19 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Görüş

Mahzun melekler

Mazi müstakbelin aynasıdır. Yeryüzünün değişik kıt'a ve ülkelerinde olduğu halde, insanlığın tamamı tarafından üzerine titrenmesi ve muhafazası gereken ortak tarih ve kültür mirası hususiyetinde tarihî eserler ve abideler vardır. Bunların korunup, insanlığın ortak mirası olarak, gelecek kuşakların nazarlarına aktarılması ve bu husustaki problemler insanlığın ortak problemi olmuştur.

İnsan vücudundaki herhangi bir organın hasta ve yara içinde olması, vücudun diğer organlarını ve vücudun tamamını incitmesi gibi, ihmale uğrayan tarih ve kültür mirasları ve bunların muhafazası ve amacı muvacehesinde ayakta kalmaları hususunda yapılacak yanlışlıklar bütün insanlığı üzer.

Bunun için Batının son vahşi tangosu olan Sırp Sırtlanlarınca Bosna Savaşında Mostar Köprüsü'nün yıkılması, baraj yapımı sonucu kaybolacak hayal şehir Hasan-Keyf, “Beldetün tayyibetün” diye Kur’ân’da tesmiye edilen belde, Mekke’deki muhteşem Osmanlı san'atı Ecyad Kalesi'nin yıkılması, belki de Mostar Köprüsü’nü andıran ve yeni yapılan Ermenek Barajı'nın Suları altında kalan Görmeli Köprüsü vb. tarih ve kültür mirasları yağmacılığı insanlığın ortak yaralarını kanatarak derinden yaralamıştır.

Bunun yanında yine insanlığın ortak mirası olan bazı muhteşem abideler vardır ki; bunlar her ne kadar yıkılmayıp korunsalar da, ruhu çıkarılan bir ceset misâli, gerçek yapılış amaçlarına hizmet etmedikleri için, mahzun ve hâlî halleriyle insanlığı üzen eserlerdir.

Bu mânâda insanlık tarihinin en muhteşem eserlerinden, fethin sembolü Ayasofya ve İspanya’daki Kurtuba camileri bu ikinci kısım yağmacılığın en göze çarpan iki örneğidir.

Avrupa Birliği projeleri dolayısıyla geçen senelerde gitme fırsatı bulduğumuz İspanya’nın Endülüs (Sevilla) şehirlerinden olan Kurtuba’ya yaptığımız bir ziyarette, Kurtuba Camii’nin muhteşem silüetini uzaktan görünce çok heyecanlandık. Camiye yaklaştıkça bu heyecanın yerini üzüntü almaya başladı. Bir Pazar günü bu muhteşem mabede vardığımızda tam ayin saatine rastlamıştık. Caminin arka giriş kapısındaki görevliler kararlı adımlarla kapıya yöneldiğimizden olacak, herhangi bir şey söylemediklerinden biz de kalabalığın içinde içeriye daldık. İlk görünen kısım, Hristiyanlık kültürünün göz alıcı motif ve insan figürleriyle süslenerek kilise olarak hizmete açılmıştı. Bu kısmın hemen arkasında, eski Osmanlı ulu camilerini andırır direk ve sütunlarıyla ve üzerindeki muhteşem san'atla, “yasak” anlamını taşıyan ve esaret zincirlerini andıran kırmızı şeritlerle yolu kesilmiş olan Kurtuba Camii, mahzun haliyle, açılacağı günleri beklercesine karşımızda duruyordu. Gerçekten bu hâl ve mabedin mahzun görünüşü son derece içimizi burktu. Biz ayin süresi hazırlık saati içinde içeriye girmiş olduğumuzdan, ayin başlamadan, caminin şadırvanının bulunduğu büyük avlusuna çıktık. Tam o anda yandaki kuleden yoğun ve her tarafı kuşatan çan sesleri çalmaya başlayınca, ben de şadırvan kenarında aynı anda çok yüksek olmayan ses tonuyla ezan-ı Muhammedî’yi okumaya başladım; çevredeki turistlerin bir kısmının şaşkın bakışları altında bizim ezan sesi çan seslerine karışıp gitti.

