05 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Görüş

Ramazan kampanyası

Ramazanı Şerif münasebetiyle, gazetemizin yapmış olduğu ‘hediye kitap seti’ kampanyası dâhilinde, yaptığımız çalışmalardan şevke medar olması niyetiyle, biraz bahsedelim.

Malûm, bir hafta önce Van’da mevlidi şerif tertip edildi. Biz de bu faaliyetlerden gazete vasıtasıyla haberdar olduk. Duyar duymaz Van’a doğru yola koyulduk. Elhamdülillah hizmetin kudsiyeti ve kerametidir ki, böyle hayırlı işlerde sebepler kula musahhar kılınıyor. Van’da Doğu ve Güneydoğu illerimizden İstanbul’dan gelen ağabey ve kardeşlerle görüşmek nasip oldu. Risâle-i Nurlarda bahsi geçen ‘iman kardeşliği nesebî kardeşlikten üstündür’’ düsturu tam tahakkuk etmiş oluyordu.

Mevlitten bir gün önce ‘Neşriyat Toplantısı’ yapılacakmış. “İl ve ilçelerden temsilcilerin katılması gerekir” notunu okumuştum. Fakat böyle bir vazifem yoktu. Satış Müdürümüz, hemşerim Faik Altun Bey ‘‘Sen de Patnos adına iştirak edebilirsin” dedi. Biz de ale re'si vel ayn kabul ettik. Bu mânâdaki toplantılara ilk olarak iştirakim ediyordum. Gazete de çalışan ağabeyler kampanya hakkında bilgilendirme yaptılar. Gazete ile birlikte hediye kitap kampanyası farklı ve takdire şayan bir çalışmaydı. Bu konu ile ilgili istişarelerden sonra gazetenin (Ramazan ayındaki) baskı sayısının 240 bin olduğunu duymak bizi daha da heyecanlandırmıştı. En son il ve ilçelerden teklifler ve taahhütler alındı. Önceki il ve ilçelerin gazete taahhütleri, katılan kardeşlerin verdikleri taahhütler dinleyince ben de “Patnos ilçemiz için 500 tane abone bulurum” dide düşündüm. Sıra bana gelince meselenin ciddiyeti daha da tavazzuh etti ve 1000 adet taahhüt ettik.

Patnos’un yerlisi olmam hasebiyle bunu nasıl ifade eder ve insanlara nasıl izah ederim diye bir iki gün düşündüm. Karşımızda dehşetli zındıka komiteleri varken, biz panzehir hükmünde olan bu hakikatleri anlatmaktan nasıl kaçınırdık! Böyle bir haleti ruhiye ile elime çantamı alıp zihnimde tasarladığım kişilere kampanya hakkında bilgi vermek üzere niyet ettik. Sonrası nasıl gelişti, ben bile hayret ettim. Zaten insan hayırlara ancak halis bir niyet ile mazhar olur. Hayrı dileyen de O, yaratan da O’dur. Hiç beklenmedik insanlardan öyle samimî muameleler gördük ki tamamen inayeti İlâhî ile yaptırıldığını müşahede ettik.

Birçok yerde Nurları ve gazeteyi anlatmaya vesile oldu “İktisat-Ramazan-Şükür Risâleleri” kampanyası... Ve gittiğimiz her yer farkında olmadan bir Medrese-i Nuriyeye inkılâb ediyordu. O kadar lezzetli bir çalışmaydı ki tarifinden aciz kalıyorum. Ve taahhüt ettiğimiz sayıdan 116 tane fazla, yani 1116 tane gazetemizi ve hediye kitaplarımızı esnaf ağabeyler çoğunlukla olmak üzere insanlara ulaştırdık.

İnşallah neticelerin daha takdire şayan olmasını bekliyoruz. Nasıl yapacağım diye düşünmeye gerek kalmadan bu eserleri tebliğ etmek bile kâfi. Kitap kendini okutturuyor zaten. Bir de fiyatı hakikaten çok cazip geldi. Hata bazı kardeşler “Ya Hu, 1 lira bile değil mi?” diye çok şaşırdılar. Gazete ve kitap 60 kuruş… Biz vazifeyi nasıl ifa edeceğiz diye düşünürken Rabbi Rahim, hazine-i rahmetinden taahhüt ettiğimizden 116 tane fazla eseri ulaştırmayı bizlere hediye etti. 1116 tane esere vasıta kıldı. Cenâb-ı Hak Nurları kendi telifatı gibi bilip hayatının gayesini onun neşri ile hemhal edenlerden eylesin…

Not: Çalışmalar da bana arkadaş olup emek sarfeden Sait Dilmaç‘a teşekkür ederiz. Selâm ve duâ ile.

