08 Temmuz 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Gül’ün Urumçi gezisinden on gün sonra Çin katliâmı!

Bir zamanlar “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” diye tanımladığımız yeryüzünün en kaotik kuşağının Doğu sınırından, Çin Seddi bölgesinden, bazılarının Sincan ya da Xinjiang dediği Doğu Türkistan’dan gerçekten çok kötü haberler geliyor. Tibet gibi, Çin’in sonradan işgal ettiği, yıllardır insan hakları ihlalleri ve etnik kıyımın her türünün sahnelendiği Uygur Türkleri’nin ülkesinde Pazar günü yaşanan çatışmalarda, daha doğrusu kıyımda 140 kişi öldü, 800 kişi yaralandı. Yerel kaynaklar ölü sayısını yüzlerle ifade ediyor. Onlara göre beş yüz civarında ölü, binlerce yaralı var. Rakamlan dışında, Pekin yönetiminin sansürüne rağmen olayın niteliği az çok netleşti.

Çatışmalar, Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de yaşandı ama çevredeki başka şehirlere de sıçradı. Ellerinde bıçak, sopa ve taşlar olan kalabalıklara tanklarla, askeri araçlarla, silahlarla müdahale edildi. Sadece bir oturma eylemiyle başlayan demokratik tepki sonra Uygur Türkleri ile Han Çinlileri arasında etnik çatışmaya dönüştü. Ardından Çin güvenlik birimlerinin kıyımı…

Aslında gerilim daha önce Çin’in Hong Kong sınırındaki Guangdong eyaletindeki bir oyuncak fabrikasında başladı. Yerel bir gazete, Uygurlar’ın iki Çinli kadına tecavüz ettiğini iddia edince fabrikadaki Çinliler beraber çalıştıkları Uygurlara saldırdı. İki Uygur hayatını kaybetti. Uygur gençlerinin, genç kızlarının fabrikalarda adeta köle gibi çalıştırılmasının verdiği öfke, onlarca yıldır devam eden etnik tansiyon, iki Uygur’u öldürenlerin cezalandırılmaması, Doğu Türkistan’da hep varolan gerilimi ateşledi. Urumçi’de önce oturma eylemi başlatıldı. Güvenlik güçlerinin sert müdahalesi çatışmaları başlattı.

Sıkı yönetim ilen edildi, elektrikler kesildi, hayat durdu. Urumçi’de insan avı başlatıldı. Reuters’a göre, 203 mağaza, 14 ev, 190’ı otobüs olmak üzere 216 araç yakıldı, 2.3 milyon nüfuslu kent çatışma alanına döndü. İbadetlerin bile sınırlandığı, medyanın sınırlandığı, toplantı yasağı bulunan kentin diğer şehirlerle bağlantıları kesildi. İnternet iletişimi bile durduruldu. İran’daki gösterilerde etkin biçimde kullanılan Twitter bloke edildi. Pekin, gerilimi dış güçlere bağladı.

Doğu Türkistan artık sadece Uygurlar’ın ülkesiyken Çin işgali altına giren, yıllardır bağımsızlık mücadelesi veren, bu mücadelenin çok ağır bedellerini ödeyen bir ülke değil. Son yıllarda keşfedilen zengin petrol ve doğal kaynaklar bölgeyi bir anda dünya gündemine soktu. Önceden bağımsızlık mücadelesi dikkate alınmazken şimdi adeta “Hazar” enerji kaynakları gibi dikkat çeker oldu. Pekin, Rusya ve Orta Asya ülkeleriyle yaptığı dev enerji projelerini bu bölge ile birbirine bağladı.

Ne garip; bu olaylar Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Pekin temaslarından, Urumçi’yi ziyaretinden on gün sonra yaşandı. Son derece başarılı bir ziyaret olarak görülen, milyar dolarlık projelerin konuşulduğu, milletvekillerinin Uygur halk dansları topluluğu ile sahneye çıktığı kare ile hatırlanan ziyaretin, iki ülke ilişkilerini daha da güçlendirmesi beklenirken nasıl olduysa rüzgar tersine döndü. Doğu Türkistan tarihinin en kanlı olaylarından biri daha yaşandı. Bu durumun; gerçekten de ciddi biçimde irdelenmesi gerekiyor. Yaşananlar her ne kadar, bölgenin kronik sorununun hâlâ canlı olduğuna işaret etse de, Gül’ün ziyaretinden on gün sonraya denk gelmesi son derece düşündürücü.