Geçenlerde buna benzer bir durumu bu sefer İstanbul’da yaşadık. Risâle-i Nur eğitim programı dolayısıyla İstanbul’da bulunduğumuz bir akşam vakti, Sultanahmet Camii’nde akşam namazımızı kılarak semtin parlak ışıkları ve debdebeleri altında Ayasofya’nın mahzun halini seyretmek üzere Ayasofya’ya doğru yöneldik; tabiî ki ziyaret saati olmadığından içeriye girme şansımız olmadı. Caminin arka tarafında bulunan ve bir ara kısmî olarak ibadete açılan bölüme vardığımızda orası da kapalı ve mahzundu. Ayasofya adeta çok büyük bir Osmanlı Kalesi gibi muhteşem bir halde karşımızda duruyordu; fakat çok mahzundu, bu hâl karşısında üzülmemek gayr-i kabildi.

Peki insanlığın ortak mirası olan bu iki önemli mabed, Batı dünyasında devasa kiliseler ve şatoların, cami ve İslâmî faaliyet merkezleri olarak tahsis olunup hizmet etmeye başladığı böyle bir hürriyetler asrında mahzun hallerinden kurtarılamaz mıydı?

Bu soruyu düşünürken aklıma yıllar önce, binbir zorluk içinde millet iradesinin şahlanışı sonucu Ezan-ı Muhammediyenin esaretten kurtarılıp “Allahu ekber” sadalarıyla minarelerimizde aslî hâliyle okunmasına vesile olan ve bunu hazmedemeyen ihtilâlcilerce asılarak şehit edilen Adnan Menderes geldi. Ve onun nezdinde, aynı misyonun devamı olan, yıllar önce Ayasofya’nın Hünkâr Mahfilini de olsa ibadete açıp, asırlardır devam eden 24 saat Kur’ân tilâvetini başlatıp minarelerinde yeniden Ezan-ı Muhammediyi tarihin derinliklerine kadar gönderip, müjde-i Peygamberî’ye mazhar Fatih Sultan Mehmet Han’ı sevindiren demokratları alkışladım. Ayrıca geçen yıllarda Kurtuba ve Ayasofya camilerinin her ikisinin aynı anda Müslüman ve Hıristiyan inancına hizmet edecek şekilde tanzim edilerek ibadete açılmasını teklif eden Avrupalı devlet adamını takdir ettim. Günümüzde böyle teklifi yapacak ve kendini feda edecek devlet adamlarının bulunmadığına hayıflandım.

Yüce Kitabımız Kur’ân’da “Allah’tan ümidinizi kesmeyin” buyurulurken; yaptığı imânî fütuhatlarıyla bütün dünyanın takdirini kazanan, bu asrın Kur’ân hakikatleri Risâle-i Nurlarda Üstad Bediüzzaman’ın “Şu istikbal inkılâbâtı içinde en yüksek gür sada İslâmın sadası olacaktır. Hıristiyanlık tasaffi ederek İslâmiyete tabi olacaktır. Ayasofya birgün ibadete açılacaktır” müjdelerini hatırlayarak, tekrar ümitlendim. Akşamın alaca karanlığında Sultanahmet meydanındaki şadırvanlardan son kanat çırpışlarıyla ayrılıp Ayasofya’ya doğru uçan güvercinler, beni tekrar Kurtuba Camii’nin sessiz ve mahzun hâli içinde, avlusundaki şadırvanda abdest alıp kanat çırpan güvercinlerine götürdü. Memleket ve İslâm şairi Yahya Kemal’in yıllar önce söylediği,

Bir şadırvan ki, ses alır ses verir

Ki suyundan melekler abdest alır

dizelerini, bu iki mahzun mabed ve şadırvanlarından abdest alan mahzun melekler için söylediği kanaati bende hasıl oldu.

Ayasofya ve Kurtuba’nın minarelerinden Ezan-ı Muhammmediyenin okunacağı ve şadırvanlarından meleklerle birlikte, melek gibi mü’minlerin abdest alacağı ve insanlığın Kur’ân hakikatlarıyla tanışarak mutlu olacağı günleri, çabuk nasip etmesi için başta Peygamberimizin (asm) ve bütün mü’minlerin duâlarıyla birlikte, zerrât ordusunun tesbihatlarını vesile kılarak Cenâb-ı Hakk’a kalbî duâ ve niyazlarımı göndererek yalvardım.

