05 Ağustos 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Dergilerimiz

Lahika

Hadis-i Şerif Meâli

Şaban'ın on beşinci gecesi olan Berat Gecesi’nde Allah, müşrikler ve birbirlerine karşı kin besleyenler dışında, tövbe eden bütün yeryüzü ahalisinin günahlarını bağışlar.

Câmiü's-Sağîr, No: 2847

05.08.2009


Berat Gecesi, Kadir Gecesinin kudsiyetindedir

Aziz, sıddık kardeşlerim, bu medrese-i Yusufiyede ders arkadaşlarım,

Bu gelen gece olan Leyle-i Berat, bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin programı nev’înden olması cihetiyle, Leyle-i Kadr’in kudsiyetindedir. Herbir hasenenin Leyle-i Kadir’de otuz bin olduğu gibi, bu Leyle-i Berat’ta herbir amel-i salihin ve herbir harf-i Kur’ân’ın sevabı yirmi bine çıkar. Sair vakitte on ise, şuhûr-u selâsede yüze ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhurede on binler, yirmi bin veya otuz binlere çıkar. Bu geceler elli senelik bir ibadet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salâvatla meşgul olmak büyük bir kârdır.

Şuâlar, s. 433, (yeni tanzim, s. 788)

***

Sellemekümullâhü fi’d-dâreyn (Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi daima sonsuza kadar üzerinize olsun. Allah her iki dünyada da selâmet ihsan etsin.)

Elli senelik bir mânevî ibadet ömrünü ehl-i imana kazandırabilen Leyle-i Berat’ınızı rûh u canımızla tebrik ederiz. Herbiriniz, şirket-i mâneviye sırrıyla ve tesanüd-ü mânevî feyziyle, kırk bin lisanla tesbih eden bazı melekler gibi; herbir hâlis, muhlis Nur Şakirtlerini, kırk bin dille istiğfar ve ibadet etmiş gibi rahmet-i İlâhiyeden kanaat-i tamme ile ümit ediyoruz.

Şuâlar, s. 434, (yeni tanzim, s. 788)

***

Kur’ân-ı Hakîmin herbir harfinin bir sevabı var; bir hasenedir. Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazan on tane verir, bazan yetmiş, bazan yedi yüz—Âyete’l-Kürsî harfleri gibi—, bazan bin beş yüz—Sûre-i İhlâsın harfleri gibi—, bazan on bin—Leyle-i Berat’ta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi—ve bazan otuz bin—meselâ, haşhaş tohumunun kesreti misilli, Leyle-i Kadir’de okunan âyetler gibi. Ve “O gece bin aya mukabil” işaretiyle, “Bir harfinin o gecede otuz bin sevabı olur” anlaşılır. İşte, Kur’ân-ı Hakîm, tezâuf-u sevabıyla beraber, elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor.

Sözler, s. 312, (yeni tanzim, s. 555)

***

Nurların radyo diliyle Anadolu ve âlem-i İslâma intişarının ilk mukaddemesi, mübarek leyle-i Berata tevafuk etmesi, bu vatan ve âlem-i İslâm hakkında Risâle-i Nur lehinde büyük bir hayrın alâmeti ve işaretidir.

Emirdağ Lâhikası, s. 445, (yeni tanzim, s. 854)

***

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelen: Seksen sene bir mânevî ömr-ü bâki kazandıran şuhur-u selâsenizi ve mübarek kudsî gecelerinizi ve leyle-i Regaibinizi ve leyle-i Mi’racınızı ve leyle-i Berâtınızı ve leyle-i Kadrinizi ruh u canımızla tebrik ve herbir Nurcunun mânevî kazançları ve duâları umum kardeşleri hakkında makbuliyetini rahmet-i İlâhiyeden rica ve hizmet-i Nuriyede muvaffakiyetinizi tebrik ederiz.

Emirdağ Lâhikası, s. 352, (yeni tanzim, s. 682)

LÜGATÇE:

leyle-i Berat: Berat Gecesi.

mukadderât-ı beşeriye: İnsanlığın başına gelen ve gelecek olan hadiseler.

hasene: İyilik.

şuhûr-u selâse: Üç aylar.

leyâli-i meşhure: Meşhur geceler.

tezâuf-u sevab: Sevabın kat kat olması.

şirket-i mâneviye: Manevî şirket, ortaklık.

tesanüd-ü mânevî: Manevî olarak dayanışma.

ömr-ü bâki: Sonsuz ömür.

Bediuzzaman Said Nursi

05.08.2009


Hasan Aktunç Ağabeyin ardından

“Bir yıldız daha kaydı” denilince, yine kıymetli bir insanın âhirete yolcu edildiği ifade edilmiş olur. Hasan Aktunç Ağabey de böyle yıldızlardan biriydi. Ehl-i hizmet ve değerli bir insandı. 80 yıllık ömrünü Allah yolunda harcamış, istikametinden hiçbir şey kaybetmemişti. Kendisi uzun yıllar neşriyât yoluyla fahrî hizmet etti. Onu 1967’de yayınlanan İttihad gazetesindeki pehlivan tefrikalarından tanıyoruz. Yazılarında Hasan Karadenizli mahlasıyla da yazardı. Aslen Karadenizli olan ağabeyimizin, baba ve dedesi tarafından Ege sahillerine gelmiş ve öyle de kalmış olduğunu kendisinden öğrendik. 1971 yılında örfî idarenin gadrine uğramış, Balıkesir’deki hapishanede misafir etmişlerdi. Daha sonra da topluca İzmir’e götürmüşler, uzun süre de İzmir hapishanelerinde, İslâm’a ve imana hizmetten dolayı tutuklamışlardı. 163’üncü madde kalkınca, bu fasıl da bitti ama mazide hapishanelerde hep dindar insanlar çok defa çile çekmişlerdi. Bizim de 10 mahkeme, 15 defa da karakol serüvenimiz olmuştu. Hizmette ömrünü geçiren Hasan Ağabey, Karayolları Bölge Şefliğinden emekli olmuş bir makine mühendisi idi.

1980 ihtilâlinde yine dindarlara yapılan zulümler daha sinsice sürdü gitti. Gazetemiz Yeni Asya’yı 470 gün kapatmışlardı. Biz 82 anayasasına, demokrat bir tarafı olmadığı ve ihtilâl fikirlerini yansıttığı için karşı çıkmıştık. Ama ihtilâlcilerin baskısına maruz kaldık. Hasan Ağabey ile omuz omuza vermiş, bu baskıya direnmiştik. Hasan Ağabey, Balıkesir’den Bursa’ya gönderilmişti. Oradan haftada bir gelir, evine uğrardı. Biz de zaten ihtilâlciler yüzünden 1978’de Diyanet’ten Balıkesir’e naklen gelmiştik. Merhum ile 30 seneyi geçen bir zaman diliminde beraber çalıştık. Hapishane hatıralarını hep dinledik ama Yeni Asya’da okumak nasip olmadı. Merhum “Ben kitap olarak hazırladım. Benden sonra uygun görürseniz yayınlarsınız” demişti. Hasan Ağabeyimiz istikbali gören kahraman bir insandı. Yetişen nesillerden umutlu idi. “Bunlar hizmetlerimizin meyvesi” derdi. 1980 ihtilâlindeki ihtilâlci zihniyet, altı katlı binamızla makine parkımızı zorla almış ve başkalarına vermişlerdi. Biz de şirket kurarak yeniden bina yapıp makine parkı kurduk. Bu iş çok kolay olmadığından çok sıkıntılar çektik. Bir çok ilde bürolarımız vardı, bir kısmı kapanmıştı. Balıkesir Bürosu da bunlardan biriydi. Büroyu birlikte açmıştık. Kızlarımıza 140 m²’lik bir kaloriferli daire almamızda onun çok gayretleri olmuştu. Biz de destek olduk.

Namazlarımızı dinî sohbetten sonra cemaatle kılardık. 30 yıl böyle geçti. Bir ara dedim: “Ağabey, arkadaşlar kıldırsa...” O razı olmadı, “Sen 40 yıl bu eğitimi almışsın, olmaz” demişti. Kendisine Allah’tan gani gani rahmet ve mağfiret diler, başta Resûl-i Ekrem’e, onun enbiyâ arkadaşlarına, sahabilere, şehitlere ve Üstadımıza komşu olmasını niyaz eder, yakınlarına sabr-ı cemil dileriz. Başımız sağ olsun.

NOT: Ağabeyimizin kıymetli eşi Beyhan Ablamıza, damadı Recep Beye, oğlu Mustafa, Muharrem Aktunç’a, kızı Nurdan Özel’e ve sevenlerine sabr-ı niyaz ederim.

NECATİ YILMAZ

05.08.2009


İstanbul tedâileri (1)

Yıl 1907. 30 yaşlarında bir genç elinde mühim bir eğitim projesiyle İstanbul’a gelir. Bu geliş, muharrir Ahmed Râmiz Efendi’nin tasvirinde yerini şöyle bulur:

“Şarkın yalçın kayalıklarından, bir ateşpare-i zekâ, İstanbul afakında tulû etti.”

Ve Bediüzzaman Şekerci Han’a yerleşir. “Ümmetimden suâl sormamak şartıyla sana ilm-i Kur’ân verilecektir” olan Peygamber (asm) vaadinin şuuruyla, kapısına bu babdaki levhasını asar:

“Burada her soruya cevap verilir, her müşkül halledilir, lâkin suâl sorulmaz.”

Bu ateşpare-i zekâ ki, sorulan her soruya muknî cevaplar vermekle kalmaz, ayrıca zihinlerde geçen istifhamları da cevaplandırır.

Risâle-i Nur Eğitim Merkezi’nin mutat programlarından biri olan “hızlandırılmış eğitim” faaliyetine katılan Anadolu’nun pırlanta gençleriyle birlikte İstanbul’un İslambol Caddesi üzerindeki Şekerci Han’ın önünden geçerken, bu tedâiler içerisindeydik. Onun ilk İstanbul hayatına dâir bu izler, elbette ki hislerimizi harekete geçirmişti.

Fatih’ten Süleymaniye’ye doğru uzanırken, yolumuzun güzergâhı, gençlerin tâbiriyle sanki bir “Nur koridoru” gibiydi. Şekerci Han, Fatih Camii, Reşadiye Oteli ve Süleymaniye’deki mekânımız olan Risâle-i Nur Enstitüsü.

Akranları, bu yazın sıcağında bilmem hangi tatil beldelerinde veya aileleriyle birlikteyken, harika bir tercih yaparak iman ve Kur’ân ilmini tahsil etmeye gelen bu gençleri tebrik etmemek mümkün mü? Risâle-i Nur’u okumaya ve anlamaya dair bu bir aylık süreç, İnşallah bereketli geçeceğe benziyor. Zira, geleceğin hizmet erleri gayet şevkli, istekli ve gayretli görünüyorlar.

“Okudum, okudum. Okudukça derin nefesler almaya ve dirilmeye başladım. Ruhum ve kalbim huzura kavuştu. Gözlerim dünyayı hakikatiyle görmeye, kulaklarım hakikat seslerini işitmeye başladı.”

“Okumak ve düşünmek ve meşgul olmak mevzuunda intihap ettiğim, tahkikî imanın parlak derslerini ve Kur’ân’ın yüksek hakikatlerini tahsildir. Okumak ve düşünmek ihtiyacının tatmini için, ancak bunları okuyor ve düşünüyorum. Muvaffakiyetimin sırrı da kendimi bu disiplin altına alabilmemdir.”

“Kur’ân’ın parlak hakikatleriyle, zihnin yüksek kuvvetlerini harekete getirmek fırsatını kaçırmamalı” diyen Zübeyir Gündüzalp’in bu irade terbiyesini kulağımıza küpe ederek yolumuzu çiziyoruz.

Ubudiyet ve Adalet, Nübüvvet, Mu’cizat-ı Kur’ân, Tevhid, Kader ve Haşir gibi temel ana başlıkları, değerli ağabeylerimizin izah ve şerhleriyle ve karşılıklı müzakere yöntemiyle anlamaya dair bir cehd içerisindeyiz İnşallah. Talip Çiçek Ağabeyimizin o engin vukufiyetiyle ilk “nübüvvet” dersine 19. Söz’le başlamış bulunuyoruz.

Bu arada, bu programda Abdullah Şahin, Süleyman Uçar ve bu fakir en yaşlı üye sıfatına hâiz olduğumuzu da belirtmek durumundayım. Fakat iman ilmini tahsil hususunda onlarla omuz omuza bulunmak, bizlere ayrı bir keyif ve lezzet veriyor. İnşaallah başka duygu ve düşüncelerle, başka İstanbul yazılarında buluşmak duâsıyla…

[email protected]

HASAN BULUT

05.08.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.