Türkiye, 2001 yılından bu yana, (daha daha önce başladı) Doğu Türkistan muhalefetinin Türkiye’deki faaliyetlerini kısıtladı. Mesut Yılmaz’ın o ünlü genelgesiyle, başbakanlığı döneminde, bir devlet yetkilisinin bu çevrelerin etkinliğine katılması yasaklandı. Pekin-Ankara arasında balayı dönemi başladı. Hemen her bakan bir ya da birkaç kez Pekin’i gitti. Hatta Türkiye’yi yılda iki milyon Çinli turist gelirse ne kadar kazanırız hesapları yapıldı. O hesaplara rağmen bugün Türkiye’ye gelen turist sayısı on beş bin civarında! Uygur muhalefeti böylece Türkiye dışına çıkarıldı. ABD’de sürgün hükümeti kuruldu.

Olayın kaynağı elbette yerel sıkıntılar. Doğu Türkistan halkıyla Pekin arasında onlarca yıldır devam eden gerilim. Etnik sorunlar… Çin’in bu bölgede tam anlamıyla bir katliam tarihi var. Ama çatışmaların zamanlaması, Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden on gün sonra yaşanması çok kötü. Avrasya hattında kaos Doğu’ya kayıyor. İran ve ötesine. Pakistan-Afganistan’da yoğunlaşıyor. Tam bu sırada Doğu Türkistan karışıyor. Bu, Türkiye’ye karşı da yapılmış bir şey olmasın!

Yeni Şafak, 7.7.2009

İbrahim Karagül

08.07.2009


Sehven albay!

TSK üstündeki spekülasyonların yol açtığı gerginlikler, güven duygusunda aşınma yaratmıştır.

Askerler olumsuz yaklaşımları her zaman önleyemezler ama etkilerini azaltabilirler. Bunun ilk şartı, sonradan doğru olmadığı ortaya çıkacak sözler söylemekten sakınmalarıdır.

Orgeneral Başbuğ’un, bulunan gömülü mühimmat konusunda verdiği bilgilerin bir kısmı doğrulanmadı. Acaba yanlış bilgiyi Genelkurmay Başkanı’na veren sorumlu, başkalarına da ibret olacak etkinlikte bir cezaya çarptırıldı mı?

Geçen hafta önce tutuklanıp sonra 24 saat geçmeden tahliye edilen Kurmay Albay Dursun Çiçek’in Askeri Savcılık’taki ifadesinin altına attığı imzanın hikâyesi...

Albay Çiçek, darbe belgesi diye anılan kâğıdın üstündeki imzadan çok farklı bir imza koymuştu ifadesinin altına. Nedeni sorulduğunda “Üç yıldan beri bu imzayı kullandığını” söylemişti.

Sonra İstanbul C. Savcılığı’nda ifadesini düzeltti:

“O imzayı ilk kez Askeri Savcılık’ta kullandım. Üç yıl önce bu imzayı kullanmaya başladığım beyanını sehven yaptım!”

Sehven... Yani yanlışlıkla.

Böyle bir mazeret kabul edilemez. Albay Çiçek’in bu yalpasının, aslı bulunamayan belgenin “kâğıt parçası” olduğu konusunda oluşan inancı bile zedeleyeceği bilinmelidir.

TSK’nın güvenilirlik puanı niçin düştü?

Eskiden bir albayın yalan söyleyebileceğine kimse ihtimal veremezdi. Şimdi neden yalan söyledi; sebebini arıyoruz.

Cevabı burada!

Vatan, 7.7.2009

Güngör Mengi

08.07.2009


‘Bir üst düzey asker’ hortladı!

‘Bir üst düzey askerî yetkili’ diye başlayan haberler, yakın dönemin kötü alışkanlıklarından biriydi. Postmodern darbenin ‘devşirdiği’ Ankara temsilcileri birbirleriyle yarışırdı. Haber sayıları içliklerindeki rütbeleri gibiydi; bu cümleyi en çok kuran, en kıdemli kurşun asker olarak kayıtlara geçerdi.

İşsiz kaldığı dönemde itiraflarıyla gündeme gelen Can Ataklı şunu bile söylemişti: “Komutanlarla her gün konuşulup söyledikleri manşet yapılırdı. Bir gün, ‘Paşam bugün ne yazalım?’ diye sordular. Paşa da ‘Kafanıza göre bir şey çakın.’ dedi. Sonra komutan söylemiş gibi haber yazdılar.”

