarihçilerin değerlendirme biçimi kuşkusuz daha kalıcı ve daha etkin olacaktır. Çünkü bu atamaların nasıl kafa karıştırdığı anlatılıyordu manşetimizde. Düşünebiliyor musunuz iki hafta önce Aydınlık Dergisi HSYK’ya emir kipinde yapılmış bir çağrıda bulunuyor ve diyor ki: ‘Soruşturmaya gerçek savcıları atayın!’ HSYK buna boyun eğer mi? Sanmam; ama bu aşamada yapılan tayinler oldukça düşündürücü.

Keşke Ergenekon soruşturmasıyla ilgili telkinler, sadece aşırı bir derginin azgın söyleminden ibaret olsaydı. Keşke! Kamuoyu, son atamaları Ergenekon soruşturmasını savsaklamak isteyen bir zümrenin operasyonu gibi algıladı. Sabih Kanadoğlu’nun öncülüğünü yaptığı, YARSAV Başkanı’nın şedit beyanlarla desteklediği ‘40 savcı atansın’ kampanyası devreye girmiş gibi bir görüntü var ortada. Genç Siviller hareketi dün sokaklardaydı ve diyordu ki ‘40 savcı yetmez, 367 savcı atayın’. Haksız mı bu gençler? Meseleyi kırkayak işine çevirenler niçin korkuyor?

Soruşturma derinleştikçe iki ilginç gelişme birden yaşanıyor; 1- Her gün biraz daha somut bilgilere, belgelere ulaşılıyor. Yer altından çıkarılan bombalar çok korkunç gerçekleri işaretliyor. Korkudan ne yapacağını bilemeyen örgüt mensupları parklara, bahçelere, sokaklara adeta cephaneler terk edip kaçıyor. 2- Örgütle ilgili somut deliller bulundukça, mutlu olması gereken bazı yargı ve medya çevreleri soruşturmanın derinleştirilmesinden rahatsız oluyor. Ayak oyunlarının biri bitiyor, öbürü başlıyor.

Genel kanaat şudur: ‘Ne zaman kritik bir dava olsa HSYK, tartışmalı bir karara imza atıyor, sonra bazı çevreler devreye giriyor, adaletin tecellisine engel oluyor.’ Adeta birileri kollanıyor, derin ilişkiler stratejik atamalarla sümen altı ediliyor...’ Şemdinli Davası’nda da böyle olmuştu. Önce genç bir savcının hayatı karartıldı, ardından atamalar yapıldı. Susurluk hâkimi de bir anda değiştirilmiş, yerine gelen (şu anda da Ergenekon zanlılarının avukatlığını yapan) hâkim işi basit cezalarla savuşturmuştu. Geçenlerde Zaman’da bir haber yayınlandı. YARSAV ikinci başkanı AK Parti’ye bakacak deniyordu haberde. Başsavcı aynı gün yazılı açıklama yaptı, teessüflerini bildirdi. Oysa haberi ilk veren Zaman değil; ANKA haber ajansıydı. Üstelik ‘Bu habere kızacağına daha dikkatli atama yap lütfen’ itirazına verilecek makul cevap da yoktur. Ya YARSAV, yargıda çalışan üyeleri adına davalarla ilgili görüş bildirmeyecek; ya da hukuki kimliği belirsiz bu çatı altında toplananlar böyle kritik davalarda görev almayacak. İhsas-ı rey diye bir şey yok mudur bu ülkenin hukukunda?

Neyse ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı daha atamaların yapıldığı gece ‘Görevlendirmelerin Ergenekon’la ilgili olmadığını, diğer soruşturmalar için doğan ihtiyacın karşılandığını’ söyledi. Adalet Bakanlığı’na yakın çevrelerin kanaati de böyle. Buna da şu tarz itirazlar geliyor: ‘Zaten bu görevlendirmeler aşamalı bir plan olarak devreye sokuluyor. Şimdilik başka görev denecek, sonra Ergenekon davasına içerden müdahale edilecek ve baskı uygulanacak.’ Şimdi gözler İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin ve Vekili Çolakkadı’da olacak. Bakalım YARSAV, Aydınlık Dergisi, Kanadoğlu, CHP gibi blokların oluşturduğu operasyonel kumkuma başarılı olacak mı? Bir başka tabirle, Ergenekon soruşturmasının derinleşmesinden endişe eden bazı derin çevreler bu davayı sabote edebilecek mi?

Ekrem Dumanlı

Zaman, 29.1.2009

30.01.2009


Şok eden fotoğraf

Dünkü Türkiye gazetesinde Nuri Elibol belki de Ergenekon tartışmalarındaki en çarpıcı tanıklıklardan birini satır aralarına gizlemişti.