Tekİn Yalavaç / Patnos / Ağrı

05.08.2009


Gerçek düşman

“Su uyur, düşman uyur, hasta-i hicrân uyumaz” diyen şâir kendi bakış açısından, o ândaki hissiyâtına uygun bir pencereden bakarak bu mısrâı yazmış… Hicrân, yâni sevdiklerinden ayrılık acısının ne derece güçlü olduğunu belirtmek bâbında bu söz bir hakîkati ifâde ederse de, gerçeğin ta kendisi denilemez.

Aslında bütün varlıklar, kendilerine göre bir uyku, bir dinlenme ihtiyâcıyla yaratılmışlardır. Dur-durak bilmeden çalışan yaratıkların bile, belli bir zaman sonra istirâhat etmek zorunda olduğu bir vâkıadır. Ancak, her bir varlığın ömrü ve çalışma–dinlenme zamânı bir başkasına göre farklıdır. Sâniyeler içinde başlayıp biten ömürler olduğu gibi, milyonlar yıldır yaşayıp daha bir nefes almaya lüzûm görmeyenler de bulunmaktadır. İlim adamları, bunları inceleyip anlayabileceğimiz şekilde bildirmektedir.

Gözleri ile görmediklerine inanmamak hamâkatinde olanlara diyeceğimiz yoktur. Bizim muhâtabımız, doğru İslâmiyeti bilen ve bu dînin akîdelerine sünnet-i seniyye dâiresinde inanıp yaşamaya çalışanlardır. Mevzûun bizi ilgilendiren kısmı, yaratılış vazîfemizi yerine getirmek için verilen vaktimizi geçirirken karşımıza çıkan ve neredeyse hiç uyumadan bizi gözetip duran kimi dost, kimi düşman mahlûkat ile alâkalıdır.

Bunların bir kısmı, Kur’ân-ı Kerîm’de melâike olarak adlandırılan ve görevleri îcâbı bizleri koruyan, amellerimizi kayıt altına alan dost yaratıklardır. Bir kısmı da, yaratılış imtihânında insanoğlunu mağlûb etmek için çabalayan düşman varlıklardır. Yine, Rabbimizin bildirmesi ile öğrendiğimize göre; bunların mümessili “şeytan” olarak isimlendirilmektedir. Mukaddes kitâbımızda, bir çok yerde “büyük düşman” olarak tavsîf edilen bu gürûhun işi–gücü, musallat oldukları benî-beşeri, her insanın içerisinde bulunan “işbirlikçi” nefsi kandırarak Allâh’ın emirlerine uymamaya sevk etmektir. Aklı başında bütün insanların—ve haklarında fazlaca bir bilgimiz olmasa da, teklîfe tâbi’ olan cinlerin—bütün hayatları bu düşmanla mücâdele etmekle geçmektedir. Tâ son nefese kadar; emânet Sâhibine iâde edilene kadar bu hâl devâm etmektedir. İşte bu düşmanın hîleleri, desîseleri, aldatma metotları; bunlara karşı alınacak tedbirler başta Kur’ân-ı Hakîm olarak, nebîler (as) ve enbiyâ vârisleri olan zâtlar tarafından açık–seçik bir şekilde bizlere bildirilmiş bulunmaktadır.

Hayâtımızın gayesine ulaşabilmek, imtihanda muvaffak olabilmek için bunları çok iyi bilmek ve mümkün olan en yüksek seviyede korunmak lâzımdır. En basit maddî bir hastalıkta gösterdiğimiz hassâsiyeti bu hususta göstermemekten büyük gaflet olabilir mi? Böyle ebedî bir ehemmiyet taşıyan mevzûda gevşeklik yapan kimseye akıllı denir mi?

Yapmamız gereken, elimizde bulunan şaşırmaz ve şaşırtmaz kaynaklardan, Risâle-i Nûr Külliyâtından konu ile ilgili bahisleri tekrar tekrar okuyarak bütün duygularımıza yerleştirmek ve bu büyük imtihandan yüz akı ile çıkmaya çalışmaktır. Ne büyük bahtiyârlıktır ki, insanların ekseriyetinin–maal’esef–şeytan ve şürekâsının arkasına takılmış olduğu böyle bir zamanda, Hafîz-i Hakîkî’nin lütf ve ihsânı ile böyle eserler elimize geçmiş, okuyup anlamak nasîb olmuştur.

Yapacağımız tek şey, bu hakîkatleri okumak, anlamak, kabûl etmek ve hayâtımızda tatbîk etmektir. Bir hastalığın kesin şifâsı olan ilâç bilinse, eczâhâneden alınsa, evde bir köşede dursa, hattâ zaman zaman kutusunu elimize alıp baksak; kullanılmadan devâ olur mu?

Öyleyse, buyurun muâleceye…

[email protected]

EKREM KILIÇ

05.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.