ABDULLAH ŞAHİN

19.10.2009


İsraf

İçinde yaşadığımız kriz ortamından da çıkışın çözümü israf etmeyerek yaşamaktır. İsraf konusu dinimizde de çok geniş bir şekilde ele alınmaktadır. Kur’ânı Kerim’de israfın doğru olmadığını belirten çok sayıda âyete rastlamak mümkündür. Konu ile ilgili bazı âyetlerde şöyle buyrulmaktadır:

* “Ey Âdemoğulları her namazınızda süslü elbiselerinizi giyiniz. Yiyin, için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” 1

* “Ey iman edenler! Allah’ın helâl kıldığı nimetlerin temiz ve güzel olanlarını kendinize haram etmeyin, aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” 2

* “Onlar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar ve harcamalar bu ikisi arasında ortalama olur.” 3

* “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışlara hakkını ver. Bununla birlikte (malını) büsbütün de saçıp savurma. Çünkü israf edenler, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.” 4

Bunlar gibi daha çok sayıda âyete rastlamak mümkündür. Ayrıca israf konusunda pek çok hadisler bulunmaktadır. Bu münasebetle bazı hadisleri arz etmek istiyorum:

İbnu Amr İbni’l As (ra) anlatıyor:

“Resulullah (asm): ‘Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız’ buyurmuştur.” 5

Malı israf etmek Allah’ın nimetini hakir görmek, nimete kıymet vermemek ve verilene şükretmemektir. Bu ise nimeti verene karşı saygısızlıktır. Nimetin kıymeti bilinmeyince ve hakkı gözetilmeyince elden gider. İsrafta hayır yoktur. Bu hususta İmamı Azam şöyle demiştir: “Hayırda ve ihsanda (fakat müstehak olanlara) israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur.” 6

İsraf, hırsı netice verir. Hırs da üç neticeyi verir:

Birincisi: Kanaatsizliktir.

İkincisi: Haybet ve hasarettir.

Üçüncüsü: Hırs, ihlâsı kırar, ahirete ait amelleri zedeler. 7

İsraf malı faydasız hâle getirmek, dinin ve dünyanın mubah olmayan işlerine faydalı olmayacak şekilde harcamaktır. Bu açıdan ülkemize bakıldığında israfın had safhada olduğu bir gerçektir. Bugün dünyada bir milyara yakın insan açlık tehdidi altında olup yiyecek bulmada güçlük çekmekte ve bunun da yarısına yakını kritik asgarî beslenme sınırının da altında gıda alabilmektedir. Dünyada gelişmekte olan 97 ülkeden 61 tanesinde beslenme yetersizliği görülmektedir.

Ülkemizde de her türlü israfın yanında ekmek israfında da kaydadeğer israflar yapılmaktadır. Bu konuda sadece üç ilimizden verilen şu örnekler konunun ne kadar ciddî boyutlarda olduğunu göstermesi açısından önemlidir: Bursa’da yılda 750 ton, İstanbul’da günde 500 bin ve Antalya’da her gün 40-50 bin ekmek çöpe atılmakta ve toplamda yılda 10 trilyonu aşan ekmek israfı yapılmaktadır.

Unutulmamalıdır ki, açlık dünyada en büyük tehlike ve felâkettir. Maddî-manevî sağlıklı bir nesil yetiştirmek için yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermek, gıdalarımızı üretirken ve tüketirken israftan kaçınmak ve bu konuda hataya düşenleri uyarmak gereklidir. Ancak bu şekilde kendi çapımızda görevlerimizi yerine getirmiş olabileceğimizi unutmamak gerekir.

Dipnotlar:

1- A’raf Sûresi, 7 /31.

2- Maide Sûresi, 5 /87.

3- Fûrkan Sûresi, 25 /67.

4- İsra Sûresi, 17 /26,27.

5- Nesaî, Zekât 66, (5, 79).

6- Nursî, Said; Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1994, s. 149.

7- Nursî, A.g.e. s. 150.

HALİL ELİTOK / Emekli İl Müftüsü

19.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.