Hepimiz bilirdik manipülasyonu yapan ‘bir’ üst düzey askerin kimliğini. Rütbesi elvermemesine rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘bir’ numarası gibi davranırdı. Kanunların ve hiyerarşinin vermediği gücü medya üzerindeki etkisiyle elde ederdi. Yaptırdığı haberler sadece sivillere mesaj taşımazdı. Siyaseti etkilemekle de yetinmezdi. Belki mesajın büyüğü içe, silah arkadaşlarına dönüktü. “Asıl patron benim ve yakında mevzuatı zorlayarak o koltuğa oturacağım.” demek istediği her halinden belli oluyordu. Ne yazık ki yaptırdığı haberler hükümeti salladı ama emeline ulaşmasına yetmedi. Kendisi gerçek bir numara olamadan emekliye sevk edildi ve devir teslim bile yapmadan kışlasını bırakıp gitti.

Hilmi Özkök’ün Genelkurmay başkanlığı döneminde bittiğini zannettiğimiz alışkanlık tekrar hortluyor mu? Daha kötüsü Can Ataklı’nın deşifre ettiği türden haberler hâlâ yapılıyor mu? Yani durumdan vazife çıkaran arkadaşlar, göze girmek için söylenmemiş şeyleri bile yazıyorlar mıdır? Bizi bu endişeye sevk eden gelişme, iki gündür Milliyet ve Radikal gazetelerinin üst düzey askerî yetkililere dayanarak yaptığı tek yumurta ikizi haberler. Hürriyet gazetesinin Başbakan Tayyip Erdoğan’la Org. Başbuğ arasındaki görüşmeyi konu alan haberini de unutmayalım. Şimdiki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, medyayla iletişimde en iddialı olanlardan. Haftalık basın toplantısı ihdas etti. Bizzat geniş katılımlı basın toplantıları düzenliyor. Akreditasyon halkasını genişleterek daha fazla sayıda gazeteciyle karşı karşıya gelmekten çekinmiyor. Yazılı açıklamalarla görüşünü kamuoyu ile paylaşıyor. Bunlara rağmen gölge boksunu tercih etmesi çok mantıklı gelmiyor. Önceki örnekte yaşadığımız gibi karargâhta birileri inisiyatif almaya ve kendilerini ön plana çıkarmaya mı çalışıyor? Yoksa İlker Paşa, çağdaş yöntemlere olan inancını yitirdi ve dededen kalma metotlara geri mi dönüyor?

Bunlar cihet-i askeriye ile ilgili konular. Biz bugün gazetecilik açısından konuya bakmaya çalışalım. ‘Paşasının gazetecileri’ mesleğimizin en önemli sorunlarından biri. İsminin açıklanmasını istemeyen, bir anlamda ‘gizli tanık’ da denebilecek kişilere dayanılarak haber yapmak, gazetecilikte kabul edilebilir bir yol. Önemli bir bilgiyi deşifre eden ama karşılığında hayatı veya işi riske giren tanığı korumak gazetecinin hem hakkı hem görevi. Zaten basın kanunları da kaynağını açıklamama hakkını gazeteciye veriyor. Kendini riske atarak gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olanı muhafaza etmeye eyvallah. Ama kaynaklık eden kişi haberden fayda sağlayacaksa kimliğini gizlemek meslek ahlakına ihanettir. Bu bilgileri gerçekten üst düzey askerî kaynaklar verdiyse, kimliğini gizlemenin kabul edilebilir gerekçeleri kamuoyu ile paylaşılmalı. TSK’daki bir skandalı ifşa ediyorsa; canını, kariyerini tehlikeye atan bilgileri paylaşıyorsa amenna. Ama zaten bilinen tezleri seslendiriyorsa bunu yazıp, manşete taşımanın tek açıklaması var: manipülasyon. ‘Üst düzey yetkili’ inandırıcılık ve pekiştirme sosu gibi görünüyor. Yoksa ara verilen haftalık bilgilendirme toplantıları iki gazete üzerinden mi yapılacak? Akreditasyon yeniden ve iyice daraltılmış mı oluyor? Bu gazete ve gazetecilerin uslu çocukların en uslusu olduğunu mu anlamamız gerekiyor?

Zaman, 7.7.2009

Bülent Korucu

08.07.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.