"Gerçekten" haber verir 06 Nisan 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Lahika

Âyet-i Kerime Meâli

Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğininkini daraltır. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir.

Ankebut Sûresi: 62

06.04.2009


Kanaat ve iktisat, rızkınızı temin eder

Üçüncü Desîse-i Şeytaniye

Tamah yüzünden çoklarını avlıyorlar.

Kur’ân-ı Hakîmin âyât ve beyyinâtından istifaza ettiğimiz kat’î bürhanlarla çok risâlelerde ispat etmişiz ki, meşrû rızık, iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil, belki acz ve iftikarın nispetinde geliyor. Bu hakikati gösteren hadsiz işaretler, emâreler, deliller vardır. Ezcümle:

Bir nev’î zîhayat ve rızka muhtaç olan eşcar yerinde durup, onların rızıkları onlara koşup geliyor. Hayvânat, hırsla rızıklarının peşinde koştuklarından, ağaçlar gibi mükemmel beslenmiyorlar.

Hem hayvânat nev’înden balıkların en aptal, iktidarsız ve kum içinde bulunduğu hâlde mükemmel beslenmesi ve umumiyetle semiz olarak görünmesi, maymun ve tilki gibi zekî ve muktedir hayvânat sû-i maişetinden alîz ve zayıf olması gösteriyor ki, vasıta-ı rızık iktidar değil, iftikardır.

Hem, insanî olsun, hayvanî olsun, bütün yavruların hüsn-ü maişeti ve süt gibi hazine-i rahmetin en lâtif bir hediyesi, umulmadık bir tarzda onlara zaaf ve aczlerine şefkaten ihsan edilmesi; ve vahşî canavarların dıyk-ı maişetleri dahi gösteriyor ki, vesile-i rızk-ı helâl acz ve iftikardır, zekâ ve iktidar değildir.

Hem dünyada, milletler içinde şiddet-i hırsla meşhur olan Yahudi milletinden daha ziyade rızık peşinde koşan olmuyor. Halbuki zillet ve sefalet içinde en ziyade sû-i maişete onlar maruz oluyorlar. Onların zenginleri dahi süflî yaşıyorlar. Zaten ribâ gibi gayr-ı meşrû yollarla kazandıkları mal, rızk-ı helâl değil ki meselemizi cerh etsin.

Hem çok ediplerin ve çok ulemanın fakr-ı hâli ve çok aptalların servet ve gınâsı dahi gösteriyor ki, celb-i rızkın medarı zekâ ve iktidar değildir, belki acz ve iftikardır, tevekkülvâri bir teslimdir ve lisan-ı kal ve lisan-ı hâl ve lisan-ı fiil ile bir duâdır.

İşte bu hakikati ilân eden “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.” (Zâriyat Sûresi, 51:58.) âyeti, bu dâvâmıza o kadar kavî ve metin bir bürhandır ki, bütün nebâtat ve hayvânat ve etfal lisanıyla okunuyor. Ve rızık isteyen her taife, şu âyeti lisan-ı hâl ile okuyor.

Madem rızık mukadderdir ve ihsan ediliyor ve veren de Cenâb-ı Haktır. O hem Rahîm, hem Kerîmdir. Onun rahmetini itham etmek derecesinde ve keremini istihfaf eder bir sûrette, gayr-ı meşrû bir tarzda yüz suyu dökmekle, vicdanını, belki bazı mukaddesâtını rüşvet verip, menhus, bereketsiz bir mal-ı haramı kabul eden düşünsün ki, ne kadar muzaaf bir divaneliktir!

Evet, ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahâlı satar. Bir senelik hayat-ı dünyevîyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebedîyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı İlâhîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır.

Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tamah yüzünden yakalasalar, geçen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi numune-i imtisal ediniz. Sizi bütün kuvvetimle temin ederim ki, kanaat ve iktisat, maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder. Bahusus size verilen o gayr-ı meşrû para, sizden, ona mukabil bin kat fazla fiyat isteyecek. Hem her saati size ebedî bir hazineyi açabilir olan hizmet-i Kur’âniyeye sed çekebilir veya fütur verir. Bu öyle bir zarar ve boşluktur ki, her ay binler maaş verilse, yerini dolduramaz.

Mektûbât, s. 406, (yeni tanzim, s.709)

Lügatçe:

tamah: Aşırı arzu, hırs, açgözlülük.

beyyinât: Açık deliller, bürhanlar.

iftikar: Fakirliğini bilmek, alçakgönüllülük.

eşcar: Ağaçlar.

hüsn-ü maişet: İyi ve güzel geçinme.

dıyk-ı maişet: Geçim darlığı.

ribâ: Faiz.

etfal: Çocuklar.

06.04.2009


Nefsi terbiyede Esmâ-i Hüsnâ metodu

İnsan küçük bir âlem… Öyle ki âlemde ne varsa bir numunesi de insanda mevcut… Âlem, esmâ-i hüsnânın her birisinin tezahür ettiği bir ayna… İnsan da madem küçük bir âlem… Biz de esmâ-i hüsnanın bir aynası hükmündeyiz… Üzerimizde Esmâ-i Hüsnâ’nın akislerini taşıyoruz. Bunu bizzat kendimizi düşünerek hayal edelim…

Ben bir esmâ âyinesiyim... Görmemde Basîr ismi, işitmemde Semî ismi, azaların mükemmel düzeninde Alîm, Hakîm isimleri, dış görünüşümde Zâhir, göremediğim deri altında Bâtın ismi çıkıyor karşıma… Her gün yepyeni bir esmâ âyinesi olarak uyanıyorum. İşte bu beni kıymetlendiriyor… Beni nasıl kıymetlendirirse diğer dost ve ahbabımızı da öyle kıymetli kılıyor… İşte bu tefekkürî hâl mânevî bir haz yaşatıyor insana… Öyle ki dostunu dahi incitmekten uzak durmana bir sebep olabiliyor... Zira o da bir esmâ âyinesi… Onda tecelli eden Esma-i Hüsna hatırına kırmamaya gayret edersin ahbabını… “Onu incitirsem Esma-i Hüsnayı da incitmiş gibi olurum” diye düşün. Bu nefsi terbiyede güzel bir metottur. Nefsi bu şekilde sakinleştirebiliriz. Böylelikle adavet hasleti, yerini muhabbete bırakır...

Nefsi terbiyede Esma-i Hüsna metodunu kullanmak bir ihtiyaçtır. Hepimiz nefsi tanıyoruz… Nefsin kendi özelliği heva ve heveslerinin peşinde koşması, kimi zaman gurur, kibir ile yaşaması… Hatta dahası, Allah muhafaza, riyakârlık yapması ve Rabbine karşı edepsizce davranması…

Kendine bir yücelik dâvâsında bulunur nefis… Eğer onun azığını verirseniz şımarır… Kendini büyütür de büyütür… Her istediğini yapmak, gurur, kibir ve riyakârlığa meylettirecek davranışlar içinde bulunmak nefsin yiyeceğidir… Kendine faraza bir rablik vasfı veren terbiyesiz nefse karşı en güzel tedavi yöntemi nedir? Rabbimizin en güzel isimleriyle onu terbiye etmek… Her bir esmâ, nefsin hastalığına bir şifa kaynağı…

Meselâ Halîm ve Rahîm ismi öfke hastalığına karşı insanın şefkat hislerini ziyadeleştirebilir… Kuddüs ismi, ruhu fenâ hal ve düşüncelerden temizler. Mücemmil ismini de güzel bir ahlâka sahip olmak niyetiyle okuyabiliriz… Esma-i Hüsnâ’nın mânâlarını okuyup; nefsinizdeki eksikliğe karşı bu isimlerle duâda bulunabilirsiniz.

Eğer ameliyatlık ise nefis… Yani gaflet uykusunda, ülfet hastalığına yakalanmışsa onun da tedavisi mümkün. Güzel bir manevî tefekkür ameliyatı ile İnşallah şifaya kavuşur… Tefekkür esmaya açılan bir pencere hükmünde. Öyleyse tefekkürü huy edinmeliyiz. “Kalplerinizi murakabeye alıştırın. Çokça tefekkür edin ve ibret alın”1 hadis-i şerifi bizi tefekkür etmeye teşvik eder.

İnsan her yeni güne yepyeni bir ferd olarak uyanır, demiştik. Bu yüzden her yeni günde nefsi de yenileme ihtiyacı var. Alışkanlık edip gün içinde esmâ zikrini söyleyebiliriz. Bu, insanı nefsin mânâsız ısrarına ve lüzumsuz gevezeliğine karşı donanımlı kılar. Mânen kuvvetlendirir. Cenâb-ı Hakk’a yakınlaştırır. Burada yapmamız gereken bu eylemi bir defalığına mahsus değil, her an yaparak güzel bir alışkanlığı elde edebilmektir. Evde, otobüste, ev işi yaparken… İçimizden ya da sessizce, duruma göre Esmâ-i Hüsnâyı söyleyebiliriz. Ne kaybederiz ki? Her an yepyeni pencereleri aralamak için bir fırsat… Ânı değerlendirmek bize kalmış.

Her günün her ânı tefekkür halinde olan bir insan Esmâ-i Hüsnâ yolculuğunda epey mertebe kat etmiştir. Hatta nefsi terbiyeye durmuş, kalbinin sesini dinlemektedir… Kalbin içi tefekkürle, zikirle dolarsa huzur bulur… “Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzura kavuşur”2 âyeti bizi bu yöne teşvik eder.

Hasta bir kalp maneviyata da tesir eder. Bu yüzden kalp ile başlamalı tezkiyeye. En temiz ve saf kalması gereken aza kalptir. O mânen yorgun ve hasta düşerse bedenin dengesi sarsılır. Nefis ön plana çıkar. Bu yüzden kalbi huzurlu kılmalı. “Kalp, organların hükümdarıdır. Hükümdar iyi olunca emrindekiler de iyi olur. Bozuk olunca emrindekiler de bozulur.”3

Şu hadis-i şerifle noktalayalım sözümüzü: “Allah’ın kulunu sevmesinin belirtisi, Allah’ı anmayı sevmektir. Allah’ın kula buğzetmesinin belirtisi ise, kulun aziz ve celil olan Allah’ı anmaktan hoşlanmamasıdır.” 4

“Allah’ı anmayı sevenlerden” olmak duâsıyla…

Dipnot:

1- Câmiü’s- Sağîr, 2731

2- Ra’d Sûresi, 13:28

3- Câmiü’s- Sağîr, 2773

4- Age. 2650

FATMA ALTUNER

06.04.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır

Kurumsal Linkler:
Bediüzzaman Haftası - Risale-i Nur Enstitüsü - Yeni Asya Vakfı - Demokrasi100 - Yeni Asya Gazetesi - YASEM - Bizim Radyo
Sentez Haber - Yeni Asya Neşriyat - Yeni Asya Takvim - Köprü Dergisi - Bizim Aile - Can Kardeş - Genç Yaklaşım - Yeni Asya 40. Yıl

Reklam Linkleri:
Risale Yorum- Risale Çocuk- Oktay Usta - Euro Nur - Fıkıh İnfo- Ahmet Maranki- Cevşen - Yeni Asya Barla - Makdis