Şöyle diyordu Elibol: “Bir gezetede dün itirafçı Abdülkadir Aygan’ın dönemin asayiş jandarma komutanı Korgeneral Necati Özgen ve Mesud Barzani ile aynı masada çekilmiş fotoğrafını gördüğümde adeta şok oldum. Bir itirafçının nerelere kadar girmesine izin verildiğinin bir kanıtı adeta. Yanlıştır, bu yanlış bugün de devam ediyorsa ivedi düzeltilmelidir. (..) Devletin menfaatini koruyorum derken suç işlemeyi mubah sayarsanız hem devlete, hem kendinize inanılmaz zararlar verirsiniz.”

Bu sözlere neden bu kadar önem verdiğimizi sorabilirsiniz; benzerlerini siz de söylüyorsunuzdur.

Bu sözlere verdiğim önem söyleyenden kaynaklanıyor.

Nuri Elibol, asker kökenli bir gazeteci. Özel Kuvvetler’den binbaşı rütbesiyle emekli olduktan sonra gazeteciliğe başlamıştır.

Söz ettiği fotoğrafın Nuri arkadaşımızı neden ‘şok’ ettiğini anlayabiliyorum. Muhtemelen binbaşı rütbesiyle çok önemli bir olayı rapor etmek, ya da izin almak için bile kudretli bir bölge komutanının yanına girmeye izni yoktu. Yine de onun gönderdiği görevlere ucunda ölüm olduğunu bile bile gözünü kırpmadan gideceği kudretli komutanlardan birisi, şimdi Irak’taki Kürt federasyonunun başkanı olan biriyle görüşmeye, daha düne kadar Nuri ve komutasındaki Mehmetçiklere kurşun sıkan bir katille giriyor, kameraya gülümseyerek poz veriyordu.

Murat Yetkin

Radikal, 29.1.2009

30.01.2009


Ergenekon gariplikleri...

Asrın davası herkesi şok etti. 11 dalgada, tutuklu sayısı 100’e ulaştı.

Gözaltı sonrası serbest kalanların büyük kısmı ise tutuksuz yargılanacak.

Garip bir şekilde, tutuksuz bazı sanıklar, her gün davanın seyrini etkileyebilecek yazılar yazıp, beyanatlar veriyor.

“Savcı sayısı 40’a çıkmalı” diyorlar ve o yönde gelişmeler oluyor.

İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek ve Ergenekon sanıklarının yazılar kaleme aldığı Aydınlık dergisi, “HSYK’ya Çağrı: Soruşturmaya Gerçek Savcılar Atayın” diye başlık atıyor.

Bir hafta içerisinde HSYK tarafından 3 yeni savcı atanıyor.

İşçi Partisi ile ilgili tek ilginç gelişme bu da değil.

Partinin lideri Doğu Perinçek, örgüt yöneticisi olmaktan yardımcılarıyla birlikte tutuklu.

Parti bürolarında, birçok gizli belgenin yanı sıra, ordu içerisinde örgütlenme Karargah Evleri ile ilgili belgeler de bulundu.

Ancak, yüzde 47 oy alan AK Parti dahil, onlarca partinin kapatılmasını talep eden savcılarımız, her nedense İşçi Partisi’ne dava açma gereği duymuyor.

Ergenekon’da gariplikler bunlarla da bitmiyor.

Bir sürü cephanelik ortaya çıkarılıyor.

Ortalık mantar gibi mermi kaynıyor.

Faili meçhuller, suikastlar, kaos çıkaracak eylemler, bombalı saldırı planları deşifre ediliyor...

Peki istihbarat örgütleri şimdiye kadar neden sadece izlemekle yetindi?

Gerçekleşen eylemler neden önlenemedi?

Bürokratları, esnafı, öğrenciyi bile tek tek fişleyen “BÇG”, “CÇG” gibi darbeye hizmet eden birimler, neden hukuk dışı bu yapıyı fark edemedi?

Ordu içerisinde ve emniyette gerçekleşen hukuk dışı örgütlenme neden tespit edilemedi?

Boşuna dememişler, “Şahin gözündeki merteği görmez” diye...

Ergenekon’un sırrı, sanırım bu garipliklerde saklı.

Umarım, soruşturma ve adil yargılama süreci, bu olumsuzluklardan etkilenmez.

Sonuna kadar gitmek mümkün olur.

Türkiye, huzurlu bir toplum ve refah içinde bir demokrasiye ulaşmak için, bu garipliklerin üstesinden gelmek zorunda.

Her şeye rağmen, geleceğin daha iyi olacağına olan inancımı koruyorum. Peki ya siz?

Erhan Başyurt

Bugün, 29.1.2009

